Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, toplu sözleşme görüşmelerinin yaklaşması nedeniyle daha önce de dile getirdiği bir takım izaha muhtaç önerilerle gündemimize girdi.

Ali Yalçın özetle; “Yetkili sendikaya üye olmayan memurlar sözleşme kazanımlarından yararlanmasınlar, yararlanmak istiyorlarsa yetkili sendikaya dayanışma aidatı ödesinler” diyor. 


Söz konusu çalışanların hakları olduğunda yetkili yetkisiz tüm sendikaların söylem birliği içinde olması beklenirken, yetkili sendikanın diğer sendikaları düşmanlaştırarak susturmaya çalışması ve ‘sadece benim üyelerimin çıkarları önemlidir’ yaklaşımıyla yüz binlerce memuru, kazanımlardan yararlanmak istiyorlarsa kendisine aidat ödemeye zorlamasısendikacılığın dibe vurduğunun göstergesidir.

Sendikacılığı kelle sayısı sanan anlayıştan hiçbir şey olmaz!
Toplu sözleşme görüşmelerine üye sayısı en fazla olan sendikalar katılmaktadır. Sözleşme görüşmeleri başlamadan önce sendikaların üye sayıları ve tüm iş kollarında hangi sendikaların sözleşme görüşmelerine katılacağı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından açıklanır. O sürece girdiğimiz şu günlerde Memur-Sen’e bağlı sendikaların üye sayısı olarak açık ara önde olmalarına rağmen daha fazla üyeye sahip olmak için dayanışma aidatı gibi tehditlere başvurmaları, bir anlamda memurları sendikalarına üye olmaya zorlamaları insanı utandıracak derecede rahatsız edicidir. Sendika üyeliğini kelle sayısına indirgeyen, niceliği kutsayan, üyelerini para mesabesine, sendikacılığı da korku ve tehdit araçlarıyla üye kazanma derekesine düşüren bu anlayış tüm memurları Memur-Sen üyesi yapsa ne olacak, ne değişecek?

Cemaat mantığıyla sendikacılık olmaz!


Medyada daha çok okul müdür ve müdür yardımcıları atamalarıyla gündeme gelen bahsi geçen konfederasyonun kamuda liyakatin ölümünde ciddi payı olduğunu, binlerce memurun vebalini taşıdığını biliyoruz. Cemaatçilik mantığıyla sendikacılık yapan bu anlayışın, önceki toplu sözleşmelerde ortaya koyduğu performanstan hangi kaygılarla hareket ettiği de herkesin malumu. 

2014-2015 yıllarını kapsayan toplu sözleşme görüşmelerindeki performansını hatırlatmamız yeterli olur sanırım. Hükümetin verdiği 3+3’ü kabul ettiği takdirde 223 tl zam alacakken, seyyanen 123 tl zam isteyerek müthiş bir hak mağduriyetine yol açan Memur-Sen, hükümetin oransal zam teklifini reddederek aynı zamanda enflasyon farkı ve ek ders ücretinin artışı gibi ek ödemelerin de önünü kesmişti. Memur-Sen, 30 günlük süresi ve Hakem Kurulu süreci gibi parkurları varken henüz 7. günde sözleşmeyi imzalayarak ilgili Bakanı bile şok etmişti. O zamanki Memur-Sen Başkanının hangi sâiklerle hareket ettiği mevcut pozisyonundan anlaşılıyor. Son iki sözleşmeyi imzalayan Ali Yalçın’ın da yüzde 3 buçukluk performanslarıyla selefini aratmadığı ortada.

Milyonlarca çalışanın Memur-Sen’den alacağı var!
Memur-Sen’in diğer sendika üyelerine layık görmediği ve “kazanım’’ olarak sunduğu şeyler kendi üyeleri de olmak üzere tüm çalışanlar için koskocaman bir kayıptan başka bir şey değildir. Memur-Sen dayanışma aidatı diyerek kendi sendikasının üyesi olmayanları bile haraca bağlamak istiyorsa önce kendisinden milyonlarca kamu çalışanına toplu sözleşmelerde yaşatmış olduğu kayıpların tazmin edilmesi gerekir. Kendi üyeleri de dâhil olmak üzere milyonlarca kamu çalışanın Memur-Sen’den alacağı vardır. 

Milyonlarca insanın hakkı şahsi ikballere feda edilerek yapılan sendikacılığın hesabını dünyada olmasa da adli ilahide vermek zorunda kalacak olanların konuşmalarında sürekli İslami retorik kullanıyor olmaları ayrıca üzüntü verici.

Yetkili sendikanın mücadelesi işverene dönük olmalıdır, diğer sendikalara değil!
Memur-Sen buna ek olarak kendisi dışında, diğer sendika ve konfederasyonların toplu sözleşme görüşmelerine gözlemci sıfatıyla bile katılmasının önüne geçilmesini talep ediyor. İmza yetkisi olmayan, görüş bildirmekten başka bir fonksiyonu olmayan sendikaların görüşmelerde bulunmasından bile rahatsız olan Yalçın, bunu “çok başlılığa ve sendika vesayetine son verilmeli’’ gibi antidemokratik gerekçelerle sunuyor. Son 12 yıldır tek vesayetin kendi konfederasyonu olduğunu unutmuş gözüken Yalçın’a son dört toplu sözleşme görüşmesine tek yetkili konfederasyon olarak katıldıklarını hatırlatmak gerekiyor.

‘Yasaların merhameti ile masada bulunanlar’ diyerek aşağıladığı diğer sendikalara bağlı yüz binlerce memuru yok saydığı gibi kazanım addettiği getirilerden yararlanma hakkını bile kendisi dışındaki memurlara çok gören bu anlayış, sendikacılığın itibarını yerle bir ediyor.

Sendikacılığın içi boşaltılıyor!
Yetmiyor, kamu çalışanlarının on yıllar içerisinde dişiyle tırnağıyla bir aşamaya getirdiği ve belli bir derinlik kazandırdığı sendika kavramının da içeriğini boşaltarak anlamsızlaştırıyor.

Kendilerini bir süre daha “hak mücadelesi” veriyoruz diye oyalasınlar bakalım. Allah da biliyor kul da biliyor ve kendileri bu çıkışlarında olduğu gibi alenen itiraf ediyorlar ki Memur-Sen’in mücadelesi gelinen noktada kendisi için imtiyaz talebinden başka bir şey değildir. Özgür Eğitim-Sen olarak, gücün şehvetine kapılarak kullanılan kibirli ve aşağılayıcı dilin, kul hakkı ve hak-hukuk-adalet ilkeleri gözetilmeksizin yapılan sendikacılığın motivasyonu ve gerekçesi ne olursa olsun ahlakta, vicdanda, dinde yeri olmadığını belirtiyor ve ekliyoruz:
Sendikal mücadele hak ve özgürlük mücadelesidir. Bir imtiyaz arayışı değildir.

Özgür Eğitim-Sen Yönetim Kurulu