MEB, çocuklarımızı sınav odaklı eğitimden kurtarmak ve çağın gereklerine göre bir eğitim vermek için çırpınıyor. Çırpındıkça da batıyor, batırıyor. İlk denemeyi Hüseyin ÇELİK yapmıştı. “Bir sınavla çocukların kaderi çizilir miymiş?” dedi ve 6. sınıftan başlayarak, ilköğretimi bitirinceye kadar, her sene sonu sınav yaptırmaya başladı. Oyunun ne olduğunu, sözlüklerden öğrenen kimi apartman çocukları, iyi bir liseyi kazanmaları hususunda, onlardan da hevesli velilerinin yönlendirmesiyle, önceden 8. sınıfta yolunu öğrendikleri dershanelerin, her sene yolunu tutar oldular. Böylece iflas etmek üzere olan dershaneler daha da palazlandı. Olan, çocuklarımıza oldu.

Dershane odaklı eğitimden şikâyetçi olan kimi yüksek çocuk bilimcileri, bunun böyle olmaması gerektiğini yürütme erkine fısıldamaya devam ettiler. Müjdeli haber yeni bakandan geldi. Artık SBS yok, sınav yok. Ne  var?  Yazılı var, her dersten 20 soru var. Mutluluk var, huzur var.  Dershane yok. Yaşasın!!! Arşimet bile bu kadar mutlu olmamıştı, suyun kaldırma kuvvetini bulduğunda.

SINAV: Çok bilgili, çok akıllı, çok tecrübeli koca koca adamlar, düşünmüşler taşınmışlar, “yazılıyı” bulmuşlar. Yazının icadından sonraki en büyük buluş. SBS den farkı ne? Efendim, öğrenciler rutin yazılı sınavına girermiş gibi gireceklermiş. İşlenen yere kadar sorular sorulacakmış. Gelecekte interaktifi de yapılacakmış bu yazılı sınavının. Ha, sınavı olmayanlara okul iki gün tatil. (Sanırım çocuklar için en mutlu yanı da bu.) Ucundan   kenarından tebeşir tozu yutmuş herkes bilir ki, bu sınav rutin bir yazılı gibi olmayacak, olamaz da. Öğrenci sınavın niçin yapıldığını bilmiyor mu? Heyecan aynı heyecan. Sorular aynı sorular. Eskiden bir defada sınava girip kurtuluyorlardı, şimdi iki defa girecekler. Tek fark bu.

KAOS: Belli merkezlerde, belli bir düzen içinde zar zor merkezi bir sınavı yaparken, şimdi koskoca Türkiye Coğrafyası’nda, yirmi öğrencisi bulunan her okulda bu “yazılıyı” nasıl yapacaksınız? Sınav kolileri yerlerine, “güven içinde”  ve “zamanında” nasıl ulaştıracaksınız? Sınav kitapçıklarının kötü niyetli kimselerin eline geçmemesi için ne gibi güvenlik önlemleri alacaksınız? Polis ile jandarma arasındaki koordinasyonu nasıl sağlayacaksınız? Eskiden öğrenciler sınava girdikleri sınıftaki öğrencileri tanımıyordu. Şimdi herkes kendi sınıfında veya okulunda sınava girecek. Herkesin birbirini tanıdığı bir ortamda sınavın güvenliğini kim garanti edecek? Bölgesi, ilçesi, okulu, sınıfı başarısız olma korkusuna kapılan öğretmen veya idarecinin illegal bir çaba içine girme ihtimaline karşı nasıl bir önlem alacaksınız? Cep telefonlarının herkesin elinde olduğu ve sınava sokulma ihtimallerinin yüksek olduğu biliniyorken, pencerelerden sınıflara cevap anahtarlarının atılma ihtimali bulunuyorken, yaş aralıkları yakın çocukların birbirlerinin yerine sınava girme ihtimalleri varken ne yapacaksınız? Öğrencilerin kimliklerinde resimleri bulunmadığından, sınav giriş belgesi (şayet düzenlenecekse), ilkokulun 1. sınıftan kalma resimlerle giren çocukların kimlik tespitlerini nasıl yapacaksınız? Taşıma merkezi okulların öğrencilerini nasıl taşıyacaksınız? Ulaşım olumsuz etkileyecek durumlara karşı ne gibi tedbirler alacaksınız? Telefi yazılısını nasıl yapacaksınız? Köyde olduğu için rapor alamayan öğrenciyi de yazılıya sokacak mısınız? Soruları bir göreyim, nasıl olsa telafi yazılısı var, deyip rapor alan öğrenciye ne yapacaksınız? Durumunu ispatlayamayan öğrenciler için ne tür tedbirler alacaksınız? Bütün memurların birbirini tanıdığı, hatır gönül ilişkilerinin yüksek boyutlarda olduğu yerleşim birimlerinde, hatır gönül ilişkilerini nasıl engel olacaksınız? A okulundaki öğretmeni, B okuluna görevlendirmekle sorunu çözebilecek misiniz?

ADALET: Özel insanların çocuklarının okuduğu, “özel okulların” kıymetli öğrencilerine verilen yüksek notlar öğrenci başarı sıralamasını nasıl etkileyecek? Şişirme not veren öğretmenlerin çok olduğu okulların, öğrenci başarı sıralamasına etkisi ne olacak? Tavanı örümcekli, tuvaleti tıkalı, suyu olmayan okullarda okumak zorunda olan, en önemlisi aday ve ücretli öğretmenden başka öğretmen görmeyen, öğretmen değiştirmekten, öğretmenlerin ismini bile bilmeye lüzum duymayan öğrencilerin hali ne olacak?  60 kişilik sınıfta okula başlayan öğrencilerin günahını kim yüklenecek? Dersleri verimli işlemeyen, sene boyunca bir kez bile deney yap(a)mayan, mesleki anlamda kısır bir çölden farksız öğretmenlerin bulunduğu bir okuldaki öğrencilerin vebalini kim çekecek?

SONUÇ: Okullar okul olmaktan çıktı. Suç kimin? Senin, benim. Eğitimle ilgili alınan yanlış kararlara sesini çıkarmayanların.  Eğitimi, eğitimci olmayanlara bırakanların, kendi yandaşlarının makam, mevki sevdasına veya ideolojik söylemlerine mahkum eden sendikaların (Hoş, beyzadelerin eğitimle ilgili tek bir söylemleri de yok.), para kazanma hırsı ile gözü kör olmuş özel okulların,  dershaneyi okulların önüne geçirenlerin, eğitim politikalarını gündem yapması için medyayı sıkıştırmayanların, eğitimin bu ülkenin birinci gündem maddesi kalması için elinden geleni yapmayanların, okulların inşaatlarının siyasetçi destekli müttehitlere bırakanların,  birinci yılını doldurmadan duvarları çatlayan, kazan dairesi ilk yağmurla gölete dönen, öğrencileri için sosyal bir alanı olmayan binalarda eğitimin yapılıp yapılmayacağını sorgulamayanların, öğrencilerini eğittiği gibi velilerini  eğitmeyenlerin şiddeti dil, bağırmayı güç, diyaloğu acizlik sananların. Suç hepimizin. Şimdi de kalkmış sokaklar tinercilerle, kapkaççılarla, güvenilmez esnaflarla, dolandırıcılarla, işsiz güçsüz gençlerle doldu diyoruz.

Sınavsız eğitim hepimizin hayali. Çocuklar, öğrenmeyi sınıf geçmek için değil, gerçekten istedikleri için gerçekleştirdikleri zaman, eğitim asıl işlevini yapmış olacak.  Dershaneleri kapatmak çözüm mü? Dershaneleri ortaya çıkaran etmenleri ortadan kaldırmadıktan sonra, dershane, etüt merkezi olur, ders odası olur yoluna devam eder. Biz de arkasından bakar dururuz.