Türkiye tarafından 2011 yılında imzalanan ve 2014 yılından bugüne yürürlükte olan “İstanbul Sözleşmesi”ni ve bu sözleşmenin güdümünde topluma dayatılan 'Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi'nin insanlığa ve geleceğimize yönelik küresel bir tehdit olarak görüyor ve reddediyoruz. Kadına şiddeti önlemeye yönelik olduğu ileri sürülen bu sözleşmenin kabul edildiği 2011 yılında öldürülen kadın sayısı 121 iken, İstanbul sözleşmesi ve politikaları uygulandıktan sonra 2018 yılında bu sayının 4 katından fazla arttığını görüyoruz. Türkiye, 2011 Mayıs ayında, kısa adı 'İstanbul Sözleşmesi' olan uluslararası 'Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi' sözleşmesini imzalayarak kabul etmiştir. Bu sözleşme, 6284 sayılı Kanuna esas teşkil etmiştir. Türkiye, ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ politikasını bakanlıklar üstü bir ana politika haline getirmiş, ‘9’uncu Kalkınma’ planı bu politikaya duyarlı olarak hazırlamıştır. Bu sözleşme imzalandıktan itibaren devletin tüm kurumlarında toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları başlamış ve devam etmektedir. Çok açık ve net bir şekilde bu sözleşme ve buna bağlı çıkarılan 6284 sayılı kanunun, ülkemizde kadına yönelik şiddetin artmasında ciddi rol oynadığı görülmektedir. Batı Kültür ve medeniyetinin aileye ilişkin ürettiği kavram, teori ve modeller, yapılar ve bulduğu çözümlerin, kendi toplumsal yapımız, zihin dünyamız, değerlerimiz ile kültür ve medeniyetimizle uyuşup uyuşmadığına bakılmadan alınması, test edilmeden, sonuçlarının ne olabileceği öngörülmeden uygulamaya sokulması ileride telafisi imkansız neticeler verecektir. Kadın ve aileye ilişkin sorunların çözümünde “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” uygulamalarının asla etkili olmamıştır. Boşanmaların sebebinin Avrupa ülkelerinin sarıldığı 'Toplumsal Cinsiyet' kavramı ile tanımlanmasının ve onların kanunlarını memleketimizde tatbik edilmesinin kendimiz ve neslimiz açısından gelecekte menfi sonuçlar doğuracağı açıktır. Kadın ve aileye ilişkin sorunların çözümünde ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ uygulamaları etkili olsaydı, öncelikle uzun yıllardır bu politikayı en iyi şekilde uygulayan ülkelerde etkili olması gerekmez miydi? Halbuki bu politikaların daha iyi uygulandığı ülkelerde kadın ve aileye ilişkin bazı sorunların daha yüksek olduğunu görmekteyiz. Bütün dünyaya dayatılan bu uluslararası proje ile evlilik dışı çocuk sayısı yüksek oranlara varmıştır. Türkiye’de ise boşanmalar maalesef daha da artmıştır. Aileyi korumak, dağılmış aileleri toparlamaktan çok daha kolaydır. Üstelik aile kurumunu dağıtmış hiçbir ülkenin onu yeniden toparlamayı başardığı görülmemiştir. Bu projenin hedefi ‘kadınlaşmış erkekler’ ve ‘erkekleşmiş kadınlar’dır. Cinsiyet kavramını kişinin fıtratı, yaratılış kodlaması olduğunu reddedip, ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ tanımı ile biyolojik kadınlık ve erkeklik cinsiyetlerini kabul etmeyerek, eşcinselliği ve diğer sapkın cinsel meyilleri meşrulaştırıp, yaygınlaştırmaktadır. Kadın ve erkeğin birbiri ile evlenmesini toplumun, dinin, örfün dayatması olarak sunan ‘İstanbul Sözleşmesi’ her türlü sapkın, kadın kadına, erkek erkeğe, toplu gayri ahlaki ortamları meşrulaştırıp, sadece birkaç gün evli kalan erkekleri bile ömür boyu nafaka cezası ile cezalandıran bir sözleşme olarak maalesef karşımızdadır. Her türlü sapkın, nikâhsız beraberliği “normal sağlıklı birliktelik” olarak tanımlanmasını kabul etmek mümkün değildir. Ayrıca, kadını ve kadına yönelik şiddet karşıtlığını suistimal ederek şiddeti, erkeğe, çocuğa, aileye ve hatta tüm topluma yöneltmektedir. Hâlbuki ‘Fiziksel şiddet’ kavramına insan temelli bakılmalıdır. Bir erkeğe de fiziksel şiddet uygulandığında cezalandırılmalı ve bizim kanunlarımız bunun için de yeterli olmalıdır. Kendi ülkelerinde şiddeti çözememiş, şiddetle baş edememiş ülkelerin, bize yol gösterme gibi durumları olamaz. ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi’ Türkiye ile birlikte İslam dünyasına yönelik bir tehdittir. Bu saldırı aynı zamanda kadın haklarını savunur gibi gözükmesine rağmen kadına da bir saldırıdır. İffete karşı saldırıdır. Ahlaka saldırıdır. Kutsala saldırıdır. Bu saldırı aynı zamanda küresel bir tehdittir. Bu projelerin arkasında kimlerin olduğu aşikârdır. “İstanbul Sözleşmesi’ yürürlükte durduğu sürece hiçbir erkeğin ve kadının şerefi güvence altında değildir. Bir erkek her an bir iftira ile cinsel istismardan delilsiz belgesiz ağır bir ceza alabilmektedir. Boşanan babalara kendi çocuklarını haczettiren, defalarca kendi çocuğunu görmek için harç ödettiren, ebeveyn yabancılaştırmaları ile çocukları babalarına düşman ettiren sürece kaynaklık eden bu sözleşme ve buna bağlı 6284 sayılı kanun ile her yıl 150 bine yakın erkek evinden atılmıştır. Basit sebeplerle sokağa atılan, mahallesine bile giremeyen ve cinnet geçiren erkekler sebebiyle cinayet sayısını artmıştır. Nesli muhafaza etmenin yolu aile kurumuna sahip çıkmaktan geçer. Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın vurgulayarak ifade ettiği gibi nikah akdinin değersizleştirildiği, evlilik dışı ilişkilerin normal sayıldığı, boşanmanın adeta teşvik edildiği sancılı bir süreçle karşı karşıyayız. Millet olarak çağın hastalıklarına karşı elimizdeki en büyük imkan tüm saldırılara rağmen halen varlığını güçlü bir şekilde devam ettiren aile kurumumuzdur. Bu açıdan adına ‘aile’ dediğimiz mukaddes ocağın yaşatılması, tehditler karşısında korunması son derece önemlidir. Ailede çözülme olursa, millet olarak varlığımızın tehlikeye girmesi de kaçınılmazdır. Nesli muhafaza etmenin yolu da aile kurumuna sahip çıkmaktan geçiyor. Bu olmazsa olmazımızdır. Keza devleti korumak da ancak aileyi korumakla, kollamakla mümkündür. Gelecek nesillerin hakkı adına, sokaklara terk edilmiş çocukların hakkı adına, geleceğimiz adına, insanlık adına, aile kurumunu muhafaza etmeyi savunuyor ve savunmaya devam edeceğiz. Yaşanan süreç ve sonuçlar ile bu sözleşmenin tatbikinin milli ve manevi değerlerimizle bağdaşmadığına şahit oluyoruz. Bu politikaların uygulanmasının her açıdan kültürümüzle doku uyuşmazlığı açığa çıktığından, neslimizi ve aile kurumunu muhafaza etmek için Avrupa ülkeleri gibi geri dönülmez aşamalara gelmeden ‘İstanbul Sözleşmesi’nin ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi’nin ve bağlı uygulamalarının iptal edilmesinin milletimiz açısından daha hayırlı olacağına inanıyoruz. İstanbul sözleşmesine karşı milli irade STK’ları basın bildirisine destek veren STK’lar 1- HAK-İŞ İl Sakarya başkanlığı 2- Hizmet-iş Sakarya şubesi 3- EBED VAKFI 4- ZAFER DER 5- Peygamber Sevdalıları Vakfı 6-Sakarya Umut-DER 7-Kur'an Nesli Platformu 8- Değirmendere gençlik derneği 9- Eğitim Bir Sen 1 No lu Sube 10- Milli Türk Talebe Birliği 11-Büro Memur Sen 12- İlim ve Hikmet Vakfı 13- SAKARYA İHH 14- STG-DER, HEGEM VAKFI 15-UMUT KERVANI VAKFI 16-YEDİHİLAL 17- ENERJI BIR-SEN 18-KÜLTÜR MEMURSEN 19-Sağlık Sen. 20- İMH Sakarya 21- SİMDER Sakarya İmam Hatipliler Derneği 22- Sakarya Eğitim Platformu 23- Birlik Vakfı Sakarya Şubesi 24- Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) Sakarya Şubesi 25-Yedirenk Uluslararası Öğrenci Derneği 26- MEMUR-SEN SAKARYA İL TEMSİLCİLİĞİ 27-Katre Araştır. ve Eğit. Derneği 28-ADADER 29- Birlik Haber Sen 30-Özgür-Der 31- TA-Hİ-DER 32- SAKEV - Sakarya Kultur ve Egitim Vakfi.. 33- ÖZÇELİK-İŞ Sakarya şubesi 34- ÖZGIDA-İŞ Sakarya şubesi 35- ÖZORMAN-İŞ bölge başkanlığı 36- ÖZGÜVENSEN il başkanlığı 37- ÖZSAĞLIK-İŞ Temsilciliği 38- ÖZİPLİK-İŞ Sakarya şubesi 39- ÖZFİNANS-İŞ temsilciliği 40- MEDYA-İŞ temsilciliği 41- ÖZBÜRO-İŞ temsilciliği 42- ÖZAĞAÇ-İŞ temsilciliği 43 Sakarya aile derneği 44- İYC Sakarya şubesi 45- Anadolu Platformu Sakarya sb. 46- MEB-DER