Bugün öğretmenler günüydü. Her yıl olduğu gibi bu yıl da devlet erkanı tarafından; öğretmenliğin ne kadar kutsal bir meslek olduğu, ülke geleceğinin teminatı olan öğretmenlerin ne kadar değerli oldukları, ne kadar özverili oldukları dile getirilecek, duygulu konuşmalar yapılacak, bir takım vaatlerde bulunulacaktı. Sanki daha birkaç ay önce toplu sözleşme masasından her şeyin yüzde 50 zamlandığı memlekette yüzde 4 verilerek def edilmemiş gibi öğretmenlerin günü kutlanacaktı. Ama bugün Konya’da öğretmenler günü kutlama töreninde yaşananları görünce artık devlet erkanının eskisi gibi göstermelik süslü laflara ve sahte gülücüklere bile gerek görmeyecek kadar öğretmenlere itibar etmediğini, saygı duymadığını anlamış olduk.

Öğretmenlere hitap etmek üzere kürsüye gelen vali ilk cümlesini tamamlamadan konuşmasını keserek önlerde oturan bir öğretmene “sen öğretmen misin birader” diye seslenerek ve öfkesinin tonlaması her cümlede biraz daha artarak tüm izleyicilerin önünde uzata uzata fırça attı. Bu konuşmada o kadar çok anlam yüklüydü ki;

Öncelikle bu tip törenler zorunluluk gereği yapılır. Salonu doldurmak için bütün okullara yazı gönderilir ve bu okullardan en az beş öğretmenin toplantıya katılması istenir. Müdürler, okul Whatsapp gruplarından duyurur fakat idareye hoş gözükmek isteyen bir iki kişi dışında talipli çıkmaz. Dolayısıyla müdür kalan kişileri kendi belirler ve dayatır.
Vali’ye gelince o da pazar gününü feda edip gelmiştir ve suya tirit konuşmasını yapıp bir an önce gitmek arzusundadır.
Dolayısıyla o ortamdaki herkes istediği için değil zorunluluktan dolayı oradadır. Ne de olsa “mış gibi yapılanlar” diyarında yaşıyoruz.

Gelelim meselenin ikinci boyutuna;
Öğretmenlik mesleğinin son yıllarda gerek ekonomik olarak gerekse mesleki açıdan itibarı ayaklar altına alındı. Öğrencinin de, velinin de, üstlerinin de öğretmene zerrece saygısı kalmadı. Toplum nezdinde itibarsız bir meslek haline getirildiği içindir ki vali oturuşunu beğenmediği öğretmeni “Sen öğretmen misin birader” şeklinde saygısız bir üslupla azarlayabiliyor. Sözlerinin arasına “Cık cık cık allah allah”, “Allahım yarabbim ya” gibi devlet adabıyla örtüşmeyen cümleler sıkıştırabiliyor. Soruyoruz aynı vali, eğer karşısındaki bir hakim, albay ya da doktor olsaydı aynı çıkışı yapabilir miydi? Herkesin içinde rezil kepaze edebilir miydi?

Meselenin diğer bir boyutu da bir meslektaşları bin kişilik salonda vali tarafından en sakil ifadelerle yerin dibine sokulurken topluca salonu terk etmek yerine büyük bir coşkuyla azarlamayı alkışlayan öğretmenlerin varlığı. Sözün bittiği yer de burası sanırım.

Öğretmenler Günü, 12 Eylül rejiminin ve cunta lideri Kenan Evren’in ihdas ettiği bir gün…Özgür Eğitim-Sen olarak kuruluşumuzdan bu yana kutlamadık, kutlamayacağız!Bugüne de böyle vali (vali küçük harfle yazılır) yakışırdı…Böyle güne böyle vali


ÖZGÜR EĞİTİM-SEN YÖNETİM KURULU