Geçtiğimiz Cuma sabahı hazırlanarak saat onbir sularında dört öğretmen arkadaş yola çıktık. Hedefimiz zirveye çıkmaktı.

Yolculuğumuz esnasında birçok şehirden geçtik. Anadolu henüz baharı yaşıyor, bazı yerlerde ekinler biçilirken daha olgunlaşmamış başakları da gördük. Şahid olduğumuz başka bir konu da devlet işliyor, insanlar görevlerini yapmaya çalışıyorlar. Taksim kazanı kimseyi endişelendirmemiş. Herkes işinde gücünde. Kimse bize merakla, neler oluyor diye sormadı bile.

Karayollarında sıkı bir çalışma var. Bazı yerlerde tırafik akışını olumsuz etkilese de yeni yol yapımları, viyadük çalışmaları, köprü inşaatları devam ediyor. Yol inşasında kullanılan malzeme süper. Kaliteli asfalt yollar gördük. Yol kenarları harika bir şekilde temizleniyor. İşçilerin poşetleyip yol kenarına bıraktığı kocaman çöp torbalarını gelirken bir çöp kamyonuna yüklendiğini gördüm, bahtiyar oldum.

Ülkemde bir imar seferberliğini gözlemledim. Yol kenarlarında keşke benimde şurada bir dairem olsa diyeceğiniz bina blokları, keşke ben de şurada öğrenci olsam diyeceğiniz üniversite kampüsleri var, baktıkça insanın içi açılıyor. Bazı yörelerde göklere uzanan minareler, muhkem mevkilere yerleştirilmiş camiler, etrafa biz burdayız der gibi bakıyorlar.

Ve vardık Kayseri’ye. Bu şehrin trafik ışıklarını övmüşlerdi daha önce, onlara hadi ordan diyorum. Ne zaman gelsem bu şehre nevrim dönüyor, insan aradığı bir yeri kolaylıkla bulamıyor. Gecenin saat onbirinde çorba içecek yer aradık arabayla yarım saat. Ve arkadaki araba başka bir yerde ben ise dostum Halit Arapoğlu ile başka bir yerde yemeğimizi yedik ve zirveye doğru yükseldik. Şehir ile Erciyes arası 30 kilometre falan var.

Bize tahsis edilen otele vardığımızda biraz canım sıkıldı. Bir ayrımcılık yapılmıştı. Esas otel denilebilecek yer değildi bizim bina ama aldırmadık zira buraya konfor peşinde olduğumuz için değil bir davanın sahibi olduğumuz için gelmiştik. Hiç sorun etmedik, dostlarımız böyle münasib görmüşler dedik ve geçtik. Ortak dostumuz Yaşar Çıraklı hocam ile beraber odalarımıza çıktık.

Odamızın penceresini kapatırken karşımda bir ağartı gördüm ama önemsemedim. Oldukça serin olan havadan dolayı pencereleri kapatarak yattık. Sabah ezanıyla uyandım ve arkadaşlarımı da uyardım. Namazdan sonra geceki ağartı neydi diye baktığımda işte Erciyes’in muhteşemliği karşımda idi. Meğer ağartı dağın zirvesindeki kar imiş. Buzul olmuş adeta orada hep kalırmış beyaz bir sarığın başa sarıldığı gibi.

Sabahleyin kahvaltıdan sonra çalıştayımız başladı. (devam edecek)