Zora dağlar dayanmaz demiş atalarımız. Rahmetli sanatçı Neşet ERTAŞ “rızasız bahçenin gülü derilmez” derdi. Devletimizi, ülkemizi yönetenler eğitimde öyle demiyorlar. Demesine demiyorlar da sanki her şey güllük gülistanlık mı? Maalesef bindirilmiş kıtalara baktığımızda okullarımız toplama kampına dönüştü. Eğitemediğimiz her fert ülkemizde çok önemli kayıp, aynı zamanda ayıp velhasıl problem olarak geri dönüyor. Hayat boşluk kabul etmiyor ve ihmal ettiğimiz veya hatada ısrar ettiğimiz her uygulama nesillerimizi telef etmeye devam ediyor. Ben öğrencilerin zorla okullarda tutulmasıyla, onlara daha fazla dersler verilmesiyle daha iyi eğitim alacaklarını düşünmüyorum.

Bir ağacın meyvesine bakıp ağaçla ilgili doğru tespitler yapılabilir. Eğitim sistemimizin uygulamaları sonucu geldiğimiz nokta tam bir çıkmaz sokaktır. 2013-2014 te uygulanan TEOG sınavı sonuçlarına göre yapılan yerleştirmeler henüz tamamlanamadı. Sistem zedeler mağduriyetini tam olarak gideremediler. Sınav ayrı bir sistem sonucu olup ne yaparsanız yapın fırsat eşitliğini sağlayamıyor. Dershanelerin gelecek yıl kapanacak olması ile bu ihtiyacını gidermek isteyenler için okullarda açılacak kurslarında ilk uygulaması bu yıl yapılacak. Öğrenciler için ücretsiz, idareci ve öğretmenler için ise ücretin çok yetersiz olması nedeniyle bu kurslarında beklenen etkiyi yapması çok zor görünüyor. Kısacası okullar işlevini tam yapamayınca bu boşluğu doldurmak için açılan dershane ve kurslarında sağlıklı bir yapı oluşturmaması üzerine geliştirilen yeni sistemde sorunları çözmüyor.

Hasta olan birisi doktora gider ve doktorun tedavisini uygularsa iyileşme ihtimali artar. Eğitim sistemimizin hastalıklarını çözmekle sorumlu yetkililerin siyasi davranmayı bırakıp liyakatli kimselerle profesyonel çalışmasının şart olduğu görülüyor. Hemşericilik, akrabalık, dostluk, arkadaşlık, cemaatçilik ve diğer kıstaslar yerine ehliyet ve liyakate bakılarak oluşturulacak çalışma ekibinin dünyanın her yerinde daha başarılı olduğunun örneklerini her zaman görüyoruz. Duygusal davranışların faturasını milletçe hep ödedik ve ödemeye devam ediyoruz. Alışveriş yaparken kaliteli bir ürün araştıran bizler aynı hassasiyeti birlikte yöneteceğimiz kişileri seçerken neden gösteremiyoruz? Ülke olarak var olan imkânlarımıza rağmen daha iyi hayat standartlarına ulaşmamamızın temel nedeni yukarıdaki sorunun cevabında gizlidir.

Nüfusunun beşte birinden fazlası okullarda olan bir ülkede iyi eğitim için yeterli okul, yeterli öğretmen yıllardır sağlanamıyor. Kör, topal, ağır, aksak bu gidişat bitmiyor. Bütçe hazırlıklarının yapıldığı bu günlerde eğitime ayrılan bütçe yaralara deva olamayacak. Ne derslik sorunu, ne öğretmen eksikliği nede diğer sorunlar çözülemeyecek ve mevcut durum hepimizi rahatsız etmeye devam edecek. Üniversiteyi de içine katarsak 16-17 yıllık süreçte öğrencilerimiz iyi yetişmeyince iç ve dış güçlerin çok rahat manipüle edecekleri bir tehdide dönüşmektedir. Kalabalıkların sayısı çok aklı yoktur sözü, sokaklara değişik nedenlerle çıkanların kamu düzenini çok kolay bozabileceklerine işaret ediyor.

Eğitemediğimiz öğrencilere öğretimde yapamıyoruz. Okullara değişik maksatlarla zorunlu olarak gelen öğrencilerle boğuşmak zorunda kalan eğitimciler öğrenmek isteyenle öğrenmek istemeyenler arasında ruhi bunalım geçirmektedir. Derste zorla tutulan öğrenciler problem çıkarmakta asıl başarılı olabilecek öğrencilerin hakkına girilmektedir. Okullarda otokontrol mekanizması da sağlıklı işlemediğinden olumsuz tutum ve davranışlar yaygınlaşmakta kısaca okullara yeni gelen öğrenciler ahlaken bozulmaktadır. Vatandaşı ile okullarda ters düşen devletimiz zorlamayı kısa zamanda bırakmalı ve vatandaşının isteklerini dikkate alan okulları gönüllük ilkesiyle açmalıdır. İlkokul zorunlu olabilir ancak devamındaki kurumlarda zorlama doğru olmaz. Ne dersiniz?  http://ilhamifindik.com/