“MİLLİ BASİRET”

VASİYET VESAYET BASİRET & EVET

          Dünya hayatı kurulduğu günden beri eşyanın değişim ve gelişimi, dolayısıyla insanın da bir miktar gelişiminden söz edilebilir. Ama temelde insan ihtiyaç ve iştihasına dair bir gelişme ya da değişimden söz etmek pek mümkün değildir. Yani yaratıldığı günden bu güne insan aynı insandır. Arzu, hedef, nefisi ihtiraslar, ihlas vb. bir çok değişik açıdan özü değişmeden günümüze kadar gelmiştir.

          İlk insan ve ilk peygamber Hz. Adem ve onun çocukları ile başlayan yeryüzü sürgünü ve onun ve içindekilerin sürdürdüğü hayatın sevk ve idaresine genel anlamda yönetim diyoruz. Her tür insanın yaşam sürdürdüğü bir yer olan dünyada düzen, disiplin ve işlerin sevk ve idaresi için yönetim olmazsa olmaz bir ihtiyaçtır ve modern anlamda tanımlanmış ve detayları bilimsellik kazanmış bir disiplindir yönetim.

          Güç ise yönetimin olmazsa olmaz bir unsurudur. Güçlü olmayanların yönetme becerileri olsa da yönetmeye muktedir olamayacakları izahtan varestedir. Dolayısıyla yönetimle güç bir birini tamamlayan iki etken olduğuna göre toplumların yönetimleri aynı zamanda güç ile de birleştirmeleri gerekecektir. Diğer bir ifadeyle buna mecbur olurlar. Ancak yönetim insanların yararına politikalar üretmek zorunda olan bir değerdir. Güç ise ilhamını vahiy ve genel insani değerlerden almıyorsa despotlaşır, zalimleşir fıtratı gereği.

          Kur’an da yöneticiler üzerine zalimleşen bir çok tarihi figürden söz edilirken onlara karşı mücadele ederek adaletin tesisini ihya etmeye çalışan peygamberler ve onların tevhit mücadelesine de dikkat çekilir. Her ne kadar Süleyman ve Davut (Aleyhimesselamların) saltanatını bilsek te onların saltanatının vahye müstenit olduğu için “Müstebit” olmadıklarını da biliriz.

          Modern anlamda bize örneklik teşkil edecek ilk yönetim modeli Hz. Peygamber (s.a.s.)’in kurduğu ilk İslam devletidir. O’nun hayatta olduğu dönemde başka bir yönetici ihtiyacı duyulmamış olması onu Resul olmasının yanı sıra Devlet Başkanı olmasının da bir sonucudur. Ahir ömründe sadece işaret ettiği belirtilen Hz. Ebubekir’in hilafeti, kendi hastalandığında namazları zaman zaman ona kıldırması dolayısıyla sahabenin 'içtihadı ve İcma'sı ile olmuştur.

          Burada inanılmaz bir serbestiyet tanınmış bir halef toplum ve lider görürüz. Hz. Ebubekir’in hilafeti sonrasında Hz. Ömer’i tavsiye edişi ise bir miktar 'vasiyet' değerinde karşılanmıştır. Ancak sahabe ve tüm şehir halkı endişelidir. Hz Ömer’in sert kimliğinin ateşten gömleği giymesinin ardından “adalet ve merhamet” abidesi bir kişilikle ılıman bir iklime kavuştuğu gözlenmiştir.

          Hz. Osman’ın şehadeti ve Hz. Ali’nin hilafeti ise talihsiz bir 'vesayet' örneği ortaya çıkarmıştır. Daha önce Hz. Osman’ı şehit edenler; ellerinde ki kan temizlenmeden başka bir kimlikle Hz. Ali’nin kanına da ellerini bulaştıracaklardır.

          Allah resulünün ve Hz. Ebubekir’in yönetime halef ayarı noktasında metotlarının zirve yaptığı örnek ise Hz. Ömer den gelmiştir yine. Oluşturduğu halife seçim şurasında bulunan oğlunu ise halife seçilmemek şartı ile gruba dahil emiştir. Abdullah ibn Ömer layık değil miydi? Ya da ilmi, irfanı, görgüsü, ehliyeti yetersiz miydi? Bilakis Şûra’nın en önde gelenlerinden biri idi. “Bir aileden bir kurban yeter “ dediği rivayet olunan Adil Ömer bu davranışı ve üstün bir ‘Basiret’ ile baba dan oğula yönetimin önünü kapatmak isterken aynı zamanda bu işin sorumluluğu ile ilgili bir mesaj da vermiş oluyordu.

          Bu güne kadar hangi yönetim biçimi olursa olsun vasiyet ya da vesayet yoluyla yapılan yönetimlerin çoğunluğunun hem yöneten hem de yönetilen için çeşitli zorlukları husule getirdiği defaten müşahede edilmiştir. O zaman bize “Basiret” üzere bir yönetimi tercih etmek düşmeli değil mi? Hiçbir sistem bir kişi ya da zümrenin ebedi varlığı üzerinden ikame edilemez ve yürütülemez olduğuna göre sadece bugünü kurtaracak bir çözüm bize bir yarar sağlamaz. Elbette değerli siyaset adamlarının hak ettiği toplumsal destek sürdürülmelidir, kalıcı çözüm üretme ve millet olarak üzerimize düşenin en iyisini yapma sorumluluğunu taşımalıyız. Tüm dünyanın reaksiyon gösterdiği ve hayır cephesini desteklediği bir süreçte Evet galibiyetini uzak görmüyor olsak ta hassasiyet içerisinde çalışmalara devam edilmesi gerektiğinin altını bir kez daha çizmek isterim.

          Cumhuriyet tarihi boyunca her krizde çözüm üreten bu millet olmuş; ama kalın kafalı zihniyet ve vesayetçi irade buna da müsaade etmemiştir. Son on beş yıla damgasını vuran siyasi yönetim; toplumun vesayet ve benzeri gayretlere verdiği bir cevabın ve top yekûn “Milli Basiret” in ürünüdür. Bu; aziz milletin altı yüz yıllık bir siyasi geleneğin torunları olduğunu hatırlamaları ve gereğini yapmalarının bir sonucudur. Yakın tarihimizde yaşanan birçok vesayet denemesi 15 Temmuzda olduğu gibi akamete uğratılmıştır bu millet bilinciyle.

          Sivil toplum örgütlerine bile sirayet etmiş olan vesayet özleminin de çoğu zaman akim kaldığını ancak kısmi başarıların olduğunu söyleyebiliriz. Netice itibariyle on beş yıldır bu coğrafyayı yöneten siyasi oluşum cumhuriyet tarihinde eşi görülmemiş başarılı hizmetlere imzasını atmıştır. Bu başarı hikâyesinin ‘Milli Basiret” in bir sonucu olduğu unutulmamalıdır. Israrla her tür kurum, özel ve tüzel yapı ve organda “Yönetici Basireti” nin gereğini yapmanın bir boyun borcu olduğunun altını kalın kalın çiziyoruz.

         Not: STK’ları yöneten sivil yöneticiler ve geldikleri durum için ise yaşananlar çok daha manidardır. Konu ile ilgili bir sonraki yazımız devam niteliğinde yayınlanacaktır bu sayfada inşallah.

VESSELAM…

Selehattin DUMAN

Eğitim Bir Sen İst. Bir. Nl. Şb. Bşk. Yrd.