Bu gün yine kahrolduk. Yine yüreğimize kurşun gibi bir ağırlık çöktü. Geleceğimizin mimarı öğretmenler adına ruhumuza ve umudumuza ezici bir taş gibi acı değiverdi. Bir öğretmen bir baba bir insan bir can öğrencilerinin gözü önünde, kendi evinde, hanesi olan okulunda yani iş yerinde mesleği ile ilgili evladım diye yüreğine bastırdığı öğrencilerinden birinin velisi tarafından darp edildi, şiddete uğradı. Yaralıyız hem de darp malülü doktor arkadaşlarımızın elinden alınmış bir darp raporunun tescili ve kamera kayıtlarıyla tüm ülke sathına yayılmış olan görüntülerle incitilmiş onurumuzun şehadetiyle yaralıyız.

Normal şartlarda bir arada düşünülemeyecek iki kelimeyi başlık olarak seçmemizin en büyük sebebi sarsıcı bir etki oluşturmak isteğimizdir. Çünkü tarih boyunca şiddetin en uzak olduğu en önemli ve milli bir değerdir eğitim öğretim kurumları. Muallim / Öğretmen milletimizin her daim en çok saygı duyduğu toplumsal önder şahsiyettir. Ne veliden ne de öğrenciden hiç bir şekilde saygısızlığa muhatap olmamıştır tarih boyunca.

Ama gelin görün ki artık hadsizliğin ayyuka çıkıp had safhaya ulaştığı bir zamanı ve zemini yaşıyoruz. Okul ve eğitim görmemiş elifi görse mertek sanır cinsinden insanların, velilerin hatta aklı keser kesmez önüne gelenin yorum yaptığı, eleştirdiği bir kurum olmaktan, irdelenen, seviyesi aşağılara çekilmek istenen bir eğitim camiası mensubu olmaktan utanır olduk. Ne demek öğretmene vurmak, ne demek doktora, hemşireye saldırmak. Kendisine hizmet etmekten başka derdi olmayan bu insanlar neden bu şekilde ağır bir yükün altına sokulmaktadır. Bir saldırgan yaptığı cürümden sonra hala sokaklarda rahatça ve utanmadan gezebiliyorsa ne hukuki ne kurumsal ne de toplumsal hiç bir cezai işlem yapılmamış demektir bu. Bu millet bu kadar mı duyarsız hale gelmiştir?

Göreceksiniz öğretmene alçakça saldıran bu kişiler de yarın sabah ellerini kollarını sallayarak çıkıp arzı endam edecekler. Ve nihayetinde etrafa verilcek mesaj şudur. Ey öğretmenler Ey kamu çalışanları ayağınızı denk alın bak ha! Gördüğünüz gibi yapıp ettiklerimiz yanımıza kar kalmaktadır. Kaybedeceği hiç bir şeyi olmayan ve öğretmene bağırıp çağıran, hakaret eden ve onların birinden hareketle tümüne ayar veren bu paçalarından cehalet akan sefil tipler her zaman olduğu gibi istedikleri gibi davranmaya devam edeceklerdir.

Milli Eğitim Bakanı neyi beklemektedir acaba? Şu ana kadar her hangi bir açıklama duymamış olmamızın sebebi nedir? Öğretmenler bu kadar mı sahipsiz. Bu kadar mı değersiz?

Bu türden olayları yaşar oluşumuzun mutlaka bir çok açıdan incelenmesi gerektiğini ifade edelim. Öncelikle hiç bir şiddetin masum olmadığını yeniden fark etmek zorunda olduğumuzu hatırlamak / hatırlatmak isteriz. Ev içinde yaşanan şiddetin zamanla akran zorbalığı biçiminde kendini gösterdiği okullar gün geldi bir adım daha ileri giderek öğretmene karşı yapılabilir hale geldi ise bunun hem yasal hem toplumsal boyutlarda derinlemesine analiz edilerek her türlü tedbirin alınması gerektiğini her akıl sahibi değerlendirecektir zaten. Öyle her önüne gelenin, aklına esenin elini kolunu sallayarak okula girip saldıramayacağının öğretilmesi gerekmektedir. Öğretmen akıl vermek, yüksek perdeden bağır çağır konuşmak kimsenin haddi değildir / olmamalıdır.

Yakın zamana kadar yaşanan sağlık çalışanlarına yönelik şiddet hususunda dönemin sağlık bakanının yaptığı bir takım düzenlemeler dolayısıyla bu hususta azalma yaşandığını gözlemledik. En azından şiddete başvuran kişiye sağlık hizmeti sunmama hakkının varlığı bile çok değerli bir sahiplenme duygusu oluşturmuş oldu çalışanlar açısından. Maalesef bu çerçevede eğitim camiasının sahipsiz olduğunu görmek tüm çalışanlarımızı özelde öğretmelerimizi derinden yaralamaktadır. Toplumun tüm bireylerini eğiten insanların kendi ellerinde yetiştirmekte olduğu öğrenciler tarafından ya da onların aile ve yakınları tarafından şiddete maruz kalmaları geleceğimiz adına endişe vericidir.

Bundan bir müddet önce öğretmenini öldüren çocuğa cüzi bir miktar para cezası verilerek salınması haberinin şokunu yaşadık. Yine öğretmeni darp eden veli ve öğrencilerin her hangi bir zahmet çekmeden kolayca sokakalara döndüklerini gözlemledik. İşin ilginç tarafı '' Ben bu öğrenciyi ya da bu velinin çocuğunu okutmak istemiyorum '' deme hakkınız da yok maalesef. Eğer size hakaret etmiş olan bir veli ya da öğrenci kendi isteği ile o sınıf ya da okuldan ayrılmamışsa tüm okulun bildiği bir hakaret durumuna rağmen o öğrencinin dersine girmek ve onu eğitmek (!) zorundasınız demektir bu. Öğretmenin sana hizmet sunmak istemiyorum deme hakkı olmadığı gibi kendi şeref ve izzetini ayaklar altına alarak o vazifeyi yapmak zorunda bırakıldığı bir gerçeği yaşıyoruz.

Elbette şimdi nahif yaklaşımlar ortaya koyarak çocukların masum olduklarını söylemeye çalışanlar olacaktır. Durun bir dakika. Çocukları bizden iyi tanıyamazsınız ve bunu bizden daha iyi bilemezsiniz. Ama evden tüfeği alıp okul önünde ya da makam odasında öldürülen bir müdür haberinin ertesi gün nasıl unutulduğunu da biz iyi biliriz. Öğretmene attığı yumrukla onun hayatını bitiren öğrencinin 274 gün sonra serbest bırakılmasının eğitim camiasında ve merhum şehit öğretmenin ailesinde nasıl algılandığını da biz iyi biliriz.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de öğrencisine şiddet (!) uyguladığı için yargılanan öğretmene bir buçuk yıl hapis cezası verildiği haberini de okuduk biz yakın zamanda. Öğrenci ve veli şiddeti bedava öğretmen şiddeti çok pahalı. Neden. Yasalar karşısında herkes eşit değil miydi? Suç aynı ceza neden farklı? Öğrentmen sahipsiz diye mi? Son söz yerine taşların bağlandığı ve köpeklerin salındığı bir ülke mi kuruyoruz her geçen gün dememek için kendimizi zor tutuyoruz.

Bir toplum öğrencinin iddiası ile öğretmenini hepse atıyor ancak delilli ispatlı cinayet işleyeni / darp edeni sokağa salıyorsa orada eğtimden hiç bir şey beklemeyiniz. Eğitimin ya da eğitimcinin güvencesinden, huzurundan bahs edemezsiniz. Böyle toplumlar yıkılmaya mahkumdur. Toplum önderlerinin bu şekilde kıymetsizleştirildiği bir zeminde geleceği inşa edemezsiniz. Şiddet kimden gelirse gelsin kabul edilemez. Şiddeti kim uygularsa uygulasın cezasız kalmamalıdır. Aksi halde her şeyi bırakır herkes kendi can güvenliğinin derdine düşer.

Bu vesileyle konu ile yakından ilgilenmesi beklenen Bakanlığımızın önümüzde ki 24 Kasım Öğretmenler günü öncesi gerekli çalışmaları yaparak bir an evvel öğretmen meslek kanununu çıkarmaya; özellikle öğretmen saygınlığını artıracak, koruyacak tedbirler almaya ve bu alanda ciddi yasal düzenlemeler yapmaya davet ediyor meseleyi kamunun vicdanına havale ediyoruz.

Mükremin KÖSE

EBS İstanbul 1 Nolu Şube Başk.