Bin düşünüp bir konuşma zamanı,

Adımları atarken teenni ve itidal ile hareket etme zamanı,

"Ne yaparsam, ne konuşursam faydalı olabilirim, hayra vesile olurum, hakikatin ortaya çıkmasına katkım olur, dostlarımı sevindirip düşmanlarımı üzerim” anlayışı üzerine bina etme zamanı her şeyi,

"Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse ya hayır konuşsun ya da sussun” nebevi sözüne tamı tamına uyma vakti. Hayrı, hak ve hakikati mutlaka, çekinmeden söyle ya da söyleyecek sözün yoksa sus. Sus da hiç olmazsa fitneye sebep olma bari.

Görsel ve yazılı basında, özellikle de sosyal medyada yalan, çarpıtma, gerçeği tam zıddına çevirme ve yayma. Hepsi var, alet olma bunlara. Her gördüğünü, her duyduğunu hakikat sanma. Zira, fitne ve bozgunculuğa odun taşımaya hevesli yığınlar var inan.

Firasetle hareket etme zamanı, yaşananları tefekkür ve tedebbür etme, aslını araştırma, her zamandan daha fazla gerçeğin peşine düşme zamanı. "Mü’minin firasetinden sakının. Çünkü o, (olaylara) Allah’ın nuruyla bakar” hadisini kendine rehber edin ve firasetli, basiretli hareket et.

Allah Rasulü’ne her zamankinden daha fazla kulak verme zamanı:

"Gece karanlıkları gibi ortalığı kaplayacak olan fitne (kargaşa) dönemlerinde salih amaller işlemeye bakın. O zamanda insan, mü’min olarak sabahlar, kafir olarak geceler veya mü’min olarak geceler, kafir olarak sabahlar. Dinini küçük bir dünyalığa satar.”

Böyle kritik zamanlarda, fitne ve fesadın kol gezdiği, şeytanın tüm planlarını uygulamaya koyduğu, bütün askerlerini yeryüzünü özellikle de İslam Ülkelerini ve mazlum milletlerini birbirine düşürmek için seferber ettiği bir dönemde en fazla ihtiyaç duyduğumuz haslet sağduyulu hareket etmek olmalıdır. Şeytanın ekmeğine yağ sürmemek, düşmanı sevindirmemektir.

Yoksa o fitne ateşi öyle bir yayılır da Allah korusun, her yeri ve herkesi kapsar.

"Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (umuma sirayet ve hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah'ın azabı şiddetlidir.” Enfal Suresi / 25

İstanbul, ardından Kayseri’de polis, asker ve sivil vatandaşlarımıza, yiğitlerimize acımasızca kıydılar. Provakasyonlar bununla sınırlı kalmadı. Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Karlov, amacı, hedefi ve kime hizmet ettiği belli bir saldırıda sebepsiz yere katledildi. Amacın Halep ve Suriye’deki katliamlara dikkat çekmek olmadığı, Türkiye’yi istikrarsızlaştırma ve yalnızlaştırma hedefine yönelik olduğu ayan beyan ortada. Anlayacağınız hedef yine Türkiye.

Bütün bu saldırılar, cinayetler ve patlamalarla aziz milletimizin sabrını taşırmak, bıkkınlık ve yılgınlığa sevketmek, endişe ve panik havası oluşturmak olduğunu görmemek mümkün değil. Her şey ortada. Niyetleri belli. Kurt bulanık havayı sever.

Lakin Anadolu irfanına sahip aziz milletimiz, hangi zaman, nasıl davranacağını gayet iyi biliyor. Yeri geliyor, tam bir aya yakın evinin yolunu unutuyor, sokakları kendine mesken ediniyor. Kaya gibi sağlam duruyor, dimdik tankların önüne geçiyor, ihanete izin vermiyor. 

Yeri geliyor, kendisini fitne ve fesada çağıran çığırtkanlara inat, acılarını, ızdıraplarını, öfke ve nefretlerini yüreğine gömüyor da asla tahriklere boyun eğmiyor. Zira biliyor ki, bu kez sokağa çağıranlar şeytanın sinsi ve alçak planlarını uygulamaya koymak isteyen bozgunculardan başkası değildir. Niyetleri iyi değildir, niyetleri milletin huzurunu kaçırmak, kardeşi kardeşe kırdırmaktır hiç şüpheniz olmasın.

Görüyorsunuz, en tehlikeli süreci başlattılar, bu belli artık.

Nedir bu süreç peki?

Şok intihar saldırıları ve suikastler. Nihai beklentileri ise kaos, iç karışıklık ve nihayetinde iç savaş. Allah korusun, dilimiz varmıyor ama güzel ülkemizi Suriye’ye çevirmek, şehirlerimizi Halep gibi viraneye çevirmek. Buna o kadar gönüllü var ki, fitneye odun taşımaya o kadar hevesli ve art niyetli hain ve sorumsuz kişicikler var ki. Allah onlara fırsat vermesin.  

Gelin, tarihi tekerrür ettirmeyelim, aynı oyunlara, tuzaklara tekrar tekrar düşmeyelim. Hele hele birbirimize asla düşmeyelim. Kenetlenelim, bir olalım, iri olalım, diri olalım. Birlikte Türkiye olalım, birlikte ümmetin umudu olalım da o mazlumların, mağdurların elinden tutalım.

"Mü’min ısırıldığı delikten ikinci kez sokulmaz.” nebevi ilkesi bizi hala uyandırmaya yetmeyecek mi yoksa? Tekrar tekrar aynı hatalara düşmemek adına, Allah’ın ipine sımsıkı sarılmaktan başka çaremiz de yok. Küçük ayrılıkları bir tarafa bırakarak, büyük birlikteliğimizi sağlayalım da dostlarımızı sevindirelim, düşmanlarımızı ise beklentilerini ve planlarını tersine çevirmek suretiyle kahredelim.

Son söz, yanan yüreklerimizi birleştirelim, zira;

"Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez; 
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.”

M.Akif ERSOY