Genel Başkan Ali Yalçın, TV5’te ‘Eğitim Dünyası’ programında salgın süreci, eğitim ve sorunlar üzerine değerlendirmelerde bulundu.

Darbeler Türkiye demokrasisinin defolarıdır  

Sözlerine, darbelerin yol açtığı sıkıntılara, ödenen bedellere değinerek başlayan Yalçın, şöyle devam etti: “Darbeler Türkiye demokrasisinin defoları, emperyalist projelerdir. Darbeciler millete çok ağır bedeller ödetti. Darbecilerin adalet süsü vermek için bir oradan bir buradan astık dediği, küçüklerin yaşlarının büyütülerek darağacına çekildiği, ağır travmalara sebebiyet verildiği bir süreçtir. Aradan kırk yıl değil, ne kadar süre geçerse geçsin acısı, travması devam edeceğe benziyor. Türkiye’de darbe travması, sonrasında da devam etti. 28 Şubat postmodern darbe sürecinde insanlara acı çektirildi, bedel ödettirildi, son olarak 15 Temmuz’da milletimize alçak uçuşlarla alçakça saldırıldı. Bu kez milletimiz iradesine sahip çıktı ve hainlere gereken cevabı verdi. Umarım bundan sonra darbe diye bir şey Türkiye demokrasisinde olmaz.”

Okulların açıldığı bir süreçte eğitimcilere asli görevleri dışında iş verilmemelidir

Okul yöneticilerinin filyasyon ekiplerine yazıldığına dikkat çeken Yalçın, “Ama okulların eğitime hazırlanması sürecinde en büyük stres okul yöneticilerinin üzerinde. Mülki idare amirleri bu süreçte dikkatli iş yapmak zorundalar. Okullarında açıldığı bir süreçte eğitimcilere asli görevleri dışında iş verilmemelidir” şeklinde konuştu.

Yeni sürecin eşiğindeyiz

Sıra dışı bir zeminde ve sıra dışı bir zamanda olduklarını kaydeden Yalçın, şöyle konuştu: “Kovid-19 salgın süreci tüm dünyada devletleri de kurulları da kurumları da imtihan eden bir süreç. Eğitimin de bundan yara almaması mümkün değil. Dünyanın her yerinde eğitim yara aldı. Geride bıraktığımız 2019-2020 eğitim-öğretim yılının ikinci dönemi bu anlamda sorunlu kapandı. İkinci dönemin zemine uyum sağlamak amacıyla hemen atılan adımlar işi biraz toparladı ve Türkiye bu anlamda iyi de sınav verdi. Burada adaletsizlikler olabilir, erişim sorunu tartışılıyor. O süreç bir deneme süreciydi. Şimdi yeni sürecin eşiğindeyiz. Şu an telafi eğitimlerinin yapıldığı bir zaman diliminin içerisindeyiz. Ama kolay bir süreç değil. Gereken tedbirler alınmak suretiyle yüz yüze eğitimin kontrollü yapılması gerekir. Seyreltilmiş sınıflarla yapılması, fiziki mesafeye dikkat edilmesi, hijyen boyutuyla son derece önemli tedbirlerin alınması, altyapı olarak okulların desteklenmesi gereken birçok iş yükünün olduğu bir süreç.”

Herkese sorumluluk düşmektedir

Risksiz olan yerlerde eğitimin kesintiye uğramadan başlaması gerektiğini vurgulayan Yalçın, “Orta dereceli yerlerde dikkatli olunmalı. Diğerlerinde de fırsat bulunduğunda hemen yüz yüze eğitime geçilecek şekilde planlama yapılmalıdır. Merkezi olarak aç-kapa şeklinde yapılacak bir adımın çok yürütülebilir olduğunu düşünmüyorum. Her tarafta pandemi kontrol altına alınsın, sonra eğitime başlansın dersek burada çocukların öğrenme kayıpları, okul terkleri gibi ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalırız. Bir çocuğun hayatı, sağlığı son derece önemlidir. Çocuklarımız birinci derecede eğitim almak zorunda, bunu sağlamak da devletin yükümlülüğü ve kamu görevlileri olarak bizim esas görevimiz ve yükümlülüğümüz. Burada sadece yüz yüze eğitimi de çok sağlıklı bulmayız. Bütün enstrümanların devreye alınması gereken bir süreçtir, ki zaten bakanlık da bu şekilde çalışıyor. Bu süreçte herkese sorumluluk düşmektedir” diye konuştu.

“Yapılan takvime göre okullar 12 Ekim itibarıyla açılacak ancak tüm dersleri okulda almak mümkün olmayabilir” diyen Yalçın, “Türkiye’de derslik sorunu söz konusu. Sınıf mevcudu OECD ortalamasına yakın. Ortalamanın altında olduğu yerlerde eğitim yüz yüze rahat yapılabilir. Fakat sınıf mevcutlarının 40-45 üstü olduğu yerlerde farklı uygulamalara gitmek, sınıfları seyreltmek, öğrencilerin okula dönüşümlü gelmelerini sağlayacak bir yöntemi hayata geçirmek gerekiyor. Eğitim sürecinde senaryoların hepsi aynı anda uygulanmayacak. Duruma, şarta göre senaryolar uygulanacak. Ancak hiçbir öğrencinin dersten geri kalmaması açısından da tüm senaryoların devreye alınması gerekiyor. Bu süreçte bize düşen görev, stres üretmek değil, milletin stresini almak, çocukların ihtiyacını gidermektir” ifadelerini kullandı.

Okullara acilen bütçe gönderilmelidir

Bakanlık yetkilileriyle yaptıkları görüşmelerde gündeme getirdikleri başlıklardan birinin de okullara bütçe verilmesi olduğunu dile getiren Yalçın, şunları söyledi: “Okul aile birlikleri üzerinden yürütülüyordu okulların ihtiyaçlarının karşılanması. Şu anda okul aile birliklerinin bütçeleri boş. Ancak okullarda hijyenin sağlanmasına yönelik talimatlar ve yazılar geliyor. O yüzden okul yöneticilerinin stresi son derece anlaşılmalı, bir an önce de gereği yapılmalıdır. Bu anlamda bütçe göndermediğiniz yere soruşturma için müfettiş gönderirseniz bizler de sesimizi yükseltiriz. Okullarda çok yoğun bir personel ihtiyacı da olacak bu süreçte. İş-Kur’dan yeterli miktarda yardımcı personel alınmadığında da bu, yöneticilerin sırtında ciddi bir yük.  O yüzden bakanlığın vakit geçirmeden okullara bütçe göndermesi gerekiyor.”

Öğretmenlerin aile bütünlüğü talepleri karşılanmalıdır

Millî Eğitim Bakanlığı’ndaki öğretmen alımının öğretmenlerin hareket etme kabiliyetini azalttığını belirten Yalçın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bakanlık hiçbir boşluk üretmeyecek şekilde adalet ve hakkaniyete dayalı bir sistem getirmelidir. Planlama yapmalıdır. Sistemi oturtmak gerekiyor. Aileler bir araya gelmek istiyor. Tayinini yıllarca bekliyor. Eğitim çalışanlarının en önemli önceliği aile bütünlüğünün sağlanmasıdır. Bu talebi de bakanlığa ilettik”

Salgın sürecinden kaynaklı bir mağduriyet bulunduğunu söyleyen Yalçın, “Bakanlık mazeretleri dikkate alıyoruz, diyor. Pandemi sürecinden kaynaklı oluşan bir mağduriyet var. O yüzden ‘bu konuda genel iptal yapılabilir mi’ gibi sorular var. Aslında bu bakanlığın planlamasına bağlıdır. Bakanlığın bir sistem tasarımı yapmamasından kaynaklanmaktadır.  Biz bakanlığa bu konuda bir sistem önerisi sunduk” değerlendirmesinde bulundu.