OKUMAK DERTLENMEKTİR

      Büyük bir merak ile beklenen kitap fuarı bu hafta nihayet kapılarını Kayserililere açtı. Ben de bir kitapsever olarak fuarı ilgiyle takip ettim. Hepsi birbirinden ünlü pek çok yazar adeta Kayseri’ye çıkarma yaptı. Kayseri 1. Kitap fuarı, 100’ün üzerinde yayınevi ve 150’ye yakın yazar, şair, gazeteci ve düşünürün katılımı ile gerçekleşti. “Okuyan ve okutan şehir” sloganı ile duyurusu yapılan fuara ilginin yoğun olması, beni ziyadesiyle memnun etti. Kültür ve medeniyet alanında tarihe damgasını vurmuş böyle bir şehrin, sadece ticaret ile anılmasına gönlüm razı değildi. Çok şükür, son yıllarda artan kültür-sanat faaliyetleri ile bu alanda da varlığını hissettirdi şehrimiz. Kayserimize böyle büyük bir hizmeti eksiksiz sundukları için Büyükşehir Belediyesine ve özellikle Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa ÇELİK Bey’e teşekkür ediyorum.

       Kitap fuarının iki tane onur konuğu vardı. Yazar, şair ve düşünür Nuri PAKDİL fuarın onur  konuğuydu. İlerlemiş yaşına rağmen fuarın açılışını yaptığı gibi kısada olsa bir söyleşi gerçekleştirdi. Ardından ilk iki gün bir saatten fazla okurların kitaplarını imzaladı.

       Gençlerin bu büyük üstada olan hayranlıkları beni fazlasıyla memnun etti. Fakat bazı gençlerin yazılarındansa, son dönemdeki televizyon yapımlarından bu ismi tanıyor olması bir parçada olsa içimi sızlattı. Hala ülke olarak ne yazık ki televizyon başında geçirdiğimiz zaman dilimi, kitap başında geçirdiğimiz zamandan çok fazla olduğu gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi.

        Kitap fuarının bir diğer onur konuğu ise Gül Yetiştiren Adam Rasim ÖZDENÖREN’di. Rasim hocamızda, hocası olan Nuri PAKDİL’in ardından aynı salonda söyleşi gerçekleştirdi. Yaklaşık bir saatlik keyifli bir söyleşi oldu. Rasim ÖZDENÖREN, 77 yaşında olmasına rağmen, günlük 6-7 saatlik okuma ve yazma gayreti içinde olması, gerçekten bizlere örnek olması gerek.

        Aslında bugün başlığı ben değil Rasim ÖZDENÖREN attı. Söyleşiye başlarken;

 ­-    Okumak nedir? Sorusuna,

-          Okumak dertlenmektir.  Diye cevap verdi.

Peki, biz bu dertlenmekten ne anlamalıyız?

        Okumak… Yazılanı, kâinatı, insanı, doğayı, yaratılmış olan her şeyi kısaca hayatın kendisini okumak. Gerçek manada okuma eylemini gerçekleştiren kişi, bu dünyada ne için var olduğu hakikatine ulaşacaktır. Okudukça dertlenecek, dertlendikçe okuyacaktır. Bu döngü insan var olduğundan beri var. Burada aslolan, insanın fıtratında olan bu döngüyü ne zaman idrak ettiği ile alakalıdır. Bu farkında olma kiminde yedisinde, kiminde yetmişinde ortaya çıkar.

        Hayatın kendisini anlamak ve hayata değer katabilmek için biran önce dertlenmekte yarar var. Buna bir roman, şiir, makale ve hatta bu köşe yazısı ile başlanabilir.

        Okumak aynı zamanda insana külfet yükler. Bu külfet ki kimi bünyeye ağır gelir taşıyamaz, ondandır ki insanımız okumaktan uzak durur. Okudukça insanın tahayyül dünyasında genişleme meydana gelir ve bu genişleme beraberinde bazı soruları akla getirir. O güne kadar hiç sormadığı soruları insan kendi kendine sormaya başlar. Cevap tabii ki de bildiğiniz üzere, tekrar eden okumalardan geçer. Tabi ki buradaki okumadan kasıt üstün körü bir okuma değildir. Yazının, bu bölümünün başında kastettiğim’ hayatın kendisini’ okumak olduğunu bir kez daha vurgulamakta fayda var.

         Peygamber efendimiz, güzel insan Hz. Muhammed Mustafa(sav) günlerden bir gün, yıldızların altında, kayaların kovuğunda, Hira Mağrasında derin düşünceler içindeyken;

Gök kubbeden gelen “oku!” sesi ile irkilir.

Neyi okumasını istemektedir?

O dönem insanlarının çoğu gibi, okumayı bilmemektedir.

“Oku, yaratan Rabbinin adıyla ; O insanı alak’tan yarattı…”

Ortada okunacak yazılı bir metin de yoktur. O zaman okunması istenen şey nedir?

Rabbimizin bu uyarısından anlarız ki; okunması istenen yaratılıştır, yaratılmışlardır.

Yani aslında okunacak şey hayatın ta kendisidir. Yaratılan insan; yaratılıştan hareket ederek yüce yaratana ulaşacaktır. İnsan bu şekilde çıktığı okuma serüveninde önce kendini, daha sonra tüm kâinat ve varlığın gerçek sahibini tanıyacaktır hiç kuşkusuz. Peygamber efendimiz; okuma bilmeyen, cahilliği ile övünen bir toplumdan, son derece faziletli ve medeni bir nesil çıkartmıştır.

         Yunus Emre'nin  'Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır.’  Eleştirisine katılmamak elde değil. Her emeğin bir gayesi olmalı... Okumanın gayesi de 'insana kendini öğretmesidir. ' Okumak çok güzel... Hele kendini bilmek için okumak çok daha güzel.

Okumak bilmek demektir.

Okumak erdem demektir.

Okumak tefekkür etmektir.

 Büyük düşünür ve devlet adamı, Bilge Kral Aliya İZZETBEGOVİÇ’in de dediği gibi “Okumak özgürlüğe uçmaktır.”

 

 

Rafet  URAL

[email protected]