TOPLU SÖZLEŞMEYE DAİR.

AMACIMIZ ÜZÜM YEMEK BAĞCIYI DÖVMEK DEĞİL

Yeri geldiğinde üç kuruşun hesabını yapmaz bu millet.
yeri geldiğinde cebindeki uç kuruşu paylaşır bu millet.

 Önemli bir toplu sözleşme sürecini geride bıraktık. Toplu sözleşme masası çalışanlarımızın haklarını talep ettiğimiz, daha sağlam bir zeminde geleceği tanzim etme hareketlerinden sadece bir tanesidir.

Toplu sözleşme masasında karşılıklı tarafların savunduğu talepler uzun bir uğraşının sonrasında masaya taşınan maddelerdir. Bu maddeler ciddi bir piyar çalışmasından sonra toplu sözleme dosyalarında yer bulurlar.

Memur-Sen 750 maddelik ciddi bir talep listesiyle toplu sözleşme masasına oturdu. Aslında maddelerin genel durumuna baktığımızda - bu madde buranın konusu değil denebilecek bir çok madde ile karşılaşmış olabilirsiniz.

Memur-Sen´in buna rağmen neden bu maddeleri masaya taşıdığının çok önemli bir sebebi vardır.
Memur-Sen bu maddeler buranın konusu olmasa dahi bu maddelerde ısrarcı olduğumuzu bilmeniz açısından buraya getirdik psikolojik baskısının dışa vurumudur. 
Örneğin sağlık çalışanları için vekil ebelerin kadro talebi, diyanet bünyesinde çalışan fahri ve vekillerin kadro talebi gibi bir çok madde bütün toplantılarda devlet erkanına sunulan talepler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bazı kardeşlerimiz bu maddeler neden hayata geçmedi sorusunu sorarken bu maddenin ısrarcılığını göz ardı etmekteler.
Örneğin Diyanet İşleri Başkanlığında görev yapan şoförlerin hakları ile ilgili iyileştirmeler, şoförlerin yeşil pasaport alamaması gibi konularda haklı olarak bizi eleştiren çalışanlarımız olmakta. Unutulmamalı ki eşit işe eşit üçret anlayışıyla bütün kamu kurumlarındaki şöför ve hizmetli kadrolarının aynı haklara, aynı şartlara sahip olduğu unutulmamalıdır. Bunun yanında veri hazırlama kadrosunda görev yapan Diyanet çalışanları devlet kademelerindeki butün veri hazırlayanlarla aynı şartlar altındadır. 

Bu durum karşısında hatırlatma açısından kendilerine şunu söylemek isterim şoförlerin,hizmetli kadrolarının, veri hazırlama hizmeti verenlerin  talepleri istenildiğinde sadece Diyanette çalışan şoförler,VHKİ, hizmetlileri  diye bir ayırım söz konusu yapılmaz, bütün devlet kademelerinde çalışanlar  söz konusu olduğu için bu talep diğer taleplere nazaran daha yavaş ilerleyen bir hal alır.

Bazı din görevlisi abilerimizin özellikle bu madde eski toplu sözleşme taleplerimizdi bunu pişirip pişirip önümüze sunuyorsunuz tarzında eleştirel soruları olmakta. 
Bu abilerimizin kardeşlerimizin şunu bilmesini isteriz örneğin bundan önceki toplu sözleşmede kuran kursu eğitim öğretim ödeneği örneğin 700 lira veriliyorsa yapılan görüşmelerde bu rakam 1080 lira gibi bir rakama çıkartılmış.

Bu talebin başlığı aynıdır fakat talebin içeriği aynı rakamlar değildir.

Murakıpların 7 puan olan din hizmeti tazminatı bu görüşmelerde  Genel Başkanın imza anındaki ısrarıyla 10 puana kadar çıkmıştır.

Baktığımızda talep murakıplarla ilgili bir taleptir ve bundan önceki toplu sözleşmede düşük bir rakamdan bir üst çıtaya çıkarılmış, bu toplantıda da daha üst bir rakama kavuşmuştur.

Örneğin din görevlilerini ilgilendiren bayram tatilleri talebini bir çok kardeşimiz zaten bunu almıştık demekteler, doğru alınmış bir taleptir fakat geçmiş yıllarda sadece iki bayram tatili ile sınırlandırılan bu talep bu toplu sözleşmede bütün bayram tatillerini kapsamaktadır.

Bundan önceki toplu sözleşmede iki bayramda alınacak olan ücret 160 lira civarı iken bu toplu sözleşmede bu rakam yıllık bazda 800-900 lira seviyelerine yükseltilmiştir. 
Söz konusu taleplerimizle 82 Bin Din görevlisini memnun edemeyeceğimizi düşünerek taleplerimizden vazgeçme gibi bir düşünceye sahip değiliz.

Bu ülkenin değerler boyutunu savunan bütün din görevlilerinin en son ferdini memnun edene kadar elimizden geleni yapacağımızı her zaman söyledik, söylemeye de devam edeceğiz.

Toplu sözleşme sürecinde neden böyle bir sonuçla karşılaştık? Memur-Sen camiası adına neden bu rakama razı geldik ifadelerini kullanan bir çok kardeşimiz yazdıklarıma kulak kesilsinler lütfen.

Toplu sözleşme süresi boyunca memur tarafı talepleri isteyen, devlet tarafı dediğimiz kamu personel kurulu- ekonomi bakanlığı- maliye bakanlığı ve çalışma bakanlığı da bu taleplerin en azına cevap verip devlet üzerinde oluşacak külfet durumunu göz önüne alarak daha ilk cümleden itibaren ´hayır´ demeye başlarlar.

İlk hayır ifadesi aslında toplu sözleşme kavgasının başladığı büyük bir pazarlığa dönüşür.
Memur-Sen hayır diyenlerin evet demesi için taktik-stratejik anlamda ne kadar kurmay, danışman, mevzuatçı, hukukçusu varsa bu konunun müspet manada sonuçlanması için 21 günlük bir zaman dilimini en iyi kullanmak adına strateji belirler.

Bu toplu sözleşmede Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçının istemiş olduğu talepler yıllık bazda 16 iken devlet kademesi bize yıllık bazda 6 ile cevap vermiştir.
Mücadelenin sadece rakamlarla sınırlı olmadığı bu toplu sözleşmede 750 maddelik dev bir liste masada savunulurken hükumet kanadı ilk oturumlarda 750 maddenin sadece 66´sına cevap verebileceğini açıklamıştır. 
21 Gün içerisinde geliştirilen taktikler ve mücadelelerle bu taleplerin 250 sine cevap verilmesi sağlanmıştır. 
Toplu sözleşmede dikkatimi çeken en önemli hususlardan bir tanesi de özellikle Diyanet-Sen Genel Başkanı Mehmet Bayraktutar ´ın Sayın Bakan! diyerek söze başladığı sonrasında; 
Maliye bakanı televizyona çıkıyor, ‘Maliyemiz çok iyi durumda!´ diyor. Ekonomi bakanı çıkıp, ‘Durumumuz çok iyi!´ diyor. Siz de bize, ‘Ekonomi ancak bu kadar verebilir´ diyorsunuz.
Burada biri bizi yanıltıyor. Yanlış bilgi veriyor. Yanlış bilgi veren siz misiniz, Maliye mi yoksa ekonomi mi?

Biz çıkıp ‘Ekonomi kötü! O yüzden bu rakama razı olduk…´ dersek vatandaş, ‘Yalan konuşuyorsunuz! Devlet sürekli ekonomi iyi diyor´ der.

Bu durumda kime inanırlar. Bize mi, devlete mi?

Tabi ki devlete.

Bizi halka karşı yalancı duruma düşürecek bir şeye razı olmamızı bekleyemezsiniz.

Peşinen konuşun!

‘Durumumuz iyi değil!´ diyorsanız, bu milletin evlatları sizden almak için değil; devletini, milletini yaşatmak için elindekini, sofrasındakini, sırtındakini ve çektiği son nefesi çekinmeden verir.

Fakat devlet iyi durumdaysa bu devleti iyi duruma getiren bu milleti bayram öncesi lütfen üzmeyin!"
ifadeleri damgasını vurmuştu.

Bu ifade aslında devletin itiraf edemediği bir gerçeği ortaya çıkarmıştı. Ekonomimiz iyi ama o kadar da değil, maliyemiz iyi ama o kadar da iyi değil gibi cılız bir çığlığın yansıması hükmündeydi.

Evet ekonomi kötü denildiği anda piyasaların ne duruma geleceğini tahmin etmek istemiyorum. Dış yatırımcıların bu ülkeye yatırım yapmasını bıçak gibi kesecek söylemlerden herkesin kaçındığı bir gerçek.

Toplu Sözleşmede istenilen sonucu elde edemediğini her defasında dile getiren Ali Yalçın son çare olarak ´bu duruma enflasyon canavarı değil, milletin adamı el atsın´ ifadesiyle karşılık verdi.

Bazı kardeşlerimiz neden böyle dedi diyebilirler. Kıymetli kardeşlerim Ali Yalçın şunu da yapabilirdi. Bu teklife kapalıyız cevabını devam ettirir, kamu hakem kuruluna da muzakereci ekip göndermeden o alanı da kilitleye bilirdi.

Ya da hakem kuruluna gidilsin ne verirlerse ona razıyız da diyebilirdi.

Birincisi hakem kuruluna gidilseydi şu 750 talep içerisinde kabul edilen 250 talep silinecek hakem heyetinin kararlaştırdığı maddeler kayıtsız şartsız kabul edile bilirdi. Kısaca bakanlığın ilk etapta cevap veririz dediği 66 madde kabul edilip gerisi ret edile bilirdi. Bu riski almak kolay bir durum değildir.

Ya da yine Ali Yalçın hakem kuruluna müzakereci göndermeden toplu sözleşmeyi kilitler direk eylem kararı da alabilirdi.

Bu eylem kararını neye rağmen alacağını dikkatlice okumamız gerekiyor. 15 Temmuz gibi bir beladan, sınır ötesi harekatlardan, PKK illetinden başını kaldırıp ilerlemeyi, büyümeyi sürdürmeye çalışan Devletin karşısına iki puanın hesabını yapan bir memur ordusu olarak çıkmak etik bir tutum değildir.

Dışarıda ve içeride saldırı halinde olan terör gruplarının ülkenin karışması için bahane aradı bir tartışma ortamına sokması, ya da eylem ve mitinglerde uzun zaman itibariyle iş bırakma eylemleri ile 21 Milyon memuru sıkıntıya sokacak bir durumda söz konusu olabilirdi.

Bu konuda aslında en önemli söylem Diyanet-Sen Genel Başkanı Mehmet Bayraktutar´ın söylediği gibidir.
Ne demişti Mehmet Bayraktutar

Peşinen konuşun!

‘Durumumuz iyi değil!´ diyorsanız, bu milletin evlatları sizden almak için değil; devletini, milletini yaşatmak için elindekini, sofrasındakini, sırtındakini ve çektiği son nefesi çekinmeden verir.

Fakat devlet iyi durumdaysa bu devleti iyi duruma getiren bu milleti bayram öncesi lütfen üzmeyin!"

Bu söze rağmen devlet verebileceğimin en iyisi bu diyorsa, son ana kadar Memur-Sen bütün yollara başvuruyorsa bu vakitten sonra eleştirmek yerine anlamak gerekir.

İlla eleştirmek istiyorsanız da talebini son ana kadar savunan memur-seni değil, taleplere başından beri kapalıyız diyenleri eleştirmenizi tavsiye ederim. sevgi -saygılarımla