Yeni Şafak Gazetesi köşe yazarlarından Ahmet Ünlü, bugünkü köşesinde 'aynı işi yapan fakat 3 farklı statüde çalışan kamu çalışanların durumunu ele aldı.

Ünlü yazısında:

Daha önceki yazılarımızda kamu kurumlarında statü farklarından dolayı yaşanan sorunları açıklamıştık. Aynı işin üç farklı statüde görev yapan ve üç farklı ücret alan personele yaptırılmasının ortaya çıkardığı sorunları açıklamaya çalışacağız.

Niçin aynı işi üç farklı statüdeki personele yaptırmak zorundayız?

Aynı işin kamuda üç farklı statüdeki personele yaptırılmasının temelinde kamu personel istihdam stratejisi olmaması yatmaktadır. Yoksa kamudaki aynı iş memur, sözleşmeli ve işçilere niçin yaptırılsın ki.

Kamuda istihdam edilen memur, işçi, geçici işçi ve her çeşit sözleşmeli personelin istihdam süreçlerinin nasıl olması gerektiği, sınav süreçleri, mülakat olup olmayacağı ya da yönteminin şeffaflığı, bunların yetiştirilmesinde nasıl bir yöntem izleneceği, yurtdışında eğitim politikasının nasıl olması gerektiği, engelli istihdamında nasıl bir yöntem izleneceği, öğretmen istihdamında izlenen yöntemin yeterli olup olmadığı, kariyer mesleklerdeki istihdam politikasının nasıl olacağı gibi birçok konu kamu personel istihdam stratejisinde yer alacaktır.

Ayrıca stratejide işçi, memur ve sözleşmeli personel ayrımının yapılması ve görev tanımlarının belirlenmesi gerekiyor. Memur tanımının dahi tam olarak yapılamadığı bir uygulama içerisinde çırpınıp duruluyor. Özellikle hizmetli personelin dahi memur olarak kabul edildiğini ve yaptığı işler dikkate alındığında bunların da 12 hizmet sınıfı içerisinde yer alması memur tanımı üzerinde düşünülmesini gerektiriyor. Kaldı ki bir dönem bu işlerin hizmet alımı yöntemiyle temizlik firmalarında çalışan personele yaptırıldığı bilinen bir gerçektir.

Kamu kesiminde bu noktalarda ciddi bir karar verilmesi gerekmektedir. Uygulamaya baktığınızda yapılan birçok işin bazen memurlara bazen işçilere bazen de sözleşmeli personele yaptırıldığını görüyoruz. Yine bir tarafta sözleşmeli öğretmen istihdam edilirken diğer tarafta kadrolu öğretmen istihdam edilmektedir. Ayrıca kurumların temizlik vb. işleri hem memurlara, hem işçilere hem de sözleşmeli personele yaptırılmaktadır. Böyle olunca da işler çıkmaza girmekte ve çalışma barışı bozulmaktadır.

Nereye bakılırsa bakılsın ciddi bir politikasızlık göze çarpmaktadır. Özelikle mahalli idarelerdeki politikasızlık Sayıştay raporlarında kendini açıkça göstermektedir. Bu nedenle sınavsız personel alımından tutun da kişiye göre ilana çıkıldığı bir ortamda rasyonel bir politika olduğunu izah etmek mümkün değildir.

Gelinen noktada günü kurtarmaya yönelik zikzaklarla dolu yapboza dönüşen düzenlemeler ile kamuda farklı farklı uygulamaların ortaya çıkması sıradanlaşmaya başlamıştır. Halbuki bilimsel esaslarla hazırlanacak ve kamu kurumlarının uymak zorunda olduğu genel çerçeve çizilmesi gerekmez miydi?

Ayrıca kamu kurumlarının belirli bölgelerde personel istihdamında yaşadığı sorunlar beraberinde bir arayışı getirmiştir. İşi kolaydan çözmek için çakılı sözleşmeli personel pozisyonu oluşturmak ilk akla gelen pratik bir çözümdü. Ancak ilerleyen zaman diliminde bu yöntemin birçok sorunu ve dramı beraberinde getirdiği görüldü.

Bu çerçeveden bakıldığında eşit işe eşit ücret hem kamuda hem de özel sektörde her zaman arzulanan bir uygulama olmuştur. Hal böyle iken aynı işi yapıp da hem farklı ücret hem de farklı çalışma şartlarına sahip personeli görünce eşit işe eşit ücreti nasıl sağlayacağımızı düşünmeden edemiyoruz. Hatta aynı teşkilatta görülen bu tür ayrımlar çalışma barışını da zedeler hale gelmiştir. Demek ki ayaküstü ve günü kurtarmaya yönelik çözümler başka sorunlara yol açıyormuş.

Sözleşmeli personel istihdamı 31 farklı mevzuatta düzenlenmiş

Sözleşmeli personel istihdamındaki dağınıklığı ve kafa karışıklığını herhalde 31 farklı mevzuat kadar daha güzel hiçbir şey açıklayamaz. Bir de bu mevzuattın içindeki farklı maddelerle düzenlenen sözleşmeli personel istihdamını hesaba katarsak konu daha iyi anlaşılacaktır. Bu yetmezmiş gibi şimdilerde temizlik vb. işler için sözleşmeli personel istihdamı yaygınlaşıyor.

Dağınık haldeki mevzuatın gözden geçirilerek önce mevzuatın tekleştirilmesi daha sonra da uygulamadaki aksaklıkların analizi oldukça önem arz ediyor. Bu nedenle, kamu personel istihdam stratejisinin olmayışı herhalde ortaya çıkan sorunların temelinde yatmaktadır. Bir tarafta 1978 tarihli Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslar, diğer tarafta ise yaklaşık 31 değişik sözleşmeli personel mevzuatı. Kaldı ki aynı mevzuatın değişik maddelerindeki düzenlemeleri ise 31 değişik mevzuatın içinde saymıyoruz. Sistem adeta dağılmış ve lime lime olmuştur. Üstüne üstlük bir de sözleşmeli personelin sahipsizlik algısı iyice sorunları devleştirmektedir. Bazıları yarayı kaşıdığımı düşünebilir ama bırakın yarayı kaşımayı yara zaten kanıyor ve zamanında müdahale olmazsa uzuv kaybı yaşanacak.

Aynı görev üç farklı statüdeki personele üç farklı maaşla yaptırılıyor

Derdi en iyi dert sahibi anlatırmış mucibinden hareket ederek bir sözleşmelinin bize göndermiş olduğu e-mailden yola çıkarak yaşanan sorunları açıklamaya çalışacağız. Bu bağlamda, sadece Diyanet İşleri Başkanlığı'nda çalışan sözleşmeli personelin yaşamış olduğu sorunları bilginize sunacağım. Başka sözleşmeli personellerin de benzer sorunları yaşadığını tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yoktur herhalde.

Okuyucumuz diyor ki, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde görev yapan (Din Hizmetleri Sınıfı olarak) personel kadrolu, sözleşmeli ve 3+1 sözleşmeli olarak 3 kısma bölündük.

2013 yılından öncekiler kadrolu memur statüsünde görev yapıyorlar. 2014 - 2018 arası göreve başlamış olanlar süresiz sözleşmeli. 2019'dan sonra işe başlayan ve başlayacak olanlar ise 3+1 sözleşmeli yani 3 sene sonra kadrolu. Arada kalan 2014-2018 arası işe başlamış olan 18.000 kişi ise süresiz sözleşmeli, kaderine terk edilmiş ne olacağını bilemeyen değindiğiniz gibi hiçbir özlük hakkı olmayan, yükselme sınavlarına başvuramayan, kısaca hayal bile kuramadan, önünü görmeden çalışan süresiz sözleşmeli personeller olarak gerçekten çok sıkıntılı bir durumla karşı karşıyayız. Özetle sözleşmelilerin durumu bu şekilde.

Aynı işi işçi, memur ve sözleşmeli personel yapıyor

Kamu personel istihdam stratejisinin olmamasının ne tür sorunlara yol açtığını ifade etmiştik. Şimdi de konuyu biraz daha açmakta fayda olduğunu düşünüyoruz.

Bir dönem kamuda yardımcı hizmetler sınıfında görev yapanların yaptığı işleri taşeron işçilere yaptırmaya karar verdik. Böylece kamuda hem YHS'de temizlik vb. işleri yapan memur statüsünde görev yapan personel varken bunların yanında aynı işi taşeron işçilere de gördürmeye başladık. Bir süre sonra bu taşeron işçi sayısı çoğaldı ve ciddi bir baskı grubu haline geldiler. Bunların kadroya geçirilmesi için dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu söz verdi ve bunlar daha sonra kadroya geçirildi. Dolayısıyla temizlik vb. işleri YHS personeli ve kadroya geçirilen taşeron işçiler yapmaya başladı. Taşeron işçi sayısı emeklilik vb. nedenle azalınca bu işler için kadrolu işçi istihdam edilmeye başlandı ve bunların alımları mevzuat gereği KPSS şartı aranmadan sadece sözlü ile yapılır hale geldi.

Sonra bir baktık ki bu işler için sözleşmeli personel istihdam edilmeye başlandı. Ama bunlar için KPSS puan üstünlüğü vardı ve sözlü sınav da yoktu. Halen bir kurum aynı işler için KPSS sınavı olmadan sadece sözlü ile işçi alırken başka bir kurum ise KPSS puan üstünlüğüne göre sözlü sınav olmadan sözleşmeli personel almaktadır. Anlayacağınız işler karışıyor.

Ortaya nasıl bir manzara mı çıktı dersiniz? Aynı iş, memur, işçi ve sözleşmeli personele farklı ücretlere yaptırılmaya başlandı. Ayrıca bir tarafta işçi sendikaları diğer tarafta ise memur sendikaları. Anlayacağınız özel gayret sarf edilseydi işler ancak bu kadar karıştırılabilirdi. En acısı ise kimsenin bu durumdan haberinin dahi olmaması. Üzgünüm ama belki anlattıklarımı anlayan birileri çıkar diye ümidimi yitirmeden anlatmaya devam edeceğim.

Kaynak : Yeni Şafak