Ülkemizde imam hatip okulları tartışmasının neden bitmek bilmediğini, üstelik arada bir de iyice alevlendiğini ve bunun toplumsal siyasal boyutları olduğunu bilmeliyiz. Okulun ötesinde bir camiaya dönüşen bu kesimin dinamiklerini ve var oluş sebeplerini iyi anlamak gerekir. Öncelikle bir tespit yapmak amacıyla ifade edeyim; imam hatip okulunda okumadım.

Ailede kendim dahil yedi kardeşiz. Rahmetli babam ilçemize imam hatip okulu açıldıktan sonra üç kardeşimi orada okuttu. Biri mühendis, biri ilahiyatçı akademisyen, diğeri de öğretmen oldu. Muhtemelen imam hatip daha erken açılmış olsaydı bütün kardeşlerimle birlikte hepimiz orada okuyacaktık ve yine benzer meslekleri seçecektik. Yani çoğumuz ilahiyatı tercih etmeyecektik.

Kendi ailemin hikayesini şunun için anlattım. Anadolu’da ailelerin çocuklarını bu okullara göndermelerinin altında çok masum bir gerekçe yatıyor. Çocuklarımız ne olacaklarsa olsunlar ama dinini diyanetini de öğrenerek olsunlar. Aileler, bu yalın ve irfani gerekçe ile çocuklarını bu okullara gönderdiler. Bizce bu masumiyet halen canlılığını koruyor. Günümüzde de her türlü değişime rağmen aileler çocuklarını bu nedenle bu okullara gönderiyorlar. Bundan dolayı da imam hatip öğrencilerinden her türden mesleğe yönelme oluyor.

İmam hatip tartışması eskiden tek tarafta idi. Yani bu okullara, özü ideolojik ve siyasi olan sebeplerle baştan karşı olan kesimlerle bunu cansiperane savunanlar ve bir ‘dava’ olarak görenler arasında olurdu. Bunun argümanları da tartışma zemini de belli idi. Bir anlamda klasik bir hal almıştı. Bir vukuat çıktığında kılıçlar çekilirdi. Şimdi ise tartışma; hem imam hatip camiası içinde hem de ideolojik kampın karşısındaki kesimlerle devam ediyor.

12 Eylül darbesinden rahmetli Özal’ın destekleri ile güçlenerek çıkan camia, maalesef 28 Şubat silindirinden kurtulamadı. Ağır bir yara aldı. Fakat camianın iç dinamizmi ile çabuk toparlanarak keskin tedbirlerle ayakta kalmayı başardı. AK Parti iktidarı ile birlikte de yeni arayışlara girdi, lojistikleri, siyasi ve bürokratik destekleri arttı.

Etrafında oluşan sivil toplum kuruluşları, siyasi ve idari desteği de arkasına alarak okulları ve yöneticilerini kuşatıcı bir çembere aldılar. Okul yöneticileri ve camianın ileri gelenleri iç içe olan yönetim tarzını mecz ederek tartışılır bir tarafı da olan yeni bir yönetim konseptini ortaya çıkardılar. İktidarın ilk 10 yılı, 28 Şubat travmasından kurtuluş ve toparlanma çabaları ile geçti. FETÖ bu camiadan hiç hazzetmedi. Açıkça düşmanlık yapmadıysa da aslında büyümesinin önündeki en büyük engeldi. Nitekim imam hatiplerde asıl toparlanma da 15 Temmuz’daki FETÖ hainliğinden sonra başladı.

Özellikle son 6 yıldır yeni ve çeşitlenen bir imam hatip okulları kurgusu üzerinde çalışıldı. Bu kurgu, okullara yeni bir açılım getirdi. Proje olan ve olmayan okullar ayrımı getirdi ise de oluşturduğu rekabet imam hatipleri cazibe merkezine dönüştürdü. Proje okullarına öğrenci yöneliminin yoğunluğu arttı, diğerleri de proje okulu haline gelebilmenin arayışı içine girdi. Neticede geniş bir kesimin ilgisi bu okullara yöneldi. Zira okul çeşitliliği o kadar artmıştı ki, hangi alanda eğitim isterseniz vardı. Fen, sosyal bilimler, hafızlık, yabancı dil, güzel sanatlar, musiki, spor, teknoloji, ticaret gibi her alana hitap eden ve cazibe oluşturan bir okul formatına dönüşmüştü. Bir de sayısı 14’ü bulan imam hatibin uluslararası formatı eklendi ki, kurgulandığı gibi giderse asıl küresel sessiz devrim burada idi. Diğer taraftan 9 yabancı dilin (Arapça, İngilizce, Almanca, Fransızca, Farsça, Japonca, Çince, Rusça, İspanyolca) öğretildiği okullar ayrı bir cazibe yaratmıştı. MEB Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün kurguladığı bu çeşitlilik başarıyı sağlamaya odaklanarak ve ciddi bir takip sistemi de kurularak yakından izlendi, müdahaleler zamanında ve hızlı bir şekilde yapıldı. Buna; öğretmeni, öğrenciyi, yöneticileri, mezunları ve velileri de kapsayan klasik imam hatipli olma aidiyeti ve motivasyonu da eklenince ciddi bir başarı ortaya çıktı.

Bilindiği üzere imam hatip okullarının genel yüzde içindeki oranı yüzde 15 civarında. Bunun nicelik açısından da kıymet-i harbiyesi var. Nitelik ise zaten şaha kalkmış durumda. Yeni kurgu başarıyı getirmiş, ilk sonuçlar ortaya çıkmıştır ve bu durum, devrim niteliğindeki başarının habercisi olarak görülmüştür. Üniversiteye yerleşmede geçen yıla göre yüzde 25 artış sağlanmıştır. YKS’de geçen yıla göre sayısal alanda yüzde 55, sözel alanda yüzde 30, eşit ağırlık alanında yüzde 30, dil alanında ise yüzde 29 artış gerçekleşmiştir. Diğer taraftan ilk 100’ün 19’u, ilk 500’ün 109’u ilk 1.000’in 214’ü, ilk 5 binin 964’ü imam hatiplidir. Bu durum aynı zamanda artıştaki istikrarı gösterir ve nitelikte de nicelikte de varız anlamını taşır.

Tüm bunlar olurken camia, olanları tartışma konusu yapmadı. Ne zaman ki akademik okul başarısı olarak ifade edeceğimiz iyi üniversiteler kazanma ortaya çıkınca tartışma da başlamış oldu. Tartışma daha çok; başarılı proje okullarından mezun olan çocukların neden ilahiyatları tercih etmedikleri üzerine yoğunlaştı. Bunu söylemenin şu açıdan haklılığı var; ilahiyat eğitimini önemsemek ve bundan dolayı potansiyeli yüksek çocukların din bilgini olarak yetişmesini talep etmek. Fakat bunun da karar verici anlamında iki boyutu var; aile, çocuk ve ilahiyatların bu öğrencilere ne vadettiği konusu. Aileler hangi cazibe ile çocuklarını ilahiyatlara göndermeliler? İlahiyatlar bu konuda yani iyi çocukları çekmek için hangi çabayı gösterdiler, nasıl bir kurguları var?

Aslında absürt olan; imam hatip mezunlarının çoğunun ilahiyatları tercih etme beklentisidir. Zira, bildiğimiz kadarı ile genel müdürlüğün de ailelerin de niyeti ve kurgusu bu yönde değildir. Artık imam hatip ismi imam ve hatip olmayı çağrıştırmıyor. Aksine dindar kişiler olarak yetiştirilmeyi ve özellikle diğer mesleklere yönelmeyi öngörüyor. Bu masum gerekçe babamın kardeşlerimi bu okullara gönderiş sebepleri ile aynı idi ve bu hiç değişmedi.

Dolayısıyla doğru olan; potansiyeli yüksek öğrencilerimizin bir kısmını akademik açıdan gelişmiş ilahiyat fakültelerimize özel bir strateji ve akademisyen olarak yetiştirilmek üzere cezbedici bir usul ile kazandırılması maksadın hasıl olmasını ortaya çıkaracaktır. Diğer bölümler olan ve artışın ortalama yüzde 80’lerde seyrettiği; eğitim, tıp, sağlık, diş hekimliği, eczacılık, veteriner, havacılık ve uzay bilimleri, mühendislik, hukuk, siyasal bilgiler gibi bölümlere giden imam hatipliler ise sosyolojik anlamda dönüşümü sağlayan aktörler olarak rol oynarlar. İmam hatip camiası bu ülkenin hamurudur, mayasıdır, önderliğidir.

Prof. Dr. Ahmet Emre BİLGİLİ