Milli Eğitim Bakanlığı’nın, öğretmenlerin mesleki anlamda yeterliliklerini arttırmak amacıyla, Sayın Bakanımız Ömer Dinçer döneminde uygulamaya başlanan ve halen devam eden uygulamalardan biri de, internet üzerinden, canlı bağlantı yolu ile öğretmenlere yönelik, mesleki ve kişisel gelişim seminerleri vermek. Dünyada öğretmenlerini uzaktan eğitim yolu ile bilgilendiren başka bir ülke var mı, bu bize özgü bir çalışma mı, merak etmiyor da değilim doğrusu.

Bakanlığımız internet üzerinden, canlı videolar yoluyla, Türkiye’nin farklı coğrafyalarında yaşayan binlerce öğretmenine aynı anda ulaşabiliyor. Öğretmenlerimizin,  bireysel ve kurumsal olarak ulaşılması çok zor olan Türkiye’nin en değerli eğitimci, yazar, akademisyenlerinin bilgi ve deneyimlerinden yararlanma fırsatı sunuyor. Dünyadaki eğitim alanındaki çalışmalardan ve gelişmelerden haberdar olmalarını sağlıyor. MEB’in yürüttüğü projeler hakkında, ilk elden ve işi yürütenler tarafından, öğretmenlerin bilgilendirilmesi de, bilgileri kaynağından almak ve doğru bilgilenme anlamında, akıllıca bir yaklaşım. Bu çalışmaları kaydederek, ilgililerin  istedikleri sunumu EBA üzerinden tekrar izlemlerine imkan sağlıyor. Ayrıca bahse konu eğitimleri internet üzerinden yapmakla  maliyetleri düşürüyor. Ulaşım, konaklama, seminer mekanları ayarlama gibi bir çok masraftan kurtuluyor.

Her ne kadar, yukarıda anılan eğitimlerin olumlu yönlerinden bahsetsek de, her şey güllük gülistanlık değil.  Seminerlerin içeriğine baktığımız da, özellikle meslekle ilgili konuların genelde üniversitede verilen derslerin bir devamı veya aynısı olduğunu,  anlatımların teoriye  boğulduğunu ve pratiğe uğrayamadığını görüyorsunuz. Konusu ile ilgili somut olaylar ve örneklerden hareketle sunum yapabileni yok gibi.  Filmler ve diziler yoluyla aksiyon, macera, komedi, korku, hüzün  vb. durumlara alıştırılmış insanların, önünde dizüstü bilgisayar  ve monotonluğa çok yakın bir sunumla,  karşısındaki insanları tatmin edecek bir çalışma yürütmesi imkansız gibi. Bu yüzden mesleki eğitim videoları bir çoğumuz için sıkıcılıkla eş anlamlı. Şunu da belirtmek gerekir ki, öğretmenlerin daha önce başlarına gelen onlarca olayın etkisi ile geliştirdikleri ön yargıları da seminerlerde istenilen verimi alınmasının önündeki diğer bir engeldir.

Seminerleri verenlerin gözden kaçırdıkları bir nokta da motivasyonu düşük bir grupla çalıştıklarını unutmalarıdır.  Ülkemiz geniş bir coğrafyaya sahip.  Her ilin, her okulun kendine özgü sorunları var. Fakirliğin acı girdabına düşüp yuvarlandıkları için okuluna aç gelen öğrencilerin bulunduğu bir kurumda görev yapan meslektaşım için değerler eğitimi  bir anlam ifade eder mi? Öğrencilere yapacağı yazılılar için fotokopi parası toplamak zorunda kalan bir öğretmene geleceğin öğretmeni sensin demenin inandırıcılığı var mı? Kışın sobayı nasıl yakacağını düşünen bir öğretmene Fatih Projesini anlatmanın bir anlamı var mı? Bu soruların cevabını inanın bilmiyorum.  Bu sebeple, birçok okulda sık sık kesilen elektrik ve internet bağlantıları; salonlardaki ses ve görüntü yetersizliklerinden bahsetmeyeceğim bile.

Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim; seminerlere özel okul öğretmenlerinin ilave edilmemeleri ve bundan mahrum bırakılmalarını da anlamış değilim. Bir çok özel okulun öğretmenleri için düzenlenen böyle bir çalışmanın varlığından bile haberdar değil. Bu kuruluşların ticarethane haline gelmelerine izin verilmemeli. Süt ve tablet dağıtımında bize  de yok mu diyen özel okulların eğitim seminerleri için aynı tepkiyi vermemeleri de hayret verici doğrusu.