Muğla Menteşe Olgunlaşma Enstitüsü Müdürü eğitim emekçisi Hüdayi Baş’ın geçtiğimiz gün kalp krizi sonucu hayatını kaybetmesinin üzüntüsü içerisindeyiz.

Muğla Menteşe Olgunlaşma Enstitüsü Müdürü Hüdayi Baş’ın vefatı sonrası yerel ve ulusal basında yayınlanan haberlerde yer alan iddialar tarafımızdan endişe ile karşılanmıştır. Bu yaşanan üzücü olaya ilişkin  iddialar bütün açıklığıyla ortaya konulmalıdır.

Öncelikle İl Milli Eğitim Müdürlüğü yetkililerinin isimlerinin bu tür iddialarla anılması kabul edilemez. Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri görev alanı siyasallaşmış kadrolar oluşturmak değil öğrencilerin üstün yararı için nitelikli kamusal eğitimi sağlamaktır.  Bu nedenle söz konusu iddiaları doğru olmadığını umuyor Muğla Valiliği ve İl Milli Eğitim                   Müdürlüğünce aşağıdaki hususların cevaplanmasını bekliyoruz.

  1. Millî Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Kurumları Yönetmeliği 37. Maddesi “ Kurumlarda sınav işlerini yürütmek amacıyla ihtiyaç duyulması hâlinde kurum müdürünün başkanlığında en az iki alan/meslek dersi öğretmeninden sınav komisyonu oluşturulur. Üye bulunamadığı takdirde örgün ve hayat boyu öğrenme kurumlarından görevlendirme yapılır. Buna rağmen öğretmen temin edilememesi hâlinde kurum müdürünün belirleyeceği iki meslek dersi öğretmeninden sınav komisyonu oluşturulur.” denilmesine rağmen komisyonda ilçe milli eğitim şube müdürü görevlendirilmiş midir.
  2. Muğla Muğla Menteşe Olgunlaşma Enstitüsüne alınacak 4 usta öğretici için 21.08.2020 tarihinde bir liste yayınlanmış mıdır.
  3. Eğer yayınlandıysa söz konusu liste 24.08.2020 tarihinde kaldırılmış mıdır. Kaldırıldıysa hangi saikle kaldırılmıştır.
  4. Sınav komisyonunun belirlediği liste dışında başka bir liste oluşturulmuş mudur. Böyle bir liste oluşturulduysa bu listenin oluşturulmasında siyasi vb etkenler var mıdır?
  5. Muğla Menteşe Olgunlaşma Enstitüsü Müdürü Hüdayi Baş’a yönelik bir baskı ve yıldırma uygulanmış mıdır?

Bu soruların cevaplanmaması sadece Muğla kamuoyunu değil Tüm Türkiye kamuoyunu etkilemekte ve bu durumdan eğitim camiası zarar görmektedir.

Genel olarak tüm kamuda, özellikle eğitimde benimsenen mülakat sınavlarının sonucunu belirleyen, sınava giren adayların yeterlilikleri ya da niteliklerinden çok, sınavı yapanların siyasal ideolojik tutumları ve buna bağlı olarak oluşan öznel yargıları olmaktadır. İçerik bakımından yargısal denetimi ortadan kaldıran mülakat uygulamasının özellikle Türkiye gibi ülkeler açısından doğrudan torpil ve siyasal kayırmacılığa en elverişli sınav biçimi olduğu açıktır.

Eğitimin bütün kademelerinde çalışanlar belirlenirken, mülakat gibi doğrudan torpili çağrıştıran yöntemlerden derhal vazgeçmeli, hiç kimse; kimlik, mezhep, inanç ya da sendika farklılığı nedeniyle fiilen cezalandırılmamalıdır. Değerlendirme ölçütleri tamamen objektif ve bilimsel kriterlere dayanmalı, liyakatin temel alındığı, kimsenin kafasında soru işareti bırakmayacak ölçütler olmalıdır.


Oysa sadece Türkiye’de değil, pek çok ülkede önemli bir sorun olarak dikkat çeken mobbing uygulamaları, çalışma yaşamında yaşanan güvencesizleştirmeye bağlı olarak artmaktadır. Mobbing, kamuda yaşanan dönüşüm süreçleri, özelleştirmeler, norm kadro uygulamaları, esnek çalışma, kamunun taşeronlaşması, performans uygulamaları gibi bir dizi düzenlemeden ve toplumsal yaşamın her alanına yansıyan hakim iktidar ilişkilerden kesinlikle bağımsız değildir.

Çalışma yaşamının giderek esnek ve kuralsız hale getirilmesi, dayanışma kültüründen rekabetçi kültüre geçiş gibi uygulamalar çalışma ilişkilerini bireyselleştirmeye dayanmakta ve benzer bir durum mobbing konusunda da geliştirilmek istenmektedir.

Okul ya da kurumlarımızda sıkça karşılaştığımız kaynağında toplumsal yaşamın tüm alanlarını etkileyen hakim iktidar ilişkileri ve çalışma yaşamını belirleyen sistemin yer aldığı mobbing uygulamaları, bireysel bir sorun olarak görülmemelidir. Bu nedenle okul öncesinde, üniversitelerde ve MEB teşkilatının bütün birimlerinde yaşanan mobbing uygulamalarını durdurabilmek için bireysel değil, örgütlü tutum almak, rekabeti değil dayanışmayı güçlendirmek gerektiği açıktır.

Eğitim Sen, her konuda olduğu gibi mobbing konusunda da bireysel değil, örgütlü tutumların, bireyci kurtuluş reçetelerinin değil örgütlü mücadelenin güçlendirilmesi ve yaygınlaştırılması gerektiğine inanmaktadır.

Eğitim Sen olarak, bu sürecin takipçisi olacağımızı ifade ediyor, Baş ailesinin acısını paylaşıyor, ailesine, tüm dostlarına, sevdiklerine ve eğitim emekçilerine başsağlığı diliyoruz.”