Muğla’da Olgunlaşma Enstitüsü Müdürü Hüdayi Baş’ın ölümüne giden olay kamuoyunun gündeminde. Olay kısaca şöyleydi: Enstitünün ihtiyaçları doğrultusunda dört usta öğretici kadrosu için sınav açılır. Hüdayi Baş’ın şikâyet dilekçesinden öğrendiğimiz kadarıyla Muğla Milli Eğitim Müdürü, sınava komisyon başkanı olarak usulsüz şekilde ilçe şube müdürünü görevlendirir. Buna rağmen sınavın adil bir şekilde yapılması sağlanır ve kazanmayı hak edenler belirlenir. Ancak Muğla İl Milli Eğitim Müdürü tarafından Hüdayi Baş’a yayınlaması için, sınava girip de kazanamayanların isimlerinden oluşan başka bir liste tutuşturulur. Bu kişileri almak zorunda olduğu vurgulanır. Yapılan dayatmayı kabullenemeyen Baş, ilgili Genel Müdürü bilgilendirir ve Genel Müdür’den yaptığının doğru olduğu ve yanında oldukları yönünde bir yanıt alır. Bunun üzerine Hüdayi Baş, Genel Müdür’ün talimatıyla 21 Ağustos’ta gerçek kazanan listeyi okulun internet sitesi üzerinden yayınlar. Ardından 24 Ağustos 2020 günü Muğla İl Milli Eğitim Müdürü tarafından makama çağrılır, kendisinden sitede açıklanan listeyi kaldırması ve kendi verdikleri listenin yayınlanması talep edilir. Aksi takdirde istifa etmesi gerektiği söylenir. Bunun üzerine tansiyonu yükseldiği için makam odasında baygınlık geçiren Hüdayi Baş, hastaneye kaldırılır. Bu süreçte il milli eğitim idarecileri, enstitünün müdür yardımcısına baskı yaparak listeyi kaldırtırlar. Yaşadığı süreci Menteşe Kaymakamlığı’na ve Genel Müdür’e dilekçe ile iletir, bu yaşananların sağlığını ve çalışma şevkini bozduğunu ifade eder.  Nitekim Hüdayi Hoca, 8 Eylül salı günü geçirdiği kalp krizi geçirerek hayatını kaybeder. Tekrar Allah’tan rahmet, acılı ailesine sabırlar diliyorum.

Bu trajik ölüm üzerine sivil toplum örgütlerimizin, sendikaların suskunluğunu bir kenara not edelim. Bu konu ciddiyetle ayrıca ele alınmayı hak ediyor. Diğer taraftan kendi iç işleyişi ile ilgili ölümle neticelenmiş bir hadise hakkında MEB’in nasıl tutum takındığına bakalım. Süreç yönetimini nasıl yürütüyor bir bakalım. Çünkü bu iki husus, yani sivil toplumun suskunluğu ile MEB’in yönetsel tavrı zaten ülke ve toplum olarak vaziyetimizin ne olduğunu gösteriyor. Bir eğitimcinin, adalete halel getirmeme endişesiyle titizlenip kalp krizi geçiren ve nihayetinde hayatını kaybeden bir eğitimcinin hatırasına nasıl sahip çıkıyor MEB, ona bakalım. Yukarıda hadiseyi özetledim. Bu hadise üzerine MEB, 15 Eylül itibariyle bir cümlelik açıklama yaparak kamuoyuna şunu söylüyor: “Muğla Olgunlaşma Enstitüsü'nün "Usta Öğretici Sınavı" hakkında kamuoyu gündemine gelen iddialarla ilgili Bakanlığımız Maarif Müfettişleri tarafından inceleme/soruşturma başlatılmış olup süreç devam etmektedir.”

Bir eğitimcinin hayatını kaybettiği hadiseyle ilgili bu soğuk (soğukkanlı değil) açıklama izaha muhtaç değil mi? “Usta Öğretici Sınavı” ile ilgili iddiaları inceleme/soruşturma için biraz geç kalmadınız mı? Hüdayi Baş, ilgili genel müdürle daha hayattayken süreçle alakalı şikayete konu olan iddialarla ilgili görüşmemiş? Onunla ilgili ne yapıldı veya niye bir şey yapılmadı? İnceleme/soruşturma başlatılmış ancak iddiaların muhatabı olan, üstelik de sonu ölüme varan iddiaların, kişiler görevlerine devam ediyorlar. MEB inceleme/soruşturmanın neticesi belli oluncaya kadar bu iddiaların muhataplarını açığa alma vs. gibi bir işleme niçin gerek görmüyor? Niye? Bir kişinin bu tür bir işleme muhatap olması için daha ne tür iddialarla/ithamlarla karşı karşıya kalması gerekiyor? Yeri gelmişken dilekçe ile bilgilendirilen Menteşe kaymakamının ve ilgili genel müdürün hiçbir açıklama yapmamalarının izaha muhtaç olduğunu belirtelim.

Bu mesele şüphesiz bir intikam meselesi değil. Ama bu mesele MEB’in adalete, ehliyet ve liyakate olan sadakatinin sınavına dönüşmüş durumda. Şu ana kadar yapılanlar, yapılış şekilleri ve çok daha önemlisi yapılmayanlar ile MEB ne çok iyi bir sınav veriyor ne de açıkçası çok iyi bir sınav vermek istiyor görüntüsü veriyor.

Bu vesileyle MEB’e, suskun STK’lara ve hepimize şunu hatırlatmak istiyorum: Şu olay vesilesiyle büyük bir eğitsel süreçten geçiyoruz. İmalarla, suskunluklarla, yapılanlarla, yapılmayanlarla, söylenenlerle ve söylenmeyenlerle, desteklerle ve itirazlarla hepimiz bir eğitsel faaliyet yürütüyoruz. Akıbetine dair pek bir endişeli göründüğümüz “uzaktan eğitim” faaliyetimiz sürdürdüğümüz bu genel/yaygın eğitim faaliyetinin gölgesinde şekilleniyor. Adalete gösterdiğimiz ihtimam neyse, Matematik veya Türkçe başarımız da o olacak. Yöntem, teknik, materyal vs.den çok daha önemli olan ve toplumun tüm alanlarında olduğu gibi eğitim alanında da kaderini tayin eden şey, bu olacaktır.

Abdülbaki DEĞER

Özgür Eğitim Sen Genel Başkanı