Zannın Birçoğundan Sakının

Zan, ‘’sanma, tahmin etme, ihtimale göre hükmetme’’ gibi anlamlara gelir. Sü-i zan ve Hüsn-i zan olmak üzere iki türlü zan vardır.

Zan ihtimal’e, tahmine dayandığı için Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şerifler bu konuya açıklık getirmektedir. Rabbimiz Ayet’i Kerime de;

‘’Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.’’ buyurur. (Hucurat-12)

Bu ayette üç kötü huy ve alışkanlık ele alınmış, yasaklanma biçimi etkili bir biçimde ifade edilmiştir. Gerçek bilgi ve kanıta değil, tahmine dayalı hüküm (zan), insanların gizliliklerini araştırmak (tecessüs) ve insanları arkalarından çekiştirmek (gıybet).

Ayette, ‘’Zannın birçoğundan sakının.’’ Buyrulmasının sebebi de zannın bazılarının günah olduğu ifade edilmektedir. Demek ki, zannın hepsi günah değildir. Allah’a ve müminlere hüsn-i zanda bulunmak gereklidir. Diğer bir ayette;

‘’Bu iftirayı işittiğiniz zaman, iman eden erkek ve kadınlar, kendi (din kardeş)leri hakkında iyi zan besleyip de, ‘bu apaçık bir iftiradır’ deselerdi ya!’’ (Nur-12) buyrulduğu gibi, bir Kudsi Hadis’te de;

‘’Ben kulumun, bana zannı gibiyim.’’ Başka bir Hadis-i Şerifte de; ‘’Hüsn-i zan, imandandır.’’ buyrulmuştur.

Delillerle kesin bir bilgiye sahip olmadan, başkası hakkında hüküm vermek doğru değildir. 

İnsanların yaptığı davranışların içyüzü hakkında net bir bilgi olmadığında, sırf zanna dayalı olarak mana vermek, su-i zanna sebep olabilir. 

İnsanların görünen bir davranışından yola çıkarak, kişinin niyet ve maksadını bilmeden hüküm vermek haksızlıktır.

Suç işleyip yakalanan bir insana bile hâkim, bütün delilleri topladıktan sonra maksadını sormaktadır. Niçin bu fiili işledin? Acaba kaza mı oldu, müteammiden mi suç işledi? Gibi soruların cevabını bulmaya çalışır.

Günümüzde insanlarımızın birçoğunda (birbirlerine olan bağları zayıf olduğu için) en ufak bir davranışta zannın devreye girmesiyle ipler kopmaktadır. Aralarındaki bağlar, güven duyguları sarsılmaktadır.

İnsanda, başkalarını sorgulama alışkanlığı başlayınca, sanık sandalyesine oturtmadık hiç kimse bırakmaz. Öncelikle hüsn-i zanna yapışmazsa, herkesi ve her şeyi yargılamaktan uzak kalamaz. Dolayısıyla, her fert nefsiyle hesaplaşıp, nefis muhasebesi yapmalıdır. Mümin kardeşi söz konusu olduğunda hüsn-i zanna sarılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, sû-i zanda isabet etmektense hüsn-ü zanda yanılmak daha hayırlıdır.
 

Elmalılı M. Hamdi Yazır (Hak Dini Kur’an Dili) atlı tefsirinde Hucurat suresinin yukarıda zikrettiğimiz ayetinin tefsirini yaparken bir Hadisi şerifi nakleder;

‘’Müslümanların eksiklerini-ayıplarını araştırmayın. Zira her kim Müslümanların ayıplarını araştırırsa Allah Teâlâ da onun ayıbını takip eder, nihayet onu evinin içinde de olsa rezil ve rüsvay eder.’’ (Tirmizi, Birr; 83-Ebu Davud; 34, 37)

Gıybet, suizan, tecessüs kişiye dünya ve ahiret sorumluluğu getirmektedir. Dünyada böyle yanlış şeylerle meşgul olmamızdan dolayı kişiden helallik almakla mükellefiz.

İmamı Gazali İhya-u Ulumid-Din adlı eserinde ‘’Rub’ul Mühlikât’’ konusunu işlerken şu bilgilere yer veriyor;

‘’Bir Müslüman hakkında kötü zanna kapıldığın zaman, sana yakışan ona daha fazla ehemmiyet vermek ve onun için hayır dua etmektir. İşte bu davranışın şeytanı kızdırır ve senden uzaklaştırır. Artık kötü şeyler hatırına getirmez olur. Çünkü yine adama ehemmiyet verip hakkında hayır duada bulunacağından korkar.’’

Mukaddes Dinimiz İslâm, insanlar için en güzel ahlak ilkelerini getirmiştir. Bununla beraber insan hayatı için sıkıntı verecek her türlü çirkin ahlaki şeyleri de yasaklamıştır. Güzel ahlak ilkelerine uyulduğu müddetçe dünya ve âhiret huzuru elde edilebilmekte iken, kötü ahlaklı olmak neticesinde insanların ve Allah’ın rızası kaybedilebilmektedir.