Eğitim İş Genel Sekreter Ebru Sungar  2020-2021 eğitim öğretim yılı için sert eleştirilerde bulunan Sungur, "Asıl eşitsizlik LGS döneminde meydana geldi" ifadelerini kullandı. Eşitsizliğin meydana gelmesinin en büyük sebebinin EBA Sistemi olduğunu düşünen Sungur, "Milli Eğitim Bakanlığı EBA Sistemi'ni eline yüzüne bulaştırdı" ifadelerini kullandı. Eğitim iş 1 Nolu Şube Sekreteri Nazım Durmuş, Eğitim İş Genel Sekreteri Bilal Şener, Eğitim İş Genel Sekreter Ebru Sungar, Eğitim İş 1 Nolu Şube Örgütlenme Sekreteri Gül İzkavaz, Eğitim İş 1 Nolu Şube Mali Sekreter Zeynep Gerim, Eğitim İş 1 Nolu Şube Özlük Hukuk Sekreteri Osman Kalyon ve Eğitim İş 1 Nolu Şube Başkanı Sabri Mutlu katılımcılar arasında yer aldı.

BU EĞİTİM DÖNEMİNDE EĞİTİMDE KAPANMASI ZOR YARALAR AÇILMIŞTIR

Ebru Sungur, "Sonuna geldiğimiz 2020-2021 Eğitim-Öğretim Dönemi, ne yazık ki unutulmayacak rezaletlere, acılara sahne olmuştur. İnsanı öncelemeyen, eğitimin sadece öğrencilerin bilgiye ulaşması değil aynı zamanda ülkenin geleceğiyle ilgili olduğunu kavrayamayan anlayış, Covid-19 salgınının yarattığı olumsuz koşullara uygun adım atmayarak, bizlere unutulmayacak bir eğitim dönemi yaşatmıştır.

2020-2021 Eğitim-Öğretim Dönemi'nde yaşananlara uzaktan bakıldığında öne çıkan başlıklar şunlar olmuştur:
Dönemin başında pandemi nedeniyle okulları kapatan ve uzaktan eğitime geçen Milli Eğitim Bakanlığı, "dünya yıldızı" olarak tarif ettiği EBA sistemini eline yüzüne bulaştırmıştır. Eksikliklerin kapatılması için aylarca vakit olmasına rağmen, EBA'da eğitim dönemi boyunca online ders işlenememiştir. EBA'nın bu eksikliği ve düzenli olarak çökmesini "Demek ki talep var. Ne güzel" diye karşılayan Milli Eğitim Bakanı'nın polyannacı tavrı, eğitimcileri kullanıcı bilgileri konusunda güvenilir olmayan platformlarda ders işlemeye itmiştir.

İHTİYAÇ SAHİBİ ÖĞRENCİLER GÖRMEZDEN GELİNMİŞTİR
Öğrencinin uzaktan eğitime ulaşmak için sadece tablet/bilgisayara değil internete de ihtiyaç duyacağı gerçeği bile MEB'i harekete geçirmemiştir Altyapı sorunu yaşayan bölgelerdeki öğrenci ve öğretmenlerimiz kendi çözümlerini üretmeye çalışarak eğitim dönemini kapatmıştır.

Eğitimin öğretmenler aşılanmadan yüz yüze yapılmasının cinayet olduğunu defaten bas bas bağırmamıza rağmen, aksi uygulamalar neticesinde 50'yi aşkın meslektaşımız bu düşüncesiz tutum nedeniyle hayatını kaybetmiştir.  Eğitim-İş olarak sürecin başından beri eğitimin bir ekip işi olduğunu, öğretmen kadar diğer eğitim emekçilerinin de aşılanmasının elzem olduğunu söylememize rağmen, eğitim çalışanlarının adı aylarca risk grupları içerisinde zikredilmemiştir.

Eğitimde yoksul öğrenci ile zengin öğrenci arasındaki uçurum bu dönemde ne yazık ki zirve yapmıştır. Yoksul öğrenciler bu eğitim döneminin ne uzaktan ne de yüz yüze kısmından tam faydalanamazken ailesi varlıklı öğrenciler evde özel ders alma, özel okulların etüt adı altında işlediği derslere katılma gibi birçok imkanı bulabilmiştir.

EŞİTSİZLİK LGS'DE GÖRÜNDÜ
Söz konusu fırsat eşitsizliği enflasyonu en çok LGS'de görünür olmuştur. MEB, sınavda çıkacak konuları uyarılarımıza rağmen daraltmamış ve örgün, adil bir eğitim dönemi olmuşçasına soru yelpazesini geniş tutmuştur. Yani Anayasal bir hak olmasına rağmen yaşıtlarıyla aynı eğitimi almayan yavrular, düzgün bir liseye yerleşebilmek için kendilerinden çok daha iyi eğitim alan yaşıtlarıyla aynı sınava girmiştir. LGS'de soruların bilimsellikten uzak biçimde zor olması, bazı özel okulların test kitapçığıyla bire bir uyuşması gibi şaibeler ise hala tartışılagelmekte ve sendikamızın kurduğu komisyon tarafından araştırılmaktadır.

KÖY OKULLARINI KAPATMANIN FATURASI BU DÖNEMDE ÇIKMIŞTIR
Eğitim döneminde yüz yüze eğitime kademeli olarak geçildiği söylenen dönemde kırsal kesimde yaşananlar ise AKP zihniyetinin eğitimdeki tahribatını daha görünür kılmıştır. Sendikamızın yıllardan beri dile getirdiği gerçekler artık toplumun büyük bir kesimi tarafından görünür hale gelmiştir. Şehirlerde eğitim online sürerken köy okullarında eğitimin başlatılması, ibretlik bir manzara ortaya koymuştur. AKP'nin köy okullarını kapatarak ya da işlevsiz hale getirerek taşımalı eğitime ya da tarikat okullarına muhtaç bıraktığı yoksul öğrenciler, "Köy okullarında eğitim başladı" müjdesi eşliğinde ölümcül virüse rağmen tıklım tıkış vaziyette okullara taşınmıştır.

EĞİTİME ARA VERİLMİŞ, GERİCİLİĞE ARA VERİLMEMİŞTİR
Eğitimin bir uzaktan bir yüz yüze yapıldığı bu dönemde dahi gericilik hız kesmemiştir. Okulların pandemi gerekçesiyle kapalı olduğu dönemde Kuran kursları, varlığı Cumhuriyet'e yakışmayan medreseler çocuklarla dolup taşmıştır. Yarım yamalak yayın yapan EBA TV de bu süreçte gerici yayınlarla defalarca ilerici kamuoyundan tepki çekmiştir. AKP'nin ülke haritasını kıpkırmızı yapana kadar sürdürdüğü lebaleb kongrelerde, yüzlerce partizanın buluşturulduğu sokak şovlarında bulaşmayan virüs, bu yıl yine ulusal bayramlarımızda tehlike arz etmiştir! Krizi fırsata çevirerek Cumhuriyet alerjisine pandemi kılıfıyla paketleyip sunan zihniyete özellikle 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nda ülkenin hemen her ilinde camları süsleyen Türk bayrakları gereken cevabı vermiş, bizlere de umut olmuştur.

Bu eğitim döneminde üniversitenin bileşenlerinin istekleri ve üniversitenin donanım ortalaması dikkate alınmadan kayyum atarcasına rektör yapılan Melih Bulu, akademi dünyasını ayağa kaldırmıştır. Boğaziçi'nde okuyanların, mezun olanların, orada eğitim verenlerin tepki gösterdiği bu atamanın ardından başlatılan cadı avında, uygulamaya itiraz eden her kesim tipik bir AKP metoduyla terörist ilan edilmiştir. Söz konusu direniş, onurlu akademisyenlerin varlığı ve gençliğin bilinç düzeyi açısından umut verici olsa da ülkede iktidar tarafından basit bir protesto hakkına bile ne kadar tahammül edilmediğini tekrar tüm topluma ispat etmiştir.

UZAKTAN EĞİTİM BİR MOBBİNG AĞINA DÖNÜŞMÜŞTÜR
Bu eğitim dönemi, meslek onuru açısından da bizlere farklı dersler vermiştir. Eğitimin uzaktan ya da yakından sürmesinin değil liyakatle yönetilmesinin önemli olduğunu ortaya seren örnekler, meslek onuru için verilen mücadele açısından da öğreticidir. Pandemi sürecinde eğitim yüz yüze devam ederken en temel hak olan yaşam hakkı ihlal edilen öğretmenler, eğitimin uzaktan sürdüğü dönemlerde de okul yöneticilerinin mobbingine maruz kalmış, pedagojiden bihaber olan velilerin gözetiminde ders işlemek durumunda bırakılmış, mesai kavramını çöpe atmak zorunda kalmıştır. Öyle ki öğretmenlerimiz haftasonu ya da gece saatlerinde dahi sorulara cevap vermek ya da ders işlemek durumunda bırakılmıştır.

Öğretmenler bu eğitim döneminde de kadrolu, ücretli, sözleşmeli diye kademelendirilerek sömürülürken seçim öncesi AKP'nin defalarca vadettiği 3.600 ek gösterge rafa kalkmıştır. Mülakat adı altında yandaş kadrolaşma sistemi sürmüş, MEB'in kendi verilerine göre bile 100 binden fazla öğretmen açığı varken bu dönemde sadece 20 bin öğretmen atanmış ve onlarda "sözleşmeli" olarak işe başlayabilmiştir.

YAŞANANLAR, TALEPLERİMİZİN HAKLILIĞININ ALTINI ÇİZMİŞTİR

Özetle bu eğitim dönemi, eğitimi inşaat ve turizm sektörlerinden bile daha önemsiz gören bir zihniyetin, insan hayatını ve yarının bireyleri umursamayan bir bakış açısının, ülkenin geleceğini günlük çıkarlara feda eden bir kötü hesap uzmanının kurbanı olmuştur. Eğitime tutunamayan yoksul öğrencilerin devlete olan güveni sarsılmış, Başöğretmen Atatürk'ün "kimsesizlerin kimsesi" olsun diye kurduğu Cumhuriyet, kötü yönetim yüzünden kendi çocuklarını görmezden gelmiştir. Yine ülkemizin kurucusu Atatürk'ün gelecek nesilleri emanet edecek kadar güvendiği öğretmenlerin değil hakları, canlarının bile hiçe sayıldığı bu eğitim dönemi, tarihe bir utanç yılı olarak geçmiştir. Yani işçi sınıfının virüse, güvensiz çalışmaya, daha derin bir yoksulluğa itildiği bu dönemde eğitim emekçileri de maddi-manevi ağır yaralar almıştır.

Geride bıraktığımız bu eğitim ve öğretim dönemi akıllarda yer eden adaletsizlikleriyle, Eğitim-İş'in kurulduğu günden bu yana savunduğu "laik, parasız, bilimsel, adil, kamusal eğitim" şiarının ne kadar hayati olduğunu toplumun büyük bir kesimi tarafından daha anlaşılır kılmıştır. Dolayısıyla bu karanlık tablo "nasıl olmayacağını" göstermesi açısından önemli, "ne yapılması gerektiğini" işaret etmesi açısından kıymetlidir. Mücadelemiz, bir daha böyle karanlık eğitim dönemleri yaşanmasın, hiçbir öğrencinin boynu garibanca bir mahcubiyetle bükülmesin, hiçbir meslektaşımız kendini yalnız ve değersiz hissetmesin diyedir. Ve bunlar sağlanana kadar inatla sürecektir!" ifadelerini kullandı.