Eğitimbirsen İstanbul şube başkanı sıfatıyla Bakan Ziya Selçuk’a karşı yine iftira ve karalama kampanyasına alet olan İstanbul Şube Başkanı İdris Şekerci’nin , doğruları söylemediği ve Bakan Ziya SELÇUK’a karşı yönelttiği iftirayı deşifre ediyoruz .

Danıştay 10. Dairesinin kararı ile Ayasofya müze statüsünden Cami statüsüne dönüştürüldü .

Sayın Cumhurbaşkanımız aynı gün 10 Temmuz tarihinde yayınladığı kararname ile  Ayasofya’yı Diyanet İşleri Başkanlığına devrederek ibadete açılması kararını yayınlamıştır .

Sayın Cumhurbaşkanı bu kararı Twitter adresinden “ Hayırlı Olsun” başlığı ile 10 Temmuz’da paylaşmıştır .

Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu Twiter paylaşımını ilk Rt eden Bakanların başında Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk gelmekteydi .

İşte o twit ve rt 

Bakan Ziya SELÇUK’u , Ayasofya’nın açılışından rahatsız olmuş gibi gösteren ve paylaşım yapmadığı yönünde iddialarla , CHP’li Muharrem İnce ile kıyaslayan Eğitimbirsen şube başkanının yazısının tamamını aşağıda paylaşıyoruz .

Sonuç olarak ; Sayın Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’ın iradesiyle Bakanlık makamına atanan Ziya SELÇUK’a ilk geldiği günden bu tarafa sürekli olarak iftira ve karalama kampanyası düzenleyen, sendikacılık makamını tetikçilik makamına dönüştüren şube başkanı İdris Şekerci’ye dur demeyen genel merkez yöneticilerini de insafa ve adalete davet ediyoruz .

İdris Şekerci’nin Bakan Ziya Selçuk’a yönelik karalama kampanyası içeren ve doğruları yazmadığı yazısı...

AYASOFYA’NIN SEVİNCİNE ORTAK OLAMAYANLAR

Ayasofya, bu toprakların aslî sahibi, Çanakkale’de genç-yaşlı binlerce şehit veren, bedel ödeyerek bu coğrafyanın tapusunu elinde bulunduranların 86 yıllık hasretininin, ” Zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın” sloganı ile bir kuşağın mücadele ettiği kavganın adıdır. İsmail Amca’nın (Bursa Çevreye Hizmet Derneği Başkanı İsmail Kandemir) “Ayasofya benim Kızıl elmamdır” diyerek yıllar süren hukuk mücadelesinin neticesinde, Danıştay’ın verdiği kararla, Akif’in, İstiklal Marşı’nda dizelerine yansıyan “Değmesin mabedime namahrem eli” duası gerçekleşti. Nihayetinde, cumhuriyet ile yaşıt bir özlem sona erdi ve Ayasofya, manidar bir tarihte; 24 Temmuz 2020’de cuma namazı ile resmen açılmış olacak inşallah .

Ayasofya Üstat Necip Fazıl’ın ifadesiyle “..Ne taş, ne çizgi, ne renk, ne de madde senfonisi; sadece mana, yalnız mana..” dır.
Ayasofya herhangi bir cami değildir. Kılıç hakkı ile mülkiyeti müslümanlara ait, fethin sembolü bir mescittir. Bağımsızlığa giden yolda Ayasofya’yı aslî kimliğine, tekrar camiye dönüştürmek tarihi bir karardır. Bu kararda emeği geçen her kişi ve kurum “gök kubbede hoş bir sadâ” olacak bir kararda emeğin karşılığı, tarihte yerini alacaktır.

Ayasofya’nın açılışı, Konstantinopolis’in İstanbul olması kadar öneml; klişe tabirle, “Hira’nın çocuklarının Olimpos’un çocuklarına karşı” egemen bir ülke olduğunu ortaya koyan bir iradenin nişanesidir. İsmail Amca’nın şahsında tecessüm eden bu hikayenin neticesinde, sineyi millet nazarında birer kahraman olan Danıştay 10. Daire üyelerinin verdiği kararın uygulama talimatını vermek , Refah Partisi Sultanahmet Mitingi hitamında, “Ayasofya içinde toplanmak üzere, Allah’a emanet olunuz” diyerek ayrılan Merhum Erbakan’ın, hemen arkasında yerini alan Recep Tayyip Erdoğan’a nasip oldu.

Ayasofya, dün de bugün de tarihine ve inancına sadakatin turnusolu olmuştur. Kimisi, “Ayasofya’nın Gözyaşları” diyerek ,fetih mirası ve bu topraklarda varlık davamızın sembol ismini romanlaştırmış, Bazıları ise -sahibinin sesi olarak-“Dinler arası diyalog” safsatası ile milleti yıllarca uyutan, kökü dışarda bir örgüt olduğu tescillenen FETÖ’nün bir kalemi sıfatıyla, “Kilise’ye dönüştürülmesi” teklifinde bulunmuştur pervasızca. Ayasofya bu yönüyle-Yedi Güzel Adam’dan biri, kavgasıyla Türkiye’nin medarı iftiharı sendikal mücadelenin mimarı- Akif İnan’ın;
“..Dostla düşmanı birbirinden ayırmanın, safları belirlemenin bir ölçüsüdür.Ruhundan köleliği söküp atmanın aktüel ölçüsü,bugün Aysofya’dan yana olmakla beliriyor. Ayasofya, bir mimari realite değil,bir idrak mihengidir. Ayasofya,ruhumuza nakşolmuş bir davanın anahtarıdır. Onun kapısını açınca, fetih görünür..” tespiti ile bu ayrışma açıkça ortaya çıkmaktadır.

Ayasofya’nın tekrar cami olarak hizmet edecek olması, ideolojik ayrışmadan uzak, bu coğrafyaya ait olan herkesin/her kesimin ortak sevinci olmuştur.Müzeye dönüştürülmesinde mensubu olduğu parti CHP’nin mesuliyetine rağmen Sayın Muharrem İnce, “Ayasofya’nın tapusu bize aittir.Türkiye Cumhuriyeti’nindir.Yunanistan,Rusya, ABD Dışişleri Bakanlığı buna karar veremez. Biz ister cami, ister kilise yaparız bunun sorumlulupğu bize aittir. Biz karar veririz. Ülkemizi yönetenler buna karar vermişse buna uyarız.” diyerek takdiri hak eden bir tavır ortaya koymuştur.

Gönlümüz arzu ederdi ki, geçmişin yükünü üzerinden atan Sayın İnce gibi, 24 Kasım 1934 tarihinde Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesürecinde “Ayasofya müzeye çevrildiği takdirde İstanbul’un turistik değeribir kat daha artacaktır.Ayasofya’da namaz kılanlar pek yakınındaki büyük küçük bir çok camide dini vazifelerini yapabileceklerdir.” ifadesiyle Başvekilliğe(Başbakanlığa) teklifde bulunan Maarif Vekili Abidin Özmen’in, Milli Eğitimin tarihinde kara bir leke olan bu vebalin yükünü- bu süreçte ortaya koyacağı tavır ve açıklamalarla- üzerinden atacak bir irade ortaya koyabilmiş olsaydı.

Şimdi belki Sayın Bakan’ın kararın açıklamasından uzunca bir vakit sonra,
“Tarihten emanet, ecdattan miras olan, Ayasofya camiinin ibadete açılmasının milletimize ve insanlığa kardeşlik,huzur ve esenlik getirmesini niyaz ederim” demiş olsa da, Köy Enstitüleri’nin kuruluş yıldönümünde kurduğu cümlelere de tevbe olabilecek bir açıklama olmaktan uzak, Ayasofya’nın yeniden mabet olarak hizmet etmesine kapı aralayan Danıştay kararı sonrası, sabaha kadar gözlerine uyku girmeyen Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile kader birliği yapmış bu milletin beklentisini karşılayan safra şifa bir açıklama açıklama olmaktan uzaktır.

Her ne kadar geciken adalet adalet değilse de yine de bu açıklama zevahiri kurtarmıştır.

İdris ŞEKERCİ
EBS İstanbul Şube Başkanı

Kamudanhaber