İktidarın yanlışlarını savunma eğiliminde olan diplomalı ama aydın ve entelektüel olmayan bir kitle var. Sol cenah siyasi iktidarı haklı olarak eleştirirken sağ cenah yanlış olduğunu bile bile kayıtsız savunmaya geçiyor.

Böyle bir anlayışa sahip bir toplum olabilir mi?

Böyle bir toplum geleceğin büyük Türkiye hayalini tasavvur edebilir mi?

Böyle bir toplum erdemli bir yönetimi inşa edebilir mi?

Böylesi toplumlardan bilinçli ve yetenekli nesiller ortaya çıkabilir mi?

Sadece iktidara yaranmak için fırsat kollayıp o fırsatı bulduğunda ortaya çıkan bir sivil topluma sahip ülkeyiz ne yazık ki.

Yetkili memur sendikası MEMUR-SEN’in Genel Başkanı Sayın Ali YALÇIN’ın bir siyasi parti genel başkanının öğretmenlerle ilgili maksadını aşarak sarf ettiği bir söz üzerine dava açtıklarını beyan etmişti. Bu açıklama her ne kadar öğretmenleri memnun ettiği düşünülse de öğretmenlerin asıl sorunlarının çözümü ile ilgili topu tehlikeli alandan çıkarma gayreti olarak değerlendirilmektedir.

Başka bir ifadeyle yetkili sendikanın sorumlu bir genel başkanından öğretmenin temel sorunu olan ekonomik ve sosyal haklarının iyileştirilmesine yönelik kararlı ve cesur adımlar atması arzu edilmektedir.

Bugün bir öğretmene yapılan en büyük haksızlık bir siyasi partinin genel başkanının sarf ettiği maksadını aşan sözlerinden ziyade öğretmenin en düşük maaş olan bir meslek grubuna hapsedilmesi değil midir?

Aynı şekilde buna paralel olarak itibar kaybına uğraması ve saygınlığının zedelenmesi de işin diğer önemli bir boyutudur.

Toplum olarak ekonomik duruma ve makama bağlı olarak insanlara bir değer atfettiğimizi ne yazık ki hepimiz çok iyi biliyoruz.

Bugün öğretmenlik mesleğinin bir saygınlığı, bir statüsü yoksa bunun sebebi alınmış olan ücretle doğru orantılı olduğunu düşünmek gerekir.

Toplumun en saygın mesleği olması gereken öğretmenlik bugün sıradan, önemsiz bir meslek olarak görülmektedir.

Peki, bunun suçlusu kim?

Elbette siyasi iktidarlar ve sendikalar.

Kamu çalışanları iktidarın yanlışlarını görmezden gelen ve diğer taraftan siyasi partilerin birbirleri ile tartışmalarında taraf olan bir sendika ve sivil toplum görmek istemiyor.

Kamu çalışanları genel merkez yönetimlerine iktidarla kavga edin de demiyorlar elbette. Sadece yetkili sendika olarak sorumluluklarını ve görevini yapmalarını istiyorlar.

Virüs salgını sürecinde dünyada yaşanan ekonomik buhrandan arzu edilen bir noktaya üretim hacmini bir türlü getiremeyen ülkemizde etkilendi.

Ekonomideki yönetim zafiyetleri nedeniyle TL’nin dolar karşısında büyük değer kaybına uğraması doğal olarak kamu ve özel sektör çalışanlarını ekonomik sıkıntılara sürükledi.

Yetkili sendika, mali yönetim zafiyetleri karşısında hiç olmazsa iktidarı nezaketen de olsa ekonomik önlemler almasını isteyebilirdi. Ama üyelik aidatının devlet tarafından ödenmesinin yarattığı pranga bu uyarının yapılmasını engelledi diye bir düşünce ister istemez akıllara geliyor.

Peki, yetkili sendika öğretmen için neler yapabilirdi?

1-Öğretmen Meslek Kanununun çıkarılmasını sağlayıp bu kanunla öğretmenin 3600 ek gösterge meselesini çözüme kavuşturabilirdi. Ama yapamadı, üstüne birde bütün kamu çalışanlarına 3600 ek gösterge verilsin diyerek resmen harakiri yapıldı ve öğretmenin 3600 ek gösterge meselesi de arapsaçına döndü.

2-“Öğretmenlik kariyer meslek sınıfındadır”, diyerek maaş zamlarında farklı bir katsayı üzerinden maaşlarının artırılmasını sağlayabilirdi.

3-Ek ders ücretinin yüzde elli (%50) artırılmasını sağlayarak en azından ücret dengesizliğini gidererek statüsünü artırabilirdi. Bugün bir ders saati içerisinde öğrenciye akademik bilgi ve erdemli bir birey olmanın vasıflarını kazandırmaya çalışan öğretmenin bu süre içinde aldığı ücret 18,22 TL. Yani 19 TL bile değil.

4-Sayın Ahmet GÜNDOĞDU döneminde başörtüsü, kılık kıyafet, katsayı gibi sosyal sorunlara yönelik elde edilen önemli kazanımlar MEMUR-SEN için tarihi dönüm noktalarıydı. Ancak bu sorunların hepsi aşıldı. Bugün kamu çalışanlarının en büyük ve en önemli sorunu ekonomik sorunlardır. Dolar ve altın karşısında parası pula dönen kamu çalışanları ve öğretmenlerin bu kayıplarının giderilmesi için yüzde 3,5-4 gibi maaş zamlarına rıza göstermek yerine bu değer kayıpları karşısında hak ettiği artış oranlarına yönelik refleksler geliştirebilirdi.

5- Üye aidatlarının devlet tarafından ödenmesi yetkili sendika olarak MEMUR SEN’in en büyük hatası olarak görülmektedir. İktidarların pençesinden kurtulmak için üye aidatlarının devlet tarafından ödenmesi yerine üyenin kendi kazandığı maaşından kesilmesini sağlayabilir ve bu şekilde üyelerinin gücünü de arkasına almış olurdu.

6-Bir siyasi parti genel başkanının öğretmenlerle ilgili sarf ettiği sözler için “öğretmene 3600 ek gösterge verilmelidir sözünü destekliyor ancak hakaret içeren sözlerini yargıya taşıyoruz” diyebilme feraseti gösterilebilirdi. Birilerinin sendikaları arka bahçesi olarak görmelerine karşın tarihi bir refleks göstermiş olurdu.

7-Mülakat sisteminin kilit birkaç nokta hariç kaldırılmasını ve sınav merkezli sistemin yeniden gelmesini sağlayabilirdi.

Bizim en büyük kaygımız yukarıda ifade edilen taleplerin seçim meydanlarında propaganda malzemesi olarak kullanılmasıdır.

Düşünür CÜNDİOĞLU’nun dediği gibi “ bir halk akıl ve vicdanını yitirdiğinde toplum vasfını da yitirir, bir yığın, bir kitle, bir sürü, kısaca bir toplam haline gelir.

Ne bu millet bir toplam, ne de biz bir parçayız.

Bir toplumun üyesi olmak erdemdir ama bir toplamın parçası olmaya direnmek haysiyet alametidir.”

Kalın sağlıcakla.
 

Faruk YILDIZ-Elazığ

Eğitimci-Yazar