Serde eğitimcilik olunca eğitim konusuna değinmeden olur mu? Olmaz. O halde reformlara doymayan MEB’in eğitimin anayasası olarak nitelendirilen ve içinde Atatürk ve cumhuriyetin geçmediği, cihat kavramının öne çıkarıldığı, yeni müfredatının öncelik ve inceliklerini sütuna yatıralım.

Ama önce gerilere bakma zamanıdır.

Erkek öğrencileri etek giydirip oynattılar! Erkek öğrencileri etek giydirip oynattılar!

Atatürk döneminde köylerin yüzde 82’sinde okul vardı. İktidar köy okul oranını yüzde 24,1’e indirdi. Amaç nedir acep?

1931 yılında köy çocuklarında okullaşma oranı yüzde 55 iken, AKP döneminde bu oran 4.68’e düştü. Amaçlanan nedir acep?

50 yıl önce köylerde 36 bin 466 okul açıkken, 22 yılda köylerdeki açık okul sayısı 5 bin 578’e geriledi. Hedeflenen nedir acep?

Bu örneklerden sonra gelelim MEB’in Türkiye Yüzyılı Maarif Model’ine…

3 bin 500 sayfadan oluşan, yüzlerce öğretmen ve akademisyenin hazırladığı, erdem, değer, eylem kavramlarının esas alındığı, yetkin ve erdemli insan tanımının öne çıkarıldığı, milli ve manevi değerlere duyarlı olmanın, gelecek nesillere aktarmada sorumluluk üstlenmenin, ülkedeki turist, göçmen ve mültecilere konuksever davranmanın önemine dikkat çekildiği yeni müfredatta nedense!

Matematik tırpanlanmış, limit, türev, integral sınırlanmış, mantık devre dışı bırakılmış, çağdaş ve bilimsel eğitimin zerresi barındırılmamış, cumhuriyet ruhu unutulmuş, eğitimin tüm paydaşlarını içeren değerler yok sayılmış, çağdaş dünyayla rekabet edebilecek düzeyde bir kuşak yetiştirmeye gerek görülmemiş, bilimsel içerik tırpanlanmış, bilimsel konular seyreltilmiş…

Bu kadarla yetinilmemiş! Satın alınan ürünlerin inanca uygun olup olmadığına dikkat edilmesi gerektiğinin altı özenle ve özellikle çizilirken; Eğitimde olması gerekirken tarlada, inşaatta, fabrikada, sokakta çalışmak zorunda kalan, çalışma yaşı 10’un altına inen, haftada 60 saat mesai yapan, iş kazalarında hayatlarını kaybeden ve 2013-2024 döneminde çalışırken yaşamını yitiren 689 çocuk işçinin varlığı unutulmuş ve umursanmamış…

Yine; Sınıflara sokulan cehennem ateşi, tabut ve mezar gibi uygulamalara bakınca; anlamı ve gereği olmayan, kaygı, kuşku ve korkulara neden olan, kayıtsız koşulsuz biat kültürünü çağrıştıran ve çocuklarda artış gösteren ürkek, takıntılı ruh hali hiçbir yetkiliyi ilgilendirmemiş…

Ayrıca 759 bin çocuk işçimizin varlığı, okul sıraları yerine sanayide, tamirde, ağır koşullarda çalışmak zorunda kalmaları, bu oranın 5 çocuktan biri demek olduğu hiç önemsenmemiş…

MEB eğitim ve işsizlik haritamızın farkında mı?

TÜİK’in verilerine göre üniversite sayısında liderlik ettiğimiz Avrupa’nın aksine bizde diploma arttıkça işsizlik oranı artıyor. Genel işsizlik yüzde 10.4 iken, yükseköğretim mezunu işsizlerin oranı yüzde 11.3. Yani yüzbinlerce genç ya evinin duvarında asılı olan diplomasına bakıyor, ya da elinde diploması iş arıyor. Durum böyle iken gençlerin yüzde 60’ının yurtdışına yerleşme arzusu ve hayali eleştirilebilir mi?

TÜİK’e göre işsiz sayısı 3 milyon olsa da, 2023 yılında 8.8 milyon olan işsiz sayısı 1 yılda 9.6 milyonu buldu. Bu işsizler ordusunun 10 yılda 4 milyon artması demektir. 3 kadından birinin işsiz olması demektir, işgücüne katılımın yüzde 54 olması demektir. Diploma sayısı arttıkça, gençler diploma sahibi oldukça işsizlik oranı artıyor demektir. MEB’in yeni ajandasında bu konulara yer var mı?

208 üniversitede 185 bin akademisyen, örgün eğitimde okuyan 3 milyon 843 bin öğrenci varken! Bu arada yönetimin ilginç uygulamasıyla devlet üniversitelerine disiplini o alanda olmayan dekanlar atanıyorken, 38 hukuk fakültesinin 16’sına ziraatçı, iktisatçı, tıpçı, ilahiyatçı dekan atanmışken! MEB’in bu alanda daha farklı bir çalışması var mı?

Yükseköğretimdeki 7.5 milyon öğrencinin yüzde 51.7’sini kız öğrenciler oluştururken! Akademisyenlerin 84 bin 207’si kadın, 97 bin 2917’i erkek olunca oran kadınlarda yüzde 46.4’e ulaşmışken! Yönetim kademelerinde hala kadın akademisyenlerin azlığı konusunda MEB’in bir hazırlığı olacak mı?

Devrimlerin, ilkelerin, laikliğin unutulduğu, eğitim yerine maarif, bilinçli insan yerine uyumlu insan, soran, sorgulayan, düşünen, tartışan birey yerine sormayan sorgulamayan, biat eden insanı hedefleyen bu düzenlemeyi görünce gelecekleri çalınan gençler adına aileler, veliler, eğitimciler kitlesel olarak ve kararlı bir duruş sergileyerek bu müfredata hayır diyecek mi?

Ülkemizin gerçek gündemine bakınca gelinen nokta çok zor!

Verilere ve açıklamalara bakınca ortaya çıkan tablo iç açıcı olmaktan çok uzaktır! Bir yanda iş bulamayan gençler, diğer yanda eleman bulamayan işveren var. 15-17 yaş grubundaki çocukların işgücüne katılma oranı yüzde 22.1’e yükselmiş. Üstelik bu resmi sayı! Yani kayıtlı çalışan çocuklar. Birde kayıtsız çalışan- çalıştırılan çocuklar var. O zaman sayı iki, üç katına çıkıyor. Bu arada son 11 yılda 489 çocuk iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiş. MEB bu konuya zaman ayırıyor mu?

100 bin öğretmen açığı varken! 15-17 yaş arasındaki 100 çocuktan 20’si çalışıyorken! TÜİK’in verilerine göre 2022 yılında; 16-17 yaş grubunda 10 bin 471 kız çocuğu evlendirilmiş, aynı yaş grubunda 5 bini aşkın erkek çocuk nikâh masasına oturtulmuş, 15 yaşından küçük 147 çocuk doğum yapmış, böylece çocuk eş sayısı artmışken! MEB’in kendince uygun bulduğu “Türkiye Yüzyılı Maarif Modelinin” sırası mı?

Binlerce sayfadan oluşan, fizik, kimya, biyoloji, matematik gibi derslerin önemsenmediği, evrim teorisinin görmezden gelindiği, Darwin’den söz edilmediği,

“erdem- değer- eylem- adalet- saygı- sorumluluk” gibi üst değerlerin öğretileceği yeni müfredatta insan düşünmeden edemiyor! Acaba 4-6 yaştan itibaren verilen dini eğitimle amaçlanan neye ve kimlere duyulan hayranlıktır?

bMerak sorusu? Çocuklara duyarlılık, merhamet, estetik, temizlik, sabır, tasarruf, çalışkanlık, mütevazılık öğretileceği, huzurlu insan ve huzurlu toplumun esas alındığı, çevreye duyarlı birey- yaşanabilir çevrenin, yetkin ve erdemli insan olmanın öncelendiği, inanç temelli düşüncenin öne çıkarıldığı, milli ve manevi değerlerin esas alındığı yeni müfredatta acaba yönetim katında sıralanan nitelikler için kim örnek gösterilmiştir?

Öneri notu: Başta hazine ve Maliye Bakanı olmak üzere kabinenin başarılı bakanlarının icraatlarını, borç rekoru kıran belediye başkanlarının harcama merakını, lüks araba, bütçeden karşılanan aile boyu uçak seyahatlerini, üçer beşer maaş alan bürokratların çokluğunu görünce acaba “Alice Harikalar Diyarında” adlı kitabı moral bulmak adına yeniden mi okumalı?

Kutlama notu: İşçinin, emekçinin, emektarın, alınterinin bayramı olan 1 Mayıs Emek ve Dayanışma günü kutlu olsun. Doğanın, kadının, emeğin, eğitimin sömürülmediği günlere…

Neşe DOSTER / Gerçek Gündem