Son günlerde bütün dünyanın gözü ABD üzerindeydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni başkan Trump’la görüşmesi bu ilginin odağını oluşturuyordu. İlginin odağındaki ülkeyi daha iyi tanıyabilmek ve ona göre duruşumuzu belirleyebilmek için yakından bakmamız gerekiyor.

Detaylı bir gözlem yaptığımızda karşımıza hangi ABD, sorusu çıkıyor. Buna göre sıralayalım:

1-      Müslüman Türkiye’nin dünyadaki en sinsi düşmanı İngiltere’nin güdümündeki vahşi Amerika. Güdülen ABD

2-      Amerika halkının yönettiği Amerika. Doğal ABD

3-      İslam düşmanı Siyonist Yahudilerin ve sermaye guruplarının tahakkümündeki mahkûm Amerika. Köle ABD

Biz, saydığımız bu türlerden en fazla İngiliz lobisinin etkin olduğu bir Amerika’yla, yani “Güdülen ABD” ile karşı karşıyayız. Rahatlıkla ifade edebiliriz ki ABD ile yaşadığımız her türlü sorunun arka planında bir İngiliz parmağı vardır. Bu bakımdan coğrafyamız dünyanın en sorunlu, kanlı bölgesidir. Çıbanın başı İsrail, bir Made in England damgası taşımakta ve Güdümlü ABD desteğiyle mevcudiyetini korumaktadır.

ABD’deki Siyonist Yahudi lobileriyle İngiliz lobilerinin pazar savaşları, Ortadoğu’yu yaşanılmaz hale getirirken bu iki  lobinin bölgede ihdas ettikleri terörist gurupları desteklemeleri, kendi içlerinde neredeyse yasal bir hale geldi.
Rusya’nın etkisinin Suriye’de kırılmasına yönelik olarak kurulan ve yönetilen DEAŞ Amerika ve İngiltere’nin Suriye’ye girmesi için alan açtı.

Rusya’nın şaşkınlığı hala devam ederken, Suriye’ye müdahale etmek için Rusya’nın etkisinden çekinen Avrupa ve Amerika, Deaş sayesinde elini kolunu sallayarak müdahil oldu. Bu anlamda terör örgütü DEAŞ çok kullanışlı bir yapı. Bir başka terör örgütü FETÖ bile bu bahaneyle yani Türkiye’nin DEAŞ’e destek verdiği iddiasına binaen NATO’nun Türkiye’ye müdahalesini talep edebiliyor.

DEAŞ’ı Suriye’den temizlemek gibi bir tasa taşımayan Amerika, bölgedeki varlığını bir bakıma bu örgüte borçlu.
Amerika, nasıl Afganistan’ı işgal ederken Bin Ladin bahanesini kullandıysa Suriye ve Irak işgalinde de DEAŞ’ı kullandı.

ABD ve İngiltere’nin topraklarının dışına taşmış bu ahlaksız savaşta, PYD’nin rol model Amerikan uyduluğu ve Amerika’nın çıkarlarını korumaya yönelik politikasının neticesinde Kürt geçlerinin heba edilmesi hangi akla uygun, siz düşünün.

Suriyeli Kürtlere bir dirhem et için bir çuval kemiği çiğnettirmeye çalışılması ancak Salih Müslim gibi bir satılık hain önderliğinde olabilirdi. Ne diyelim kılavuzu Karga olanın burnu pislikten kurtulamazmış.

Türkiye ABD’ye savaş ilan edecek değil elbette ancak burnunun dibinde kendi varlığını tehdit eden hainliğe de göz yummasını kimse beklemesin. Gerekirse Coniler de vurulacak. Son Erdoğan-Trump görüşmesinde müttefiklerimiz bunu anlamış olsalar gerek. Önce Rusya’da ve akabinde Çin’de gerçekleşen ikili temaslarda Putin cenaplarının açıklamalarını pekâlâ böyle yorumlayabiliriz.

Bu yazdıklarımızı bir öngörü değil de tehdit diye algılamak ne dediğimizi anlamamaktır. Batılı müttefiklerimiz ya akıllarını başlarına alacaklar ya da askerlerinin tabutlarını taşıyacaklar. Cumhuriyet tarihimiz boyunca hiç bu kadar kararlı olmamıştık. Batılılarla durumumuzu bir cümleyle özetleyelim: Sözde ittifakız ancak işte ihtilaflarımız devam ediyor.

Artık, Türkiye başka ülkelerin iç işlerine karışmaz anlayışı tarih olmuştur. Tehdit gördüğümüz her yere müdahil olacağız/oluyoruz.