'Dönemeç'ten Günümüze...

Abone Ol

DÖNEMEÇTE İNSAN OLMAK

Değerli dostlarım ve yazılarımı okuma lütfunda bulunan güzel insanlar, bugünlerde Anadolu Mektebi Yazar Okumaları kapsamında yakın tarihimizin değerli yazarlarından Tarık Buğra’nın eserlerini okuyorum. Fırsat buldukça bu eserlerle ilgili kısa değerlendirmeler de yapmaya çalışacağım. Ama kendi bakış açımla ve okuyucu merakını gidermeyecek şekilde… Lütfen sadece benim yazdıklarıma göre değerlendirmeyin yazarı ve eseri. Bunlar sadece benim hissiyatım. İyi okumalar, hem bu yazı hem Tarık Buğra hem de tüm okumalarınız için.

Yazarın Edebi Yönü Hakkında:

Tarık Buğra yakın tarihimizi, romanlarında ele aldığı sıradan Anadolu insanının bakış açısıyla, çok doğal bir şekilde işlemiştir. Diyebilirim ki, yakın tarih siyasi hayatımızı işleyen romanları ile ünlü yazarlar Yakup Kadri ve Kemal Tahir’den çok daha gerçekçi ve halkçı bir geleneği temsil ediyor Tarık Buğra.

Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyetin kuruluşunu işleyen romancılarımızdandır. Ancak ulusalcı, modernist, batıcı yazarlardan farklı bir özelliği var. Buğra, yaşanan bu süreci İslami, muhafazakâr, yerli referansların ve bu konuda duyarlılığı olan insanların gözleriyle de ele almaktadır.

Yeni devletin, en çok merkezi sarsan, kuruluş aşamasındaki gelişmeleri büyük bir ustalıkla taşraya taşımıştır. Romanlarında olayları, herhangi bir taşra kasabasında yaşayan insanların hayata, dünyaya, olaylara yaklaşımları ile ele almıştır. Taşrada insanlar, sahici hayatları, gerçek çatışma ve gerilimleri ile sade ve iddiasızdırlar.

Bu yönüyle Tarık Buğra romanlarında modern ile geleneğin çatışması, bizim insanımızın muhayyilesini yansıtan en belirgin özellikleri de taşımaktadır. Yeni kurulan Devletin kuruluş, kurumsallaşma sürecindeki çatışmaları, sancıları, sahici insanların hayatlarına ustaca yerleştirilen diyaloglarla verilmiştir

Dönemeçte:

Dönemeçte isimli eserinde yazarımız, Türkiye Cumhuriyeti'nin tek partili hayattan çok partili hayata geçiş aşamasını bir Anadolu kasabasında yaşayan çeşitli kademe ve sosyal tabakadaki insanların yaşantılarının arasına serpiştirerek ustaca işlenmiş.

Diğer romanlarında olduğu gibi burada da Anadolu insanının kendine özgü dünyasına giriyor. 1950'li yılları işleyen bu roman, yazarın daha önceki romanlarında ele alınan ve önceki dönemleri işleyen romanlarına göre mağduriyet ve temel insani sorunları pek gündeme getirmez.

Çok partili hayatın da etkisiyle çoğulculuk, bireysel çıkarlar, karlılık, kazanç ve hırs ile iç içe sarmalanmış portreler işleniyor. Bir yandan ülkeyi ve tüm milleti ilgilendiren sosyal ve siyasal olaylar büyük bir ciddiyetle ele alınırken, öte yandan halkı yok sayanların inadına, halkın gözüyle siyasiler, üst düzey yöneticiler ve bunların farklı boyutları yine kahramanların diyalogları arasına ustaca serpiştirerek veriliyor

Romanın ana kahramanları İstanbul'da eğitim görmüş ama kasabada çalışan Doktor Şerif, özel muayenehanesi olan Operatör Cevdet Bey ve kızı Handan Hanım, şehir kulübüne pek takılmayan Eczacı Celal Bey, Savcı Yardımcısı Orhan, Fakir Halit, kasabalılar, köylüler ve sürekli şekil kulübüne takılanlar…

Olaylar, üniversite yıllarında tanıştığı Handan ile olan derin gönül bağı olan Şerif, sonradan kasabaya gelip Handan'a âşık olan savcı yardımcısı Orhan, kumar oynaya oynaya batan Handan’ın babası Cevdet Bey ve Eczacı Celal etrafında şekillenmektedir.

Cevdet Bey’den alacağını kullanarak Handan ile evlenme planları Kur'an Celali bekleyen hazin son, okuyucuyu oldukça şaşırtabilir. Hiç beklenmedik bir anda zehirlenerek ölen veya öldürülen Celal, aslında Handan'a âşık olan Şükrü ve Orhan ile Handan’dan büyük bir intikam almıştır.

Handan, babasının borçlarını silmek ve maddi rahatlığa kavuşmak için Celal’in evlilik teklifi kabul eder. Zaten derin bir boşluk içindedir. Babası da kızının kararlılığını görünce bu evlilik kararını onaylar. Ne var ki Orhan’ın ısrarı sonucu Handan ile aralarında başlayan aşk, gidişatı değiştirir.

Handan bir gün Celal’e giderek durumu anlatır ve nişanı atması için onu ikna etmeye çalışırken Celal zehirlenir ve ölür.  

Orhan ile evlenen Handan bir türlü mutluluğu yakalayamaz ve kasabadan tayini çıkan eşiyle birlikte de gitmez. Birkaç ay sonra da intihar eder.

Doktor Şerif ise hiç istemediği ve kendisine işkence gibi gelen Ankara'nın çetrefilli siyasi hayatı içerisinde sürüklenip durmaktadır. Orhan ise…

Roman,  olayların akışından hiç beklenmeyen bir şekilde, Şerif’in deyişiyle Celal’in acı intikamı ile bitiyor.

Ana olayın dışında çok sayıda küçük olaylar da romanda ele alınmaktadır. Toplumun siyasal, sosyal birçok yönünü, o dönemki düşünceleri, insanların hayata bakışının değişimini anlatan ufak tefek olaylar renk katar kitaba.

Önceleri çok fakir iken sonradan ürünlerinin ve topraklarının değerlenmesi ile zengin olan köylülerin şehir hayatına akın etmeleri, şehir hayatında pahalılığı arttırmaları, şehrin eski müdavimlerinin köylüler karşısında ezilmesi de işlenmektedir.

Doktor Şerif’in hayıtını etkileyen, romanın temel kavramların kahramanlarından biri oğlan fakir Halit zenginliğiyle nam salmış bir tüccardır. Muhafazakâr düşünceleri ile ön plana çıkan ve Doktor Şerif'le farklı yaşantılara sahip olsa da çok iyi dost olan fakir Halit, köylülere her konuda yardımcı da olmaktadır. Fakir Halit’in gözüyle de ani bir anlamda, milli ve muhafazakâr insanların gözüyle de sosyal ve siyasal değişim işlenmekte, özetlemektedir.

Toplumu yönlendiren, siyasal hayatta etkili olan Karcı Yusuf gibi uyanık tipler de olay örgüsü içerisinde kendisine yer bulmaktadır.

Özetle; 1950'li yılların tek partili hayattan çok partili hayata geçişin getirmiş olduğu sosyal ve siyasal değişimleri, Anadolu'nun bir kasabasından, sıradan insanların gözüyle çok güzel bir şekilde isteyen işleyen Tarık Buğra'nın “Dönemeçte” isimli romanı, kendine has dili ve samimi anlatımıyla okunmaya değer