Ne zaman 24 Kasım Öğretmenler Günü gelip çatsa, bizim gibilerin aklına şehit öğretmenler gelir önce… Terör örgütü, bir bölgede darbe yiyince, karargâh misilleme istiyordu… Silahsız öğretmeni vurmak, en kolay, en risksiz, en alçakça misilleme yöntemiydi…

Şemdin Sakık, mektuplarında, öğretmenlerin katledilmesinin örgüt için ideolojik kılıfı olduğunu anlatıyordu… Sakık'a göre terör örgütünün öğretmen öldürülmesini meşrulaştıracak gerekçesi şuydu: "Örgütte şöhret yapmak, öne çıkmak, kanlı sicile katkıda bulunmak ve 'eylemi kayıpsız atlatmak' çok cazipti… Ayrıca onlar 'faşist T.C.'nin asimilasyonla görevli memurları'ydı…"

HDP'nin seleflerinden hiç ses çıkmamıştı bu masum katliamlara… Bugün o çizgiyi sözde 'demokrasi' gerekçesiyle normalleştirmeye çalışanlar, her öğretmen katledildiğinde neden sessiz kaldıkları sorusunu sormadılar, HDP'nin seleflerine, BDP'ye, HADEP'e vs…

Peki bugün HDP'de bu kanlı tarih karşısındaki sessizliğe karşı bir pişmanlık duygusu, bir eleştiri, farklı bir gelecek iması var mı? Kesinlikle yok ama HDP'den bir 'Türkiye partisi' çıkarmaya çalışan İstanbul'un tuzu kuru angut radikallerine gel de bunu anlat…

***

Mustafa Önsel Ağabey yazmıştı, bu sütuna da taşımıştım… Arkadaşı olan dönemin Bismil İlçe Jandarma Komutanı anlatıyor o anı: "Masadaki ekmek ve yoğurtla, piknik tüpünün üstündeki kızartılmamış bibere takıldım. Öylece duruyorlardı. Akşam yemeklerini bile yiyememişlerdi. İçim acıdı birader. Ben bile gözyaşlarıma hâkim olamadım. Bunca olay gördüm, bundan etkilendiğim kadar hiçbirinden etkilenmedim…"

Bir baba ve kızın ölmeden önce hazırladıkları son yemekti o… 21 yaşında henüz 25 günlük öğretmenken Diyarbakır'ın Bismil ilçesi Çavuşlu köyünde katledilen Tekirdağlı Neşe Alten ve babasının yemeği… Geçen ay Neşe'nin ölüm yıldönümüydü… Kadere bakın ki, kızının şehit düştüğü günden beri hayat görmeyen anne de geçen ay aynı gün vefat etti…

Diyarbakır Hantepe'de diğer meslektaşlarının içinden 'seçilerek' alınıp katledilen öğretmenler 'ideolojik tercih'in sonucuydu…

Midyat Bağözü köyüne yeni tayin olan Muhammet Yıldız, öğrencilerin gözü önünde sınıftan çıkarılıp, ağaca asılarak şehit edilmişti…

Yüzlerce acı hikâye var öğretmenlerimizle ilgili… Bismil Babahaki'de küçük kızları Mahinur'un gözleri önünde şehit edilen öğretmenler Ayşe ve Numan Konakçı gibi…

Van'dan İstanbul'a giderken otobüsü durdurulan ve 26 yaşında katledilen Hayati Kapukaya ve 2 aylıkken yetim kalan kızı Betül gibi…

Ergani'de babası Murat Sarı ve öğretmen annesi Aynur Sarı'yla birlikte katledilen bebek Uğur gibi…

Stalinist yöntemi benimsemiş, düşmanlığın bile namusu olabileceğinden nasipsiz bir cinayet şebekesi tarafından şehit edildi, o öğretmenler…

***

Aynı cümlelerle bitirelim: Kimisi babalarının kıyamayıp, kendilerine eşlik ettikleri kızlarıydı… Kimisi kocasını yalnız bırakmak istemeyip, dengi toplayarak, beşikteki çocuklarıyla bilmedikleri topraklara, 'kader'e koşan eşlerdi… Çoğu fakir ailelerden gelmeydi, görev bölgelerini seçecek lüksleri olamazdı…

Nereden bileceklerdi, memleketin doğusuna doğru istikbale koştuklarını zannederken aslında namluya sürülmüş kurşunlara koştuklarını?

O öğretmenler açılmayan kapıları açtılar, girilmeyen okullara girdiler, dalgalanmayan bayrağı dalgalandırdılar… Masum ve savunmasızdı hepsi… Öldürülmeleri bir kelebeği öldürmek kadar kolaydı… Terörizmin 'sıcak kan' ihtiyacı depreştikçe, babalarıyla, eşleriyle, yavrularıyla birlikte katledildiler…

Rahmet olsun Neşe'ye, Aybüke'ye, Necmettin'e ve diğerlerine… Dileriz 24 Kasımlar 'vefanın yıldönümü' olur…

Servet AVCI