Bugün 28 Şubat,

MGK kararları ile bir milletin inanç değerlerine karşı başlatılan amansız bir mücadelenin startının verildiği günün yıldönümü,

Neler yapmadılar ki?

Adına "postmodern darbe” dediler,

Sincan’da tankları yürüttüler,

Tehdit ve korkutmayla, milletin anasının ak sütü kadar helal oylarıyla seçilmiş meşru bir hükümeti alaşağı ettiler.

Daha dün gibi, üzerinden tam 20 yıl geçti. Bin yıl falan sürecekti halbuki. Sözde öyle öngörmüşlerdi, öyle diyorlardı. Planları hiç şüphesiz bu idi, kararlılıklarını göstermek istiyorlardı kuşkusuz.

Lakin mutlak güç ve kudreti elinde bulunduran Allah’ın da bir planı / tuzağı vardı. Bu hayasız planlarını daha 5-10 yıl bile geçmeden, milletin bağrından çıkan bir yiğit yerle bir ediverdi. Bir daha geri gelmemek üzere 28 Şubat kararlarını ve kabul edilemez çağ gerisi uygulamalarını tarihin çöplüğüne gönderiverdi.

Laiklik maskesi altında kan kusturmuşlardı adeta bir millete. Refah-Yol hükümetini çalışamaz hale getirerek görevden uzaklaştırmışlardı, demokrasi putunu yeme pahasına.

Mahşerin beşli çetesi,

Doğan Grubu başta olmak üzere Kartel Medyası,

YÖK, üniversiteler ve rektörleri, akademisyenler,

Yargı,

İş Dünyası, Tüsiad,

Silahlı ve silahsız kuvvetler.

Hepsi topluca saldırıya geçtiler. Zamanın Hürriyet’inin attığı utanç manşetinde olduğu gibi: "Topyekün Savaş”

Kimse sormadı / soramadı, nasıl ve kime karşı savaş? diye

Üstelik topyekün, nasıl olacak ve neden? diye

Gerekçe, oldukça komikti aslında. Laiklik endişesi, rejim değişikliği kaygısı, İslam Düşüncesinin yani "Siyasal İslam” adını verdikleri hareketin güçlenmesi. Ama bu komik gerekçeyle, akıl almaz zulümler yaşattılar bu ülkede inancını yaşamak isteyen insanlara. Hayatı zindan ettiler onlara. Tabiri caizse burunlarından fitil fitil getirdiler.

İmam Hatip Okullarını budadılar mesela, öğrencisizlikten kapansın istediler. Bu okullara yönelik olarak icat edilen adaletsiz katsayı uygulaması ile birçok gencin eğitim hayatını noktalamasına neden oldular,

Sırf başörtüsü taktıkları için sayısız öğrenci üniversite kapılarından adeta kovuldu. İnanabiliyor musunuz, üniversitelerde "ikna odaları” oluşturdular? Bu ilkel, çağdışı ve aşağılayıcı uygulamayı hayata geçiren Nur Serter’i, Kemal Alemdaroğlu’nu, Kemal Gürüz’ü bu millet nasıl unutsun söyler misiniz bana?

Ya memurluktan atılan başörtülü bayanlar. Bu zulüm değil de nedir? Yıllarca bu mağduriyeti yaşadılar aileleriyle birlikte.

Erzurum’da görevli bir generalin dönemin Başbakanı Erbakan’a açık açık küfür ettiği yılları unutmasını beklemesin kimse bu milletten.

Bugün yargı bağımsızlığından dem vuranlar, iki de bi üniversitelerin özerkliğini ortaya atanlar, o günlerde koşar adım askerin verdiği brifinglerde "irtica” adını koydukları hayali bir düşmanla mücadele için and içiyorlardı. Aslında düşman hayali değil, gerçekti. Dindar / inançlı insanlardı. İrtica iddiası bunun sadece bir kılıfı idi.

Hani, nerede o irtica safsatasını güçlendirmek adına sokağa sürülen garip kıyafetli, eli sopalı Aczmendiler. Sahi Müslim Gündüz nerede? Fadime Şahin, Ali Kalkancı’lar nasıl oldu da birden var oldular ve işlevleri bitince de kaybolup gittiler. Tiyatro, bu olsa gerek. Ama maalesef günlerce, aylarca televizyon ekranlarından "te, biz bunlarla mücadele ediyoruz” algısını yaymak ve güçlendirmek için bu tiyatroyu ustaca oynadılar ve topluma da izlettiler.

Bugün, 28 Şubat’ın izleri önemli ölçüde silinmiş ve millete rağmen, millete karşı yapılan uygulamalar tarihin çöp sepetine "utanç vesikaları” olarak gönderilmiştir. Bir daha bu rezilliklerin yaşanmaması temennisiyle…

Bu vesileyle, davasını "savunan adam” Erbakan Hoca’yı rahmet, minnet ve şükranla yad ediyor, Rabbimden mekanını cennet, makamını ali eylemesini niyaz ediyorum.

28 Şubat uygulamalarını ve çarpık zihniyetini ortadan kaldıran "yürekli ve yiğit adam” Erdoğan’a da Allah bereketli ömürler versin.

Sahi, O’nu muhtar bile yapmayacaklardı değil mi?