Konuşuyorsun, anlatıyorsun, sandık numaralarını sayarak yapılan oy kaydırmalarını tek tek izah ediyorsun. Bununla kalmıyor sandık başkanı olarak kamu görevlileri dışında atama yapılmasına ilişkin rezaleti, zihinsel engellilere, ölülere, kısıtlı ve hükümlülere oy kullandırılmasını, geçersiz oyları, oyların yüzde 10’una karşılık gelen sandıkların yeniden sayımında bile farkın Binali Yıldırım lehine 16 bin azalmasını…
Dinliyor, dinliyor ve yeniden aynı ezberi tekrar ediyor:
“Adam kazanmış ama yaa, durup dururken seçimi yenilemeye ne gerek var”
CHP’lilerdeki ruh hâli böyle.
Tam 25 yıl sonra İstanbul’u kazanmanın eşiğine gelmişler, bu da elden kuş olup uçuverecek. Korkuları bu. Her türlü yolsuzluğa ve sahtekârlığa, yasa dışılığa razılar. Yeter ki Ekrem İmamoğlu kaybetmesin.
Ahlak, mantık, moral değerler; hepsi devre dışı. Başkanlığın İmamoğlu’na teslim edilmesi konusu fikri sabit hâlinde. Tedavisi zor bir vaka.
Bu yüzden CHP’li dostuma söylemek zorunda kaldım:
“O vakit evine hırsız girdiğinde de polise gitme”
Şaşkın, baktı. Gitme, ne gerek var ki? Adam evini soymuş ama sonuçta çaldıkları onun olmuş. Geri alıp da ne yapacaksın?
Ekrem İmamoğlu bile en azından kabul ediyor hırsızlığı ve “Bilgisayarın başındaki insanların hataları” diyor. Tabii o da açıklamıyor “Bilgisayar başındaki arkadaşlar”ın neden hep kendisine çalıştığını.
Geçelim.
 
Kampanyadaki Binali Yıldırım portresi ve gözlemlerim
 
Ağırkanlı görünüyor ama sempatikliği ve cana yakınlığıyla bunu kapatıyor.
Sanki iş yaparken yavaştan alırmış gibi bir izlenim veriyor ama öyle zeki ki meseleyi ta kalbinden kavrayıp en kestirme çözüme ulaştırabilecek noktayı buluyor. Zaten bakanlığı döneminde bunu kanıtladı.
Hazırcevap ve sorulara karşı sinirlenmiyor. Eğer kötü niyetli sorular varsa bunu espriyle karşılıyor.
Halkı dinlerken gördüğüm yüz sahici. Geçiştirip baştan savmıyor, tersine detayına kadar anlatılanı öğreniyor.
Karşısındakini kendi gibi sanan temiz bir kalbi var ama aldatılmak dâhil buradan doğabilecek zafiyeti aklıyla kapatabiliyor.
Kısaca Binali Yıldırım diğer aday Ekrem İmamoğlu’nun ortaya koyduğu olumsuz performansın aksine yükselen bir grafikle başarıya doğru koşuyor.
 
“Yunan değil Türk’üm” demek bu kadar mı zor?
 
Hikâyeyi biliyorsunuz.
Ekrem İmamoğlu bir Yunan gazetesine röportaj vermiş, onlar da “Konstantinopolis belediyesinin başına bir Yunanlı geçti” diye manşet atmışlardı.
Esenler Belediye Başkanı Tevfik Göksu da “Niye açıklama yapıp yalanlamıyorsun” diye sordu.
O açıklamayı yapmak yerine Tevfik Göksu’nun Trabzonlular hakkında Yunan iması yaptığı iftirasını atıyor. Ahmet Hakan itiraz ediyor “Seksen kere izledim, öyle bir laf yok” diye ama bu sefer de “Kaş göz işareti yaptı” yalanıyla devam ediyor.
Yine de bu hercümerç içinde lafa tur attırmaktan vazgeçip bir açıklama yapmıyor.
Özetle, “Ben Yunan değil Türk’üm. Böyle bir başlığı şiddetle protesto ediyorum” demek çok mu zor?
Kaldı ki Laz ya da Rum kökenli de olabilirsin. Bunun hiçbir önemi yok. Türkiye’de insanlar 20 yıl öncesine kadar “Kürt’üm, Laz’ım, Çerkes’im” dediği için yargılanıyordu. Bugün TRT Kurdî televizyonu 24 saat Kürtçe yayın yapıyor. Köy adları değiştirildi Türkiye’de. Okullarda Kürtçe, Lazca ve Çerkesçe seçmeli dil eğitimi verilmekte.
Ama sen faşist Yunan gazetelerinin fitnesine cevap vermiyorsan, Kıbrıs’a gidip bir takım “Temaslar”da bulunup altını Rum kesiminin doldurduğu sahte “barış” kavramlarını ağzına sakız ediyorsan şüpheye düşeriz Ekrem Bey. Niyetini sorgularız.
Kusura bakma ama bu hâl ve gidiş hiç iyi değil.
 
“Yalandan kim ölmüş” ekolü
 
Artık siyasette böyle bir ekol var.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun yalanlarına alıştık. Fındık fıstık yer gibi söylüyor.
Ekrem İmamoğlu sanki daha dürüst ve tutarlı bir dil kullanır diye umut ediyordum aslında.
Fakat bakıyorsun hiç aşağı kalır yanı yok.
-Siz de en azından “Sayın kardeşim oyların tamamını” diye bir tavır koyabilirdiniz Ekrem Bey.
-Ben koydum tavır.
-Ben hatırlamıyorum.
Ahmet Hakan hatırlamamakta haklı, çünkü yok. Tersine eline hesap makinesi alıp oyların altı ayda ancak sayılabileceğini “hesaplayarak” yeniden sayıma itiraz eden, dahası “Oylar yeniden sayılırsa, beyinler bulanır, gözler buna inanmaz, dünya buna karşı çıkar” diyen ta kendisi.
Önce Selahattin Demirtaş’la ilgisinin bulunmadığını söyleyip, ardından “Kendisiyle tanıştım, çok beğeniyorum, onun birleştirici siyaset diline Türkiye’nin ihtiyacı var” diyen de o.
CHP’liler yalanı seviyor anlaşılan.