Gece yarısı bir son dakika haberi okuyoruz. Doğal gaz fiyatlarına ay başı itibariyle %1 zam yapıldı.

Geriye doğru gidip bakıyorsunuz ve görüyorsunuz ki zaten altı aydır her ay başında doğal gaz fiyatlarına %1 otomatik zam yapılmış. Elektrik de gerektikçe otomatik zamlanabiliyor. Benzin fiyatları da otomatik ayarlanıyor.

Markette, pazarda üç günde bir etiketler değişiyor. Üretici fiyatlarının bir yılda %38 arttığı ülkemizde doğal olarak fiyatlar da her fırsatta otomatik güncelleniyor.

Hep yukarı, hep yukarı.

Son zamanlarda doğalgaz ve elektrik gibi kalemlerde yapılan zamların ardından Karar gazetesinin ekonomi yazarı Oğuz Demir, "Eriyen maaşları enflasyon zammı kurtarmaz" dedi.

Türkiye'de sürekli başta doğalgaz ve elektrik olmak üzere birçok tüketim kalemine zam geliyor. Karar gazetesinin ekonomi yazarı Oğuz Demir, Türkiye’de sürekli yapılan zamların, yılda bir kez yapılan maaş artışı karşısında eridiğini belirtti.

Otomatik değişmeyen tek şey maaşlar.

Ülkede çalışanların %50’si tahminlere göre asgari ücretle geçinmeye çalışıyor. Yılda bir kez zam alıyor. Özel sektörde ücretli çalışan milyonlar da “dolarla maaş almıyorlarsa” yılda en fazla bir kez zam alıyorlar.

Kamu idarelerinde 3 milyon 884 bin 436 personel çalışıyor. Bir de emeklilerimiz var. SGK rakamlarına göre 2020’de, 9.1 milyondan fazla kişiye emekli aylığı ödendi. Emekli aylığı alanların 5.9 milyonu işçi statüsünden emekli olanlardan, 1.6 milyonu Bağ-Kurlulardan, 1.5 milyondan fazla da memur emeklilerinden oluşuyor. Bu gruptakiler ise biri ocak başında diğeri temmuz başında olmak üzere yılda iki kez zam alıyorlar.

MEMURLAR 3+3

Verilen maaş zamları da toplu sözleşmelerle belli oluyor. Mesela 2021 yılı için maaş zam oranı %3+3! Eğer bu oran enflasyonun altında kalırsa bir de enflasyon farkı zam olarak yansıtılıyor. Tahmin edersiniz ki Türkiye’de altı ayda %3 enflasyon olan bir döneme hiç denk gelmedik. Dolayısıyla da maaş zamları hemen hemen enflasyon oranıyla eşit oluyor. Yani emekliler, memurlar altı ayda bir altı aylık enflasyon civarında bir maaş zammı alıyor.

...

Zam dönemlerinde enflasyon kadar yapılan ücret artışları ile çalışanların enflasyondan kaynaklanan satın alma gücü kaybının telafi edildiği söyleniyor. Refah artışı ise ancak rüyalarda.

Peki bu maaş artışları gerçekten satın alma gücündeki kaybı telafi ediyor mu?

TÜİK rakamlarını kullanarak kabaca asgari ücretle (2825 TL) geçinen biri için hesap yapıp, bunu tüm kesimler için anlamaya çalıştım.

Bir evin kirası, elektrik, suyu, doğal gaz faturası, kısıtlı gıda ve giyim bütçesi ile yaptığım hesaplamaya ilişkin fiyat artışlarını birebir TÜİK›ten aldım. Kira artışını hesaplarken mayıs ayına göre resmi kira artış oranı (TÜFE) kullandım. Gıda ve giyimde de yine TÜİK tarafından hesaplanan aylık artış/azalış oranlarını baz aldım. Haziran ayları fiyat artışlarını da kabaca üç aylık ortalamalarla hesapladım.

Ortalama harcama tutarlarını da yuvarlak hesapla dağıttım. Tablo da bu şekilde ortaya çıktı!

Yukarıda da ifade ettiğim gibi ücretler, fiyatlar gibi gün gün artış göstermiyor.

Dolayısıyla her fiyat artışı, ücretlinin sabit kalan geliri nedeniyle satın alma gücünü fiyatlar arttığı andan itibaren düşürüyor.

Eğer bütün fiyat artışları maaşların arttığı tarihte olsa -ki böyle bir dünya yok- o zaman satın alma gücünde birikimli bir kayıptan bahsetmeyebilirdik. Enflasyon kadar maaş artışı yapar çalışanı korurduk. Ancak durum bu değil!

Bu tutar, birikimli olarak fiyat artışlarından ötürü maaşından kaybettiği tutar.

Diğer yandan bir de ocak ayında aldığı 2825 TL’lik satın alma gücünü koruması için temmuzda alması gereken bir zam var. O da yine tablodaki hesaba göre %10’a tekabül ediyor. Yani asgari ücretlinin en az 280 TL zam alması gerekiyor ki ocak ayında aldığı maaşın satın alma gücüne yeniden dönebilsin. Bu hesapla yılın ikinci yarısı için maaşın en az %10 artarak 3.107 TL olması gerekiyor.

Bu artış oranının içerisinde ise herhangi bir refah artışı yok. Sadece ocak ayındaki satın alma gücünün korunması için bu zammın verilmesi lazım.

Ben basitleştirmek için asgari ücreti kullandım. Siz yine yukarıdaki hesaplamalara benzer harcama dağılımına sahip olan memur, emekli ve diğer çalışanlar için de üç aşağı beş yukarı bu oranlar kullanarak hesaplayabilirsiniz.

Tam da bu noktada bir başka soru daha ortaya çıkıyor.

Malum yine TÜİK tarafından yayınlanan birinci çeyrek büyüme rakamları içerisinde çalışanların milli gelirden aldığı pay neredeyse yerinde sayarken, üreticilerin, tasarruf sahiplerinin cari olarak %30’un üzerinde artmıştı. Yani gelir dağılımının daha adaletsiz hale geldiğini büyüme verileri de göstermişti.

...

Sorun gördüğünüz gibi büyük. Ama çözmek isteyene çözümsüz de değil!

Birinci çözüm ücretleri de fiyatlar gibi daha sık artacak şekilde tasarlamak. Buna günümüz teknolojisi izin veriyor. Tereyağından kıl çeker gibi, bir karmaşa oluşmadan bu uygulamaya geçilebilir. Her ay enflasyon kadar otomatik ücret artışı yaparak, dönem sonunda da büyüme oranına paralel bir refah zammı uygulayarak çalışanı korumak mümkün.

Yok eğer bunu yapmak zor geldi ise ikinci yöntem de yukarıda hesapladığım altı ay için yaşanan kayba yönelik zam dönemlerinde gerçekleştirilecek tek seferlik telafi ödemeleri ve yine refah zammı uygulaması olacaktır.

Böylelikle fiyat artışlarının daha sık olmasından kaynaklanan gelir kaybı telafi edilmiş olacaktır. Buna ek olarak da zam dönemlerinde enflasyonla birlikte ekonomik büyüme oranı kadar bir refah zammı yapılması çalışanın da büyümeden pay alabilmesinin önünü açacaktır!

Yapılabilir mi?

Eğer gerçekten gelir dağılımını daha adil yapmak, çalışanı, emekliyi ve dar gelirliyi korumak gibi bir derdiniz varsa bal gibi yapılır!

Özel sektörü bilemem ama en azından devlet hiç olmazsa emekliler için bu uygulamaları kolaylıkla yapabilir!

Gördüğünüz üzere tablodaki gibi masraf kalemlerine sahip bir asgari ücretlinin fiyatlardaki artıştan ötürü karşılaştığı kayıp her ay birikerek artıyor. Altı ayın sonunda toplamda 700 TL’yi aşıyor. Bu altı aylık süre içerisinde çalışanların cebinden, aynı malları tüketmesine rağmen sadece fiyat artışlarından ötürü 700 TL daha fazla çıkmış oluyor.