Bilindiği üzere Aralık ayında Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplanır ve sonraki yıl geçerli olacak asgari ücretin ne kadar olacağını tespit eder. İşçi, işveren ve devlet temsilcilerinden oluşan komisyonda hükümet ile işveren taraflarının teklifleri genelde toplantılarda açığa çıkar. İşçi temsilcilerinin ise Komisyon toplantılarından önce taleplerini açıklaması, kamuoyunu buna göre yönlendirmesi ve işveren ile hükümet üzerinde baskı oluşturması beklenir. 

Tam bu süreçte işçileri komisyonda temsil edecek olan Türk-İş Başkanı Atalay’dan öyle bir açıklama geldi ki içinde bulunduğumuz tablonun neden sürpriz olamayacağını, önümüzdeki süreçten neden işçilerin ümit var olamayacaklarını ayan beyan ortaya serdi. Mümeyyiz vasfı sarı sendikacılık olan Türk-İş’in başkanı şu açıklamada bulunuyor: “Yüksek enflasyonun sebep olduğu hayat pahalılığından beli bükülen milyonlarca vatandaş, merakla asgari ücrette ne kadar artış yapılacağını bekliyor. 7 bin 785 liranın altındaki bir rakamı kabul etmemiz sıfır, kırmızı çizgimiz. Bu miktarın üzerine çıkmamız lazım. Gıda da artış yüzde 138. Neyin ne olduğunu biz A’dan Z’ye biliyoruz. Bunlar göz önünde bulundurulmalı ve öyle bir rakam bize getirilmeli. İnsan odaklı bir çalışma olması lazım. Sendikalar, STK’lar, işverenler insan odaklı bir çalışma yapmak mecburiyetinde.” 

Türk-İş’in başkanı ya ne dediğini bilmiyor ya da hükümet ve işverenler adına çalışıyor. Mademki milyonlarca vatandaşın beli bükülmüş durumda, mademki gıda da artış yüzde 138, mademki neyin ne olduğunu A’dan Z’ye biliyorsunuz o halde açıkladığınız bu kırmızı çizgiyi nasıl izah edeceğiz? Bu mudur insan odaklı çalışma? Bu mudur belleri bükülmüş milyonlarca insanın hakkını korumak? Şu an ki açlık sınırında bir rakamı milyonlarca insanın hayatını doğrudan etkileyecek asgari ücret için daha pazarlığın başlangıcında önermek hangi akla, hangi mantığa, hangi vicdana sığar? Enflasyonun resmi rakamların en az iki katı olduğu bir yerde böyle bir açıklama, böyle bir talep olabilir mi?

Türkiye’nin hayati boyutlara ulaşan bir adil bölüşüm sorunu var.

Türkiye’de on milyonlarca insanın sistematik şekilde yoksullaştırılması problemi var.

Türkiye’de hükümet uyguladığı ekonomi-politikle eşitsizliği derinleştiriyor, toplumun geniş kesimlerini açlık sınırında bir yaşama mahkûm ediyor.

Bu sürecin önünde durması, daha adil ve eşitlikçi bir paylaşımın, daha insanca bir gelirin mücadelesini vermesi gereken yapılar temsil ettikleri kesimlerin aleyhine çalışıyor. Hükümetle, işverenlerle girdikleri ilişkinin girdabına kapılarak sömürüye, yoksullaştırmaya alan açıyorlar, bunu meşrulaştırıyorlar.

Toplumsal kesimler arasındaki eşitsizliği derinleştiren politikalar, bu politikalara alan açanlar meşrulaştırıcı söylemleri ne olursa olsun karşımızdadırlar. 

Adil ve özgür bir Türkiye’nin inşası adil bir paylaşımla mümkündür. 

Mücadelemiz bu yöndedir ve bunun içindir.

Yoksulluk kader değildir.

Şiarımız;

Türkiye’nin hiçbir ferdini kula kul etmemek,

Türkiye’nin hiçbir ferdini namerde muhtaç etmemektir.

Abdulbaki Değer

Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı