Önce Sadakat

Abone Ol

Öğrencilerin Kaçışında Vebal Kimin?

Zaman zaman Marmara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi’nden 1992 yılında mezun olan arkadaşlarla bir araya geliyoruz. MÜİF 92 mezunları adlı bir grubumuz var. Grubu çekip-çeviren Değerli meslektaşım Mahmut Aytekin Bey. Son toplantımızı grubumuzun hamiyetli üyesi Kamil Çakır beyin ev sahipliğinde Eyüp’te bulunan Dil ve Edebiyat Derneği merkezinde yaptık. Şimdiye kadar akdettiğimiz içtimalarımız daha ziyade gündemsiz sohbet havasında geçerken bu sefer eğitim sorunlarının müzakere edildiği gündemli bir buluşma halinde geçti. İyi de oldu. Karşılıklı görüş teatisi hepimize iyi geldi. Memnun ve mesrur olarak ayrıldık buluşmadan.

Beyin fırtınası yaparken iki şey dikkatimi çekti, onları siz değerli okuyucularımla paylaşmak isterim.

Buluşmada bir arkadaş konuşması esnasında imam hatip liselerinde mevcudiyetinden haberdar olmadığımız bir sıkıntıdan söz etti. Bilmem, siz ne düşünürsünüz?

Vakıa şu: Bildiğiniz gibi imam hatip liselerinin bazıları proje merkezli okullar olarak kabul edildi. İmam hatiplerde ana gövde meslek dersleri diye tabir edilen din öğretimi yapılan derslerdedir. Meslek derslerini okutan hocalar doğal olarak diğer ders hocalarına göre bir adım daha önde imam hatiplidir. Anlatıldığına göre meslek dersleri öğretmenleri proje okullarda kendilerinin daha az önemsendiğini ifade ederek bundan rahatsızlık duyduklarını belirtiyorlarmış. Şimdilik konuyu ilgililere duyurmakla yetiniyorum.

***

İmam Hatip Liselerinde, dışarıdan bakıldığında pek fark edilmeyen diğer bir sıkıcı gelişme de öğrencilerin diğer okullara yönelmesi.

Artık herkes biliyor ki bu günkü imam hatipler çok farklı. Mahrumiyetler dönemi geçti.

Şimdi imam hatipliler mükemmel binalarda tedrisat yapabiliyorlar. Bir liseli hangi haklara sahipse imam hatipliler de o haklara sahip. Hatta fazlası var noksanları yok. Bu mükemmeliyete halkımız da teveccühle cevap veriyor. O kadar ki arz talebi karşılamakta yetersiz kalıyor.

Ancak, bu mest edici görüntü yakından bakıldığında da aynı manzarayı vermiyor. Bir serap misali yanıltıcı olabiliyor.

Teveccüh fevkalade dedik ya, imam hatip liselerine imam hatip ortaokulları (İHO) kadar belki de daha fazla normal ortaokullardan da öğrenci geliyor.

İmam Hatip Lisesi 9. Sınıfa kayıt yaptıran bir normal ortaokul mezunu çocuğumuz bir de bakıyor ki meslek dersleri onun seviyesine hitap etmiyor. Meslek derslerinin kitaplarını hazırlayanlar ve imam hatip liselerinde meslek derslerini okutan hocalar işlerini imam hatip ortaokulu mezunlarına göre yapıyorlar. Bunu fark eden normal bir ortaokuldan gelmiş öğrenci isteyerek geldiği okuldan içi burkula burkula naklini alarak başka liselere gidiyor.

Çocuk haklı Sayın Hocam!

Hiç, dört yıl imam hatip ortaokulunda din öğretimi görmüş bir öğrenciyle, normal bir ortaokuldan gelmiş bir öğrenci bir olur mu? Hangi akılla, imam hatip ortaokulundan gelmiş bir öğrenci ile normal ortaokuldan gelmiş bir öğrencinin önüne aynı ders kitabı konuyor ve aynı seviyede ders yapılıyor? Var mı mantıklı bir izahı?

Molla kafası işte deyip geçmeyelim.

Bu sorumsuzluğun vebali büyüktür.

Hiç kimsenin bu milleti bu aziz İslam dininden soğutmaya hakkı yoktur.

Mesele ciddidir ve mutlaka bir çözüm bulunmazsa imam hatiplerden ayrılan çocuklarımızın hesabı yarın bizden sorulur.

***

Meseleye çözüm sadedinde şöyle bir öneri getirebilirim:

İmam hatip liselerine gelen imam hatip ortaokulu mezunu olmayan öğrenciler için ilave bir yıl hazırlık sınıfı oluşturulabileceği gibi her iki tip öğrenciye de hitap edici ders kitapları hazırlanabilir.

***

Önce Sadakat

Öyle görülüyor ki Milli Eğitim Bakanlığı, bundan böyle öğretmen alımlarında “mülakat” yöntemini kullanacak. Malum, en son gerçekleşen öğretmen alımlarında da bu yöntem kullanılmıştı.

Kimilerine göre bakanlığın öğretmen istihdamında mülakat yöntemini kullanması çeşitli sıkıntılara sebebiyet verdiği için şikâyetlere konu oluyor. Bu günlerde gündemi en çok bu konu meşgul ediyor.

Devlet kadrolarına eleman almada bir yöntem olan “mülakat” niçin bu kadar şekvaya konu oluyor acaba diye baktığımızda mülakat uygulanan adaylara haksızlık yapıldığı iddiası ile karşılaşıyoruz.

Gerçekten bu böylemi? Yani mülakata alınan öğretmen adaylarının hakkı gasp ediliyor mu?

Bir başka ifadeyle Devlet adına onun programını icra edenler karşılarına çıkan herkese haksızlık mı yapıyorlar?

Elbette, hayır.

Ancak, mülakata alınan kimi adaylar puanlarının açıklanmasından sonra kendilerine haksızlık yapıldığını iddia ediyorlar.

Olabilir mi?

Olabilir.

Peki,  bu durumda haksızlık olmaması, herkesin mülakatta hak ettiği puanı alabilmesi için ne yapmak gerekiyor?

Mülakatta hakkın zayi olması dünyanın sonu değil. Çözümü var tabi ki.

Çözüm, mülakat kayıtlarının kayıt altına alınmasıdır.

Öğretmen adayına uygulanan mülakat şikâyete konu olduğunda oluşturulacak hakem heyeti nezdinde görüşme kayıtları yeniden gözden geçirilir ve mülakatı icra eden komisyon üyelerine sebebi sorulur. Komisyon üyelerinden alınan cevaplara göre hakem heyeti aynı puanı ya da daha düşük veya yüksek puanı adaya takdir ederek problemi çözmüş olur. Böylece kamuoyunu boş yere günlerce meşgul etmenin, kendilerine “atanamayan öğretmen” payesi vererek Milli Eğitim Bakanı’nı dahi istifaya davet etmenin hafifliğinden kurtulmuş olunur.

Türkiye çetin günlerden geçiyor. Bu günlerde uygulanacak toplumsal faaliyetler Devlet düşmanlarının istismar edebileceği küskün ve kırgın zeminler oluşturmamalı. Ne yazık ki bu ülkede Devlet icraatlarından bazı kesimler rahatsız olsun da biz de onları istismar ederek Devlet aleyhinde kullanalım diye ciddi ciddi beklenti içinde olan hainler var. Su uyuyor ama düşman teyakkuzda.

Liyakat mi, sadakat mi ikileminden kurtulmak için yakın zamanda yaşadığımız meşum hadiseleri göz önüne alarak ben tercihimi “sadakat” tan yana kullanıyorum.

Mülakatlar esnasında bazı öğretmen adayı kardeşlerimize kimi haksızlıkların yapılmış olabileceğini kabul ederek müsaadenizle bir soru sormak istiyorum:

Eğer adayları mülakata almazsanız o adayın devlete sadakatini hangi yöntemle ölçeceksiniz?