Bir yazı yazarak bu güne uygun bazı vurgulamalar yapacaktım.

Bu amaçla biraz internet gezisi yapayım dedim ve aşağıdaki yazıyı buldum.

Canım biraz da tembellik yapmak istedi.

Yeni bir yazı yazmaktansa aşağıdaki yazıyı dikkatlerinize arz etmeyi münasip gördüm

Sadece, Çanakkale Cihadı’nın gerçek Kahramanlarından Selahattin Adil Paşa’nın meclisteki konuşmasını ekledim.

 

"Atatürk meşhur diktatörlerdendir. Bir diktatör hakkında böyle bir kanun çıkarılması doğru değildir. Bu memlekette 14 Mayıs'tan evvel müspet bir iş yapılmamıştır. 14 Mayıs inkılabından sonra Atatürk inkılaplarından bahsedilemez. Böyle bir tasarı ayrıca dinimize de aykırıdır." ("Yeni Sabah", 18 Nisan 1951)”

 

 

 Ülkemizde gerek idari kademede, gerekse fikir hayatında önemli konumlarda bulunmuş olan bazı şahsiyetlerin Atatürk2ü Koruma Kanunu Hakkında şunları söylemişlerdir:

 

    9. Cumhurbaşkanı  Süleymen DEMİREL: ‘Türkiye’nin Atatürk’ü kanunla korumaya ihiyacı yok.’

  

   Eski TBMM Başkanı Hüsamettin CİNDORUK: ‘Bu kanun demokrasiye yakışmaz, Dünyada böyle bir kanun yok.’

 

   Tarihçi Prof. Dr. Mete TUNÇAY: ‘Bu kanun, Demokles’in kılıcı gibi kullanıldı. Atatürk’e nesnel bir gözde ve eleştirel bir tarzda bakmak bile imkansız hale geldi. Ben Batı Ülkelerinde böyle birşey görmedim.’

    Yazar Prof. Dr. Bülent TANÖR: ‘Atatürk kanunla korunması, Türkiye Halkına ayıptır.  Böyle bir şahsiyeti kanunla korumaya devam etmek halka da, o tarihi şahsiyetin kendisine de saygısızlıktır. Bence artık bu kanunun kaldırılması gerekir.’

 

    Gazeteci yazar Okay Gönensin: Hala bir ‘Atatürk’ü koruma kanunu’ var. Mustafa Kemal Atatürk kanunla korunmaya muhtaç değildir. Tam tersine, böyle bir kanunun mevcudiyeti Atatürk’e karşı en ciddi ayıplardan biridir.

   

    Gazeteci Hasan Pulur: Atatürk’ü koruma kanunu kaldırılmalıdır.  Atatürkçüler yeter!

  

   Gazeteci Öztin Akgüç: Bizim en büyük toplumsal ayıbımız, yüzkaramız Atatürk’ü koruma kanunudur. Atatürk’ü kanunla korumak utanç vericidir.

 

    Bu kanunun basın ve ifade özgürlüğünü kısıtladığı, AB’nin Türkiye için her yıl hazırladığı ilerleme raporlarında da yer alıyor.

    

     Atatürk inkılapların meşhur savunucularından, Kemalist ve ‘Tek Adam’ kitabının yazarı Şevket Süreyya Aydemir, 1975’teki bir beyanında şöyle diyordu: ‘İnkılabımızı oturtmaya ve Atatürk’ü PUTLAŞTIRMAYA MECBURDUK. Ama şimdi ifade ediyorum: Kahraman putlaştığı zaman ölür.’

 

     Peki, Atatürk’ü Koruma Kanunu neden ve nasıl çıkarıldı?     

 

    Hukuk tüm insanları eşit bir şekilde korur. Ünvanlı-ünvansız ayrımı yapmaz. Her insan "insan” olduğundan dolayı saygındır, dokunulmazdır. Hem cesedine hem de şahsiyetine saldırılamaz.

 

     Hukukun bu açık hükmüne karşın 1951 yılında 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın girişimleriyle Atatürk”ü Koruma Kanunu çıkarıldı. Bu kanun dört başı mamur bir provokasyon sonucunda çıkarıldı.

   28 Şubat sürecinde nasıl aniden Aczimendiler diye bir grup türedi ve darbeyi olgunlaştırdıysa; 14 Mayıs 1950 seçimleri sonucunda Demokrat Parti iktidar olunca aniden Ticaniler diye bir grup ortaya çıktı. Önlerine gelen Atatürk heykeline saldırmaya başladılar.

    Cumhurbaşkanı Celal Bayar da hemen meclisi toplayıp böyle bir kanunu zorla çıkarttı. Çünkü bu kanuna hem CHP’liler hem de DP’lilerin büyük çoğunluğu karşı çıktılar. Nitekim ilk oylamada kanun tasarısı reddedildi.

Red gerekçeleri şunlardı:

     CHP’li Falih R. Atay’a göre Atatürk’ü putlaştırmamak gerekir. Böyle bir kanun Atatürk”ten bahsedilmesine mani olacaktır.

     DP’li Halide Edip de Atatürk’ün ilahlaştırılmasına hizmet edecek olan bu kanuna karşı olduğunu bildiriyordu.

     İstiklal Savaşı komutanlarından DP’li Selahattin Adil Paşa ise şunları söylemişti:

   "Atatürk meşhur diktatörlerdendir. Bir diktatör hakkında böyle bir kanun çıkarılması doğru değildir. Bu memlekette 14 Mayıs’tan evvel müspet bir iş yapılmamıştır. 14 Mayıs inkılabından sonra Atatürk inkılaplarından bahsedilemez. Böyle bir tasarı ayrıca dinimize de aykırıdır.” ("Yeni Sabah”, 18 Nisan 1951)

 

      Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve arkadaşları kanunu kılıfına uydurmak için o sıralarda ülkemizde bulunan Yahudi kökenli hukukçu Ernst Hirsch’in kapısını çaldılar. Hirsch kanun tasarısını kılıfına ve kitabına uydurdu, bilimsel kavramlarla makyajladı ve kanun yeniden Meclise taşındı. Bu defa tasarı zorlama bir yöntemle kanunlaştırıldı.

Hirsch, hiçbir Batılı ülkede olmayan böyle bir kanunu Türkiye’ye uygun bulmuştu. Tam bir oryantalist yaklaşımı içindeydi:

          Doğuda böyle şeyler olur; Doğu ilkeldir… Doğululara yakaşır… Günümüzde de hiçbir Batılı üniversitede başörtüsü yasak olmadığı halde AİHM Türkiye’deki başörtüsü yasağını "hukuka uygun” buldu.

 

Serbest Avukat ve yazarlık yapan Cüneyt Toraman oylama ile ilgili şu bilgileri veriyor:

      Tutanaklara göre, bu kanun TBMM'de görüşülürken, önce "Atatürk'e bağlılık hislerimizin hep beraber ifadesi gayesiyle" sözleriyle "üç dakikalık ayakta tazim sükûtu"yapılmış. Demokrat Parti milletvekilleri arasında bu kanuna karşı çıkanlar olmuş tutanaklardan okuduğum kadarıyla. Ama çoğunluğu desteklemiş.

Tabii Demokrat Parti'nin 408 milletvekili gibi çok ezici bir üstünlüğü var mecliste. CHP'nin 69 milletvekili var. Bazı DP'li milletvekillerinin muhalefetine rağmen kolayca çıktı kanun.

Ben size oylamanın dağılımını söyleyeyim: Üye sayısı 487, 20 milletvekilliği boşta. 288 kişi oy vermiş o gün. Kabul edenler 232, reddedenler 50 kişi. 6 kişi çekimser kalmış. 179 kişi oya katılmamış. (Cüneyt Toraman - DP, Atatürk'ü Koruma Kanunu'nu İnönü yüzünden çıkardı...Gazeteci Nuriye Akman  2009 Yılı Röportajlar )

 

      Bu kanun çıktıktan sonra Ticaniler kaybolup gittiler. Maksat hâsıl olmuştu. Tıpkı Aczimendiler gibi birden kayboldular.

      Müdahaleyi/darbeyi olgunlaştırıyorlar ve kaybolup gidiyorlar. Özgürlük ve demokrasi dışı tüm kanunlar/tüm müdahaleler bu yöntemle çıkarıldı…

 

     Günümüzde de bu yöntemi uygulamak istiyorlar ama artık tutmuyor. Halk aydınlandı. Bilgi kaynakları çoğaldı ve serbestleşti. Artık ucuz provokasyonlar, tertipleyenlerin ellerinde patlıyor.

 

Tarih ve eleştiri bağlamında şunu söylemek istiyorum: Kimse eleştiriden muaf değildir. Peygamberler dışında kimse günahsız, masum değildir. Herkes eleştirilebilir. Ama eleştiriler doğru bilgiye dayanmalı, saygı dairesinde yapılmalı; küfür ve şiddet içermemeli… Fikir dairesnin dışına çıkılmamalı. Bel altına vurulmamalıdır…

 

5816 Sayılı Atatürk’ü Koruma Kanunu (31/07/1951 - 7872)

Madde 1:

f1. Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

f2. Atatürk'ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut Atatürk'ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir.

f3. Yukarıki fıkralarda yazılı suçları işlemeye başkalarını teşvik eden kimse asıl fail gibi cezalandırılır.

Madde 2:

f1. Birinci maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlar zor kullanılarak işlenir veya bu suretle işlenmesine teşebbüs olunursa verilecek ceza bir misli artırılır.

Madde 3:

f1. Bu Kanunda yazılı suçlardan dolayı Cumhuriyet savcılıklarınca re'sen takibat yapılır.

Madde 4:

f1. Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Madde 5:

f1. Bu Kanunu Adalet Bakanı yürütür.

 

(Yararlanılan Kaynaklar: Müflis Proje Kemalizm, Kazım GÜLEÇYÜZ / Stratejik Boyut - Cemal FEDAYİ / Vikikaynak )

 

Selam ve Saygılarımla

 

(http://www.marmaratimes.com/yazarlar/yazi/-5816-sayili-ataturku-koruma-kanunu-31-07-1951-7872-y-96236.html)