KONDA’nın yayınladığı araştırmaya göre son 10 yılda kendisini “dindar/muhafazakâr”olarak nitelendiren gençlerin oranı yüzde 28’den 15’e gerilemiş. Gençlerin inanç seviyesi ve örtünme oranları da ülke geneline göre daha düşük çıkmış.

Daha önce yapılan başka bir araştırmada; 7 Haziran seçimlerinde 18-25 yaş arası AK Parti’ye oy verenlerin oranı %12,5, başkanlık referandumunda 18-25 yaş arası “hayır” diyenlerin oy oranı ise %60 idi.

Neredeyse her mahalleye bir imam hatip okulu açılmasına rağmen neden böyle oluyor? AK Parti döneminde doğup büyüyen gençler neden CHP'ye sempati besliyor? Bu durum AK Partili siyasetçilerin ve medyanın dikkatini çekmiyor mu? Neyse biz onlara bırakmayalım ve sorgulamaya devam edelim.

2017 yılının başında müfredat çalışmaları için 37 komisyon kurulmuş, yaklaşık 130 akademisyen, uzman, uzman yardımcısı ve branş öğretmeni de müfredat çalışmalarına dahil olmuştu.

Gazetelerimiz “eğitimde devrim gibi reform” manşetleri atarken Bakan İsmet Yılmaz konuyla ilgili yaptığı açıklamada; Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir/fendir. İlim ve fenden başka yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir” sözünü hatırlatarak müfredatın bu anlayış doğrultusunda hazırlandığını ifade etmişti.

Ben de naçizane “Komisyonda bulunan 130 uzmandan biri de çıkıp “Hayatta başka hakikatler de vardır. Bu ifade pozitivist düşüncenin rehber edildiği, aklın ve bilimin putlaştırıldığı 19.yüzyılın felsefi atmosferinde sarf edilmiştir” dememiş mi diye sormuştum.

Mesele mühim;

Bilindiği gibi geçen yüzyılda “Eğitimin milli, laik ve tek okul esasına dayanmış olması ilkemizdir” denilerek temelleri atılan eğitim; “Kuvvetli cumhuriyetçi, milliyetçi ve laik vatandaş yetiştirmek tahsilin her derecesi için mecburi ihtimam noktasıdır” şeklinde geliştirilerek, resmi ideoloji bağımlısı, itaatkâr bireyler yetiştirme yönünde önemli bir rol oynadı.

O tarihlerden itibaren eğitimin üstlendiği misyon gerek anayasada gerekse eğitim hayatını tanzim eden kanunlarda hiç değişmedi. Örneğin 1973 yılında kabul edilen ve hala yürürlükte olan 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu hiçbir değişikliğine maruz bırakılmadan, güncellenmeden varlığını muhafaza etmektedir.

Siz sanıyor musunuz ki eğitim yaz-boz tahtasına çevrildi ve üzerinde herhangi bir değişikliğe gidildi. Bu ülkede 100 yıldır eğitimin yapısına yönelik hiçbir değişiklik yapılmadı.

Dolayısıyla her öğretim yılına Kemalist, laik, katı milliyetçi bir eğitim anlayışıyla giren Türkiye, eğitim alanında ne yazık ki istenen kaliteye bir türlü ulaşamıyor. Çünkü Türkiye’ de “milli eğitime” Kemalist CHP ideolojisi yön vermiştir/vermektedir.

Bu düzenek bize Fatih’i, Kudüs’ü İstanbul’u, Halep’i Bağdat’ı velhasıl tarihi kültürel birikimimizi, mensubiyet duygumuzu, yerimizi, yurdumuzu unutturdu. Nereli olduğunu idrak edemeyecek kadar heyecansız, şevksiz, zayıf bünyeli nesiller yetişti.

Bu yüzdendir ki evlatlarımızı FETÖ, DHKP-C, PKK gibi terör örgütlerine ve illegal yapılara kaptırdık. Bu düzenekte evlatlarımız medeniyetin yetiştirdiği bilim insanlarını, Bağdat, Harran, Endülüs, Kuzey Afrika ve Doğu Fırat gibi merkezlerde yetişen âlimlerimizi tanımadan büyüdü. Ne büyük bir eksiklik, ne büyük bir zaman kaybı öyle değil mi?

Türkiye, bir dönem İttihat ve Terakki zihniyetinin ürettiği asimilasyoncu, farklılıkları dışlayan, ilim ve kültür birikimini kesintiye uğratan, baskıcı, ideolojik, dar milliyetçi politikaları ile yüzleşme yaşadı. Bu yüzleşme sürecine nedense eğitim hiç dahil edilmedi.

O yıllardan bugüne iki kitap dışında yaklaşık iki yüzden fazla eğitim yazısı kaleme almışım. Hemen her yazımda köklü değişimin şart olduğunu aksi takdirde zamanla gençlerimizi kaybetme tehlikemizin olduğuna işaret etmişim.

Yazının Devamı İçin TIKLAYIN