5 Şubat Pazartesi 2017-2018 eğitim ve öğretim yılının ikinci dönemi başlıyor,okullar açılıyor. Veliler çok mutlu çocukları okula gidecek ve onlar istediği gibi yaşayabilecek.Türkiye nüfusu 80 milyonu geçti,öğrenci ve öğretmenimiz 20 milyonun üzerindedir.Yani dört kişiden birisi eğitimin direk içindedir.Devlet ve aile bütçemizdeki eğitim gideri her geçen gün artış gösteriyor.Her şeyin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Fakat nedense insanları mutlu edemiyoruz.Sorun ne aradığımızı bilip bilmemekte yatıyor gibi.Gideceği istikameti bilmeyene hiç kimse yardım edemez.Hem toplumda hemde bireylerde bir yön sorunu var gibi geliyor.Geleceğimiz dediğimiz çocuklara bir ideal, bir hayal aşılayamıyoruz.Yalnız bunun bütün sorumlusu eğitimcilerin olmadığını söylemek istiyorum.

            Son yıllarda eğitimciler maarrif müfettişleri tarafından denetlenmiyor.Bunun yerine ALO 147, BİMER,CİMER ve ilgili yerlere verilen dilekçelerle araştırılıyor,soruşturuluyor.Hatta watsap, sosyal medya, fısıltı gazatesi  ve diğer yollarla denetleniyor.Basın bile her fırsatta eğitimcileri rencide eden haberlerle reyting peşinde maalesef. Böyle bir eğitimci olur mu? Bir çocuğa böyle davranılır mı? Çocuğumun psikolojisini bozdu.Çocuğumu okuldan soğuttu.Çocuğuma bağırdı.Daha bilmem neler? Öğretmen sanki bir makina ve bir program doğrultusunda çalışıyor.Duyguları,düşünceleri yok sayılıyor.Hatta insan bile sayılmıyor.Evde daha fazlasını çocuğuna reva gören veliler okulda yapılan bir davranışı alıp saldırıya geçiyor.Eğitimcilerin maruz kaldığı şiddete bile oh olsun tarzı yaklaşımlar var ne yazıkki.

            Bütün bu tahakküm ve saldırılar öğretmenleri sınıfta, okulda, sokakta etkisizleştiriyor.Daha sonra dönüp yine eğitimcileri suçlamak bazılarının vazgeçilmez bir huyu oldu.Çok olanın değeri az olur diye bir sav vardır.Sayımız 1 milyona dayanmışken değersizlik duygusuna kapılan binlerin olmasıda bir tesadüf olmasa gerek.Milli eğitim camiasının en tepesinden bile eleştiriye maruz kalmış bir meslekte art niyetlilere gün doğduğu için ölmüşüzde ağlayanımız yok diyesimiz geliyor. Öğretmen sınıfta dersini anlatırken yanlış yapan öğrencileri derse katmaya dönük bazı davranışlar göstermek istediğinde kırk defa düşünüyor.Acaba böyle yaparsam, şöyle mi olur? En iyisi müdahale etmeyeyim, görmezden geleyim,öğrenci istediğini yapsın.Ben dersimi anlatayım dinleyen dinlesin, dinlemeyene zorla öğretecek değilim, demeye başlıyor.Bu durumda verim düşüyor, başarı azalıyor.Fatura öğrenci, veli ve ülkeye çıkıyor.

            Haberlerde öğretmenine şiddet uygulayan bir öğrenciyi polis kelepçelemiş sorguya götürüyor, çocuğun ailesi polisin uygulamasından şikayetçi.Buyurun burdan yakın.Delidir, ne yapsa yeridir.Mantığı üzerine kurduğumuz bir sistemde öğrenciler öğretmeni de dövebilir ve onlar çocuk, olur böyle şeyler noktasına geliriz.Eğitim ciddi bir iştir ve her aşamasında özen ister. Hababam sınıfını gülerek izledik hepimiz, ancak şimdilerde hababam sınıfları çoğalmaya başladı.Sonra büyükler ne olacak bu eğitimin hali? Sorularını sormaya başlayıp sistemi değiştirelim, konumuna varıyoruz.Asıl sorun cephenin en önünde koşanların itibarlarının iade edilmesi sorunudur.

            Günümüzde kentleşme inanılmaz arttı.Buna bağlı olarak belediyeler, devlet okullaşma ve diğer hizmetleri üretmekte bazen zorlanıyor.Buna bağlı olarak trafik sıkışık,çalışma hayatında stres fazla ve aileler eğitimde evlerinde verecekleri bazı tarafları bile ihmal ederek hizmet satın alma formülünü seçiyor.kreş,anasınıfı,ilkokul,ortaokul,lise ve nihayet üniversite ile süreç sona eriyor.Tabi bu süreçlerin içinde ayrıca etüd, özel ders ve diğer kurslarda cabası.Veli evde düzeltmeyince öğretmen sınıfta düzeltmeye çalışsa bir sürü risk var.Bıraksa çocuklar başıboş ve gelişigüzel yetişiyor.Hepimiz için zor bir gelecek bizi bekliyor olabilir.En iyisi devlet ve millet tarafından kuşatma altına alınmış eğitimcilerin bu kuşatmadan kurtarılmasıdır.Ne dersiniz? ([email protected])