MEB’de okul müdürleri, önceleri teamüllerle atanıyordu, genellikle en kıdemli müdür yardımcısı, müdür oluyordu.

İdarecilik çok tercih edilir hale gelince 1999 yılında sınav getirildi. Atama komisyonları, 10 puan yetki kullanabiliyordu. Sınav deyince adil uygulama yapıldı zannedilmesin, yapılan ilk sınavda 96 puanla Türkiye derecesi yapan arkadaşımız, tehditlerle başvuru bile yapamadı. Meraklısına isim bile verebilirim.

Ak Parti 2002 yılında iktidara geldi. Bürokrasiye çöreklenmiş haremiler yüzünden, aynı yönetmelikle bile müdür atayamadı. Uzun süren vekâlet dönemleri başladı. 10 puan komisyon yetkisini kaldıran yönetmelik bile mahkemelik oldu. Amaç kaos çıkarmak, engellemek ve çöreklenmiş kadrolara dokundurmamaktı. 

2010 yılı başında, İstanbul’da ortalama bir ilçenin, idareci istatistiğini kabaca incelersek, ne anlatmaya çalıştığım daha iyi anlaşılacaktır. Bir örnek verecek olursam, o dönem elliye yakın okulun bulunduğu Maltepe ilçemizde, üyemiz kadrolu okul müdürü sadece üç kişiydi. Dikkat edelim biz yetkiyi 2011 yılında aldık.

Sürece yorum katmadan devam edelim. 2010 yılında, sınav artı ek 2 ile atamalar yapıldı. Ek 2 dediğimiz ödüller vs. Yukarıda özetlediğim tablodan ödül alanların istatistiğinin nasıl oluşacağını anlatmama gerek yok zannedersem. Bütün olumsuzluklara rağmen, yaptığımız yoğun çalışmalarla, kimseye sıfır onda bir puan bile avantaj sağlanmadığı bu atamalarla bir denge kurmayı başardık. Bitti mi, tatbikî bitmedi? Sınav soruları mahkemeye verildi, atanan idarecilere iptal tehdidine devam edildi.

Bundan sonrası aslında kolaydı. Zor da olsa bir yönetmelik uygulama şansı bulmuştu. Sınavla, ek 2 ile kavgasız atama şansı doğmuştu. Hiçbir objektif kriterin olmadığı, keyfi uygulamalar döneminde, okul idarelerine yerleşen kadrolara hiç dokunulmamış, uzun tartışmalar sonucu sadece müdürlere rotasyon yapılabilmişti. 

Bu süreçten sonra ülkemizde çıkan huzursuzluk okullarımıza yansımaya başladı. Gezi olayları, 4+4+4 eğitim sistemi ve seçmeli dini dersler, serbest kıyafet talebi, dershane tartışmaları derken atılan her adıma direnen okul idareleri görmeye başladık. Öğrencilerini sokağa gönderen, eylemleri okul koridorlarına taşıyan, gezi olaylarında derste olması gereken kız öğrencileriyle Taksim’de poz veren acayip müdürler görmeye başladık ve sabır taştı.

Bakan Ömer DİNÇER ve Nabi AVCI döneminde radikal uygulamalar başladı; il, ilçe ve okul müdürleri komple değişime tabi tutuldu. Devlet artık, kişilerin keyfine göre değil de toplumun ihtiyaçlarına göre yönetmeye karar vermişti. İtfaiye girdi ve yangını söndürdü beyler. İtfaiyenin girdiği yerde öncelik yangını söndürmektir, süslü eşyaları kurtarmak değil. 

Beyler; yangını biz çıkarmadık, itfaiyeyi biz çağırmadık, susun ve oturun oturduğunuz yerde. Milletin çocuklarının sizin keyfinizi bekleyecek vakti yoktu. Ülke, vatan, millet diye bağıranlar, kalibreniz yetiyorsa buradan konuşalım. Tekrar söylüyorum, bugün yandık, bittik feryatlarınız sadece kuru gürültüden ibarettir. Biz ne yaptığımızı biliyoruz.

Bugün eğitimi yöneten kadro, ülkemizde yaşanan bu süreci iyi analiz eden kadrodur. Okullara nefes aldıran kadrodur. Velilerini dinleyen, okulunu geliştiren, gelecek tasavvuru olan kadrodur. Makam sevdalısı budala tipler değildir, koltuğu altından çekilince kimliksizleşen, çirkinleşen kadro değildir. Bir nesli doğru eğiterek, ülkeyi sağlam zeminlere taşıyacağını bilen kadrodur. Bürokrasiye tutsak olmuş, ondan fayda sağlamış kadro değil, bürokrasiden çile çekmiş, bedel ödemiş kadrodur.

Anlamayanlara anlatalım: Öğretmen alımındaki mülakatlarla, idareci görevlendirmelerindeki mülakatların karıştırılarak tepki verildiğini gördüm. Okuduğu ilk cümleyi dahi anlamayan, aklı ile değil duygularıyla gürültü çıkaranları gördüm. Defalarca söyledik, öğretmen alımında güvenlik soruşturması olabilir, zaten var, mülakatı doğru bulmuyoruz, adaletsiz buluyoruz, kaldırılması için mücadele ediyoruz. Gelelim idareci atama mülakatlarına.

1. Bugün yaşananların sorumlusu da bu sistemi talep eden de biz değiliz.


2. Süreç boyunca haksızlığa uğrayan, bedel ödeyen, dişi ile tırnağı ile kazıyarak gelen biziz.

3. Mevcut mülakatla görevlendirme sistemi, problem üretiyor, çalışma barışını yaralıyor, uygulayıcıları hedef haline getiriyor, kötü niyetlilerin ekmeğine yağ sürüyor.


4. Sadece sınav, sadece mülakat, sadece ek 1 vs. hiçbir yöntem tek başına doğru sonuç vermiyor, hepsini denedik, tecrübe ettik. Hepsinin harmanlandığı; milletten yetki alan, sorumluluk taşıyan ve hesap verenlerin elini güçlendiren, ağırlığı azaltılmış ve iyi planlanmış mülakat günümüz şartlarında bir ihtiyaç haline gelmiştir. Buna itiraz edenlere, geçmişte komisyon puanlarını hoyratça kullanan ve geçmişini unutanlara, o dönem yaptığınız itirazı gösterin, belgeleyin derim.

5. Geçmişte bize yanlış yapıldı bugün sıra sizde diye bir düşüncemiz olamaz, isyanım sergilenen tutarsızlığa ve ikiyüzlülüğedir. Adalet istemek, liyakat için yollara düşmek bizim en iyi yaptığımız iştir. 


6. Bugün eğitimi yöneten kadro sadece bizim üyelerimizden oluşmamaktadır. Son mülakatlardan sonra, şube başkanı düzeyinde atanacak diğer sendika üyelerini takip edenler, koparılan fırtınanın ne kadar yersiz olduğunu görecekledir.

7. Eğitim yönetiminde zihniyet değişmiş, yangın sönmüş, yeni bir yol tutulmuştur. Hangi sendika üyesi atanırsa atansın bu yürüyüşe ayak uydurmak durumundadır, değilse zaten elenecektir.

Buradan bütün üyelerimize, çıkarılan kuru gürültüye asla teslim olmayın diyorum. Bunlar sadece konuşur, onlara göre dün dündür, bugün menfaat ne gerektiriyorsa onu isterler. Toplu sözleşme masasında gördük, masanın lüzumsuzu, heyetin huzurunda söyledi. Bunlar güya bize FETÖ bulaştırmaya çalışıyorlar; teşkilatlarının yarısı; FETÖ referansıyla bakan olan, darbe girişiminden günler önce Yurtta Sulh Konseyi’nden bahseden siyasetçinin arkasından gidiyor. Bu kadın, bu konseyi günler öncesinden nereden biliyordu bile demiyorlar. Yenikapı ruhu diye ruh çağırıyorlar, ancak okul okul dolaşıp, HAYIR propagandası yaptıklarını unuttuğumuzu zannediyorlar. Bunlar daha iyi günleriniz.

Evet, ağızları açılınca hakaret ve küfürden başka bir şey çıkmayan küçüklere sesleniyorum; bu kafayı değişmediğiniz müddetçe, hakaretleriniz küçülmenize engel olamayacak, küçüldükçe küçüleceksiniz, küçük sendikanın küçük yöneticisi olarak kalacaksınız. Biz, aynayı geçmişinize tutarak, lime lime dökülen foyanızı ortaya çıkaracak ve bize avantaj sağlamasına rağmen mülakatla yönetici görevlendirmeyi tartışmaya açacağız, her türlü atama sistemi için hodri meydan demeye devam edeceğiz. 

Talat YAVUZ

Eğitim Bir Sen İstanbul 4 No’lu Şube Başkanı