Mehmet Akif İnan’ın ifadesiyle, “Biz Tanzimat’tan beridir, iflah edilmemek için başına örülmedik çorap bırakılmayan bir düşünce nizamının çocuklarıyız. Tamamen erimememiz, tükenmememiz, Allah’ın bir lütfudur ve bu lütfa bağlı olarak bir avuç inanç kahramanının destani direnişindendir.” Bu direniş destanını yazanlar, medeniyet bağlarımızı kopmaz bir biçimde güçlendiren, dünyada olup biteni İslami bir perspektiften anlama, kavrama ve yorumlama becerisi kazandıran Akif İnan’ın “inanç kahramanı” diye nitelendirdiği mükafatını yalnızca Allah’tan bekleyen “vakıf insanı” hâline gelmiş muazzam dava adamlarımızdır.

Mithat Ağabey, Antalya İmam Hatip Lisesi’nde başlayan anlam yolculuğunda, 80 öncesi yılların karanlık döneminde hangi amaca yöneldiği belli olmayan kaotik sokak hareketlerinin zirve yaptığı bir zamanda, aktüaliteye yenik düşmeyen, toplumu esir almış, fıtrata yabancı ideolojik fikir ve eylemlerden gençliği uzak tutmak için çabalayan, bir teenni içinde, sebat ve güvenle geleceğin kadrolarını yetiştiren soylu bir mücadelenin adreslerinden biri olan Milli Türk Talebe Birliği’nin (MTTB) gençlik karargâhında bulur kendini. Daha sonra Milli Gençlik Vakfı ve İlim Yayma Cemiyeti’nin çalışmalarında da hep öne çıkanlarımızdan olur. Sorumluluk bilinci ile hareket ederek dolu dolu yaşar. O, insana tesir eden, yön veren kuruluş ve platformlarda elini taşın altına koymayı, insanlarla ‘Gönül- Kur’mayı hem insani hem de İslami bir sorumluluk olarak görür.

Kendisi yetim büyümüştür. Yetimin hâlinden yine en iyi bir yetim anlardı. Bunun için İHH İnsani Yardım Vakfı’nın Gaziantep Şubesi’nin çalışmalarına eşi Ayşe Sevin ile birlikte öncülük edenlerden biri yine Mithat Ağabey olur. Bu vesile ile zalimin zulmünden kaçarak ülkemize sığınan muhacire ensar, yetime hami olur.

Çeçen kardeşlerini de yalnız bırakmaz. Çeçenistan direnişine omuz vermek için kermesler tertipleyip yardım kampanyalarını organize eder, ajanda ve dergi satışı yaparak elde edilen gelirlerle cephe gerisinden Çeçen kardeşlerimiz için can suyu olur. Mithat Ağabey’in iç dünyasında Çeçen davasının öyle özel bir yeri vardır ki oğluna büyük direnişçi, mücahit Şeyh Şamil’in ismini verir. Çeçen davasının şehitleri Aslan Mashadov, Şamil Basayev, Bilal Eba Müslim, İbn El Hattab ve Çeçenistan İçkerya Cumhuriyeti Türkiye Fahri Konsolosu Medet Ünlü başta olmak üzere Çeçenistan şehitleri ve mazlum Kafkas halklarını dost edinir. Halim bir kişiliğe sahip olan Mithat Ağabey, Kur’an’da anlatılan, Allah’a halil (dost) olana dost olma şiarı ile yaşar. Bu konuda ölçüsü net, duruşu kâvidir. Moskof zulmünden dolayı vatanlarını bırakıp ülkemize hicret etmek zorunda kalan Kafkasyalı kardeşlerimizin oluşturduğu sivil oluşumların içinde yer almayı insani ve İslami bir sorumluluk olarak görür.

Dava sahibi olmak, bir ideal sahibi olmaktır. Ancak ideal sahibi olanlar hakikatin peşinde koşarlar. İmamlık gibi yüce bir görevi yürütürken daha taze dimağlara dokunmak için 12 Eylül askeri darbesinden sonra öğretmenliğe başlar, burada da yine istikameti bellidir. 1975 yılında Zeki Soyak Hoca’nın öncülüğünde kurulan Mefkûreci Öğretmenler Derneği 1980 darbesiyle kapatılmış. Mefkûreci Öğretmenler Derneği mensupları, daha sonraki dönemde Eğitim-Bir’in ana gövdesini oluşturan “önce ahlak ve maneviyat”ı esas alan Öğretmenler Vakfı’nı kurmuştur. 1989 yılında kurulan Öğretmenler Vakfı’nda aktif görev alır. 1992 yılında Eğitim-Bir’in kurulmasıyla sendikamızın Gaziantep teşkilatında da yeni vazifeler üstlenir. 1997 yılından itibaren Şube Yönetim Kurulu Üyesi ve iki ayrı dönem (1999-2003 ve 2010-2015) Şube Başkanı olarak görev yapar.

Mithat Ağabey, Şubat 2015’te yapılan Eğitim-Bir-Sen’in 5. Olağan Genel Kurulu ile Genel Başkan Yardımcısı olarak Ankara’ya gelir. Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Yardımcısı olarak birçok önemli sendikal çalışmaya imza atmakla birlikte, bir “vakıf insanı” olan Mithat Ağabey, Mehmet Akif İnan Vakfı’nın kuruluşunda en fazla cehd eden ve en fazla fedakârlık yapan kişi olur. Hem mütevelli heyeti üyeliği hem de yönetim kurulu üyeliği yapar.

Mithat Ağabey ile 6 yıl birlikte çalıştık, uzun yolculuklarımız oldu. Harezm’den (Hive) Kızılkum Çölü üzerinden Buhara yolculuğumuza; Sahra’yı aşıp Fildişi ve Burkina Faso ziyaretlerimizden yurt içinde onlarca teşkilat ziyaretimize kadar birlikte yol arkadaşlığı yaptık ve çalıştık. Hep babacan, olgun ve tevekküllüydü. Mithat Ağabey, dostluğu, yoldaşlığı ve fedakârlığı ile hep bir adım önde olan muhkem bir yol arkadaşı, bir hakikat ehli, emin bir dava adamıydı.

İnsani erdemlerden diğerkâm oluşuna kadar ‘ağabeylik sanatı’nın temsilcisi bir gönül adamıydı. Hâliyle ve diliyle bulunduğu meclisin doğal ağabeyi idi. Atalarının geldiği Kafkas topraklarının mayasından mıdır bilinmez, kibirden azade bir gururun, vakarın ve mertliğin mücessem hâliydi. Koca yürekli, mütevazı, ilişkilerinde dünyevi menfaat gözetmeyen ve hak bildiği yola baş koymuş, bir ömür o istikametten kopmamış imanlı bir yürekti.

Mithat Ağabey, 26 Ekim’de hastaneye yatırıldı. 50 gün hastalıkla mücadele etti. Çok defa aramıza döner diye hep ümitlendik. Ancak her faninin mukadderatını ilan eden o haber, 16 Aralık günü sabaha doğru Mithat Ağabey ile ilgili olarak da camiamıza ulaşmış son yazısında da dediği gibi ‘hayat yıldırım hızıyla akıp’ gitmişti. Med-cezir dalgasının vurup da geri çekilmesi gibi sahilimize vuran bu haberle adeta ruhumuz çekilmiş ve cesedimiz rıhtıma bırakılmıştı. İnsanoğluna göre bütün ölümler vakitsizdir elbette. Bu vakitsiz ayrılığınla camiamız ağabeysiz, yüreklerimiz yetim kaldı can dostum, aziz ağabeyim, yol arkadaşım.

El hükmü lillah. Emir gelince söz bitiyor. Bizim için ne kadar vakitsiz olursa olsun, Rabbimiz için tam vaktinde, demir alma vaktinin geldiği o anda ‘…daha iyi bir âleme yolculuk…’ etmek üzere el sallayarak aramızdan ayrılan Mithat Ağabey; önde gidenlerimizden Erol Battal Ağabey’in ifade ettiği gibi ‘yüreğimize loğ taşı çökmüşçesine’ kalbimize büyük bir hüzün ve boşluk bırakıp gitti.

Gözyaşlarının sel olup aktığı, hatimlerle, dualarla Rabbimize uğurladığımız o gün, Mithat Ağabey’in iyi bir insan, muhlis bir mümin, mücahit bir dava adamı olduğuna şahitlik ettik. Zamanın ve mekânın da buna hüsnü şehadet edeceğine inanıyoruz.

Mekânı cennet, makamı âli ve cennette kavuşmak nasip olsun…

Ramazan ÇAKIRCI 

Eğitim Bir Sen Genel Başkan Yardımcısı