Ve nihayet tiyatro oyunu sona erdi. Yaklaşık bir aylık zaman dilimine yayılan oyun, başarısız bir kurguya sahip olması, ayrıca başını, gelişimini ve sonunu önceden kolayca tahmin edebilmemizden dolayı oldukça sıkılmamıza neden oldu. (Gerçi finalin bu kadar berbat olmasını biz dahi beklemiyorduk.) Kurgu yüzeysel, metin çok zayıftı fakat özellikle oyuncuların performansı inanılmaz başarısızdı. Başroldeki aktörler inanmadıkları bir senaryoyu izleyiciye aktarmakta zorlanırken izleyici de karakterlere empati yapmakta zorlandı. Ancak öyle veya böyle izlemek zorunda bırakıldığımız bir temsil idi ve kamu sendikacılığının içine düştüğü içler acısı durumu anlatan oyunun bitmesiyle maruz bırakıldığımız eziyetten kurtulmuş olduk.

Her iki yılda bir temsil edilen bu oyunun artık daha profesyonel sahnelenmesini beklerdik ancak bu yıl ki temsil en az 2013 yılındaki kadar kötüydü. Oysa esas oğlan rolündeki sendika başkanı daha kış aylarından itibaren bu oyuna hazırlanıyordu. Sünnetlik çocuklar kadar şen ve heyecanlıydı. Diğer sendikalara üye olan memurların ve sendikasızların yetkili sendika olarak kendilerine dayanışma aidatı ödemeleri gerektiğini dile getiriyor, yandaşlığın kazandırdığı büyük bir özgüven ve gururla esip gürüyordu. Sözleşme tekliflerini açıklarken bu talebini sözleşme aidatının kendi sendikalarına üye olmayan çalışanlara 102, kendi üyelerine 204 TL olarak ödenmesi şekline çevirerek çalışanlar arasında bölücülük ve ayrımcılığın dibini buluyordu. Bulduğu her fırsatta da mağrur ve şımarık aktör pozlarında açıklamalar yapıyordu. İlk günlerdeki bu kibirli duruşla bugünkü imza seremonisindeki surat ifadesi ve içinde bulunduğu ruh hali taban tabana zıt olan malum şahsın, düştüğü acınası pozisyon gerçek anlamda ibretlik bir görüntü arz ediyordu.

Biraz oyunun hikâyesi ve bahsettiğimiz aktörün performansı üzerinden gidecek olursak mesele daha iyi anlaşılacağı gibi hikâyenin ana teması olan kamu sendikacılığının hançerlenme süreci de daha iyi fark edilecektir;

Türkiye adlı ülkede beş milyon civarında memur ve memur emeklisinin 2018-2019 yıllarını kapsayacak zam oranlarının ve özlük haklarında iyileştirmelerin masaya yatırılacağı bir sözleşme süreci yaşanmaktadır. Sözleşme görüşmelerinde, çalışan ve emeklileri en çok üyeye sahip olan Memur Sen adlı konfederasyon temsil etmektedir. Tüm iş kollarında tek yetkili olan bu konfederasyon, ismi kamuoyunda yandaş sendikaya çıkacak kadar, işveren olan hükümete fikren ve zikren çok yakın bir sendikadır. Hükümete yakın olmanın avantajını kullanarak ve biraz da korku salarak artırdığı üye sayısıyla büyük bir güce ulaşan bu yapı, diğer sendikaları kaale almayacak, onlarla görüş alışverişinde, istişarede bulunmayacak kadar kibirlidir.

 
İşte bu konfederasyon ve yukarıda kısmen değindiğimiz hevesli başkanı, sözleşme tekliflerini açıklar ve ilk yıl için %10+6, ikinci yıl için ise %10+8 gibi bir zam oranı talep eder. Bu rakamları enflasyon, büyüme, bütçe büyüklüğü, döviz kurları, faizler, MB rezervleri, ekonominin parametrelerine ilişkin diğer değişimler, kısa ve orta vadeye ilişkin ekonomik projeksiyonlar, tahminler ve hedeflere dair değerlendirme ve analizlere dayalı çalışmalar sonucunda belirlediklerini kamuoyu ile paylaşmışlardır. Ancak kamu işveren heyetinin teklifi her altı ay için % 3+3 olunca feci bir çark gerçekleştirerek bu kez mahcup bir edayla, ‘’aslında biz Ak Parti’nin 16. Yılı olduğu için ilk yıl %16 istedik, 2019’da da 18. Yılı olacağı için %18 istemiştik’’ diyerek temsil ettiği milyonları şok etmeyi başaracaktır. Beklemediği bu teklifin yarattığı ilk şok ile böyle bir gaf yapar, fakat çabucak toparlanarak müsamere çocukları gibi önceden hazırladıkları ‘’bu teklife kapalıyız’’ kartlarını havaya kaldırarak basına fotoğraf verirler.

Yandaş başkan çok serttir ve teklifi müzakere edilemez bulmuş, kitleler de ümitlenmiştir. Hükümet bir hafta sonra 2018 için 3.5+3.5, 2019 için 4+5 teklifi ile gelir. Buçuklu, küsurlu bir iyileştirmeyi “Mevcut durum ile müzakereye hazır ama uzlaşmaya uzağız. 4-5 puanlık bir artış daha bekliyoruz” sözleriyle karşılayan yetkili sendikanın başkanı, masaya oturacağının ve anlaşacağının sinyalini verir. 3+3’e rest çeken anlayış 3.5+3.5’i makul bulmuş, anlayan da anlamıştır artık olacakları. Teklifi adaletli bulmuş fakat kalkınmaya uygun bulmamış, kalemi almış fakat içinin mürekkepsiz olduğunu görmüştür. Bir günlük bir süre kalmıştır ve anlaşma sağlanamazsa hakem heyeti son sözü söyleyecektir. Ancak malum başkan anlaşılması zor şekilde hakem heyetine işi bırakmak istememekte, meseleyi o gece bitirmek istemektedir. Kamuoyunu bir kez daha şoka sokacak olan başkan, en az 4-5 puanlık bir artış daha beklediğini dile getirirken hükümet temsilcisinin yarım puanlık ikramına fit olmuş ve gece yarısı 4+3.5’e imzayı atmıştır.

Orta yerde açık bir ihanet söz konusudur ve herkesin gözü önünde cereyan ettiği için telifi zordur. Ancak malum başkan geçmiş sözleşmelerden tecrübelidir bu konuda. Zira geçmişte benzer ihanetleri tarihi başarı, büyük zafer vs gibi adlandırmalarla sundukları olmuştur. Bu kez de algılarla oynamayı tercih ederek imza sonrası yaptığı konuşmada hükümetin ilk teklifi üzerinden giderek ilk teklife göre %40 başarı kaydettik, ikinci yıl için %50 kazandık, kümülatif olarak 17.5 zam aldık, şöyle başardık, böyle kâr ettik diyerek milyonları aptal yerine koyar. Konuşmasını ilgili Bakan’a bol bol teşekkür ederek süsleyen başkan, kazanım olarak helal gıda ve hac izni gibi maddeleri öne çıkararak vergi dilimi zulmünün sona erdirilmesi, ek ödemelerin emekli maaşına yansıtılması, ek göstergenin yükseltilmesi, ek ödemelerin insani boyuta getirilmesi gibi en temel konularda bir şeyler bekleyen çalışanları sükût-ı hayale uğratmayı, biraz da salak yerine koymayı tercih eder.

% 3’e kapalı olan yetkili sendika, %3.5’i müzakere edilebilir bulurken % 4’ü imzalamayı kazanım addetmeyi başararak milyonlarca memurun hakkını masada bırakırken; bir ay önce kamu işçileri 2017 yılında %7,5 + 5 ile %12,5 ve 2018 yılında %3,5 +3,5 ile %7 gibi bir oranda zam alıp 250 tl ek ödemenin yanı sıra 3000 tl altında maaşı olanlara da 90 TL iyileştirme almayı başarmıştı. Böylece yetkili sendika hem enflasyonun altında hem de işçiden çok daha az zamma imza atarken hükümet de işçi ve memur  için enflasyon farklı işliyormuş gibi bir atmosfer yaratmayı başarır. Resmi enflasyon rakamları %11, reel enflasyon %20’li rakamlarda iken memura verilen yıllık % 5.7’ye tekabül eden bu komik zam miktarı zaten geçmiş yıllardaki sözleşmelerde Memur-Sen’in verdiği zararlar nedeniyle eriyen maaşların iyice kuşa dönmesine yani memurun daha da fakirleşmesine neden olmuştur. Enflasyon farkı ödemesi de yine algı oyunundan ibarettir zira ilk altı ayda enflasyona ezilmiş maaşlar alan çalışanlar bu aylara ait enflasyon farklarını alamamaktadır. Her ayın enflasyon farkını ayrı ayrı hesaplayarak vermediği için zararın katlanarak artmakta olduğunu gizleyen bir söylem tutturulmuştur.

Yukarıda özetlemeye çalıştığımız tiyatro oyununun finalinde başrolleri paylaşan aktörler birbirlerine iltifatlar yağdırarak ve besmeleler çekerek imzaları atarken kamu temsilcisinin yüz ifadesine yansıyan ruh hali çok şey anlatıyordu. Enflasyonun yarısına denk gelen bir zam ile çalışanı ve emekliyi enflasyona ezdiren, ikinci altı ayın zammını ise vergi dilimine girmesinden dolayı her ay azalan maaşıyla hiç görmeyen memura reva görülen bu oranların en basit deyimiyle hakaret olduğunun, milyonlarca insana yapılan zulüm anlamına geldiğinin gayet farkında olan ve bunun altında ezilen bir ruh haliydi söz konusu olan. İşverenle girilen danışıklı dövüşün ifşa olmasının neden olduğu çıplak kalmışlık haliydi ki hayli trajikti.

İzlediğimiz oyunu bu şekilde tasvir ederken kamu sendikacılığının mezarını kazıp güzelce gömmeyi başaran yetkili sendikanın bunu nasıl başardığının hikâyesi olan bu oyunun yapımcısına dair bir iki cümle kelam etmemiz gerekiyor.

Malum sendikanın temsilini gerçekleştirdiği bu oyunun başyapımcısı; üyelikleriyle, mali destekleriyle ve verdikleri güçle kısa sürede sözleşmelerde tek yetkili hale getiren üyeleridir. Dolayısıyla bu sendikanın işverenle kol kola vererek çalışana verdiği her zararın vebali aynı zamanda ona güç veren üyelerine aittir.Sözleşmenin imzalandığı kalemin mürekkebini, o sendikanın milyonu bulan üyeleri doldurmuştur. Yapılan ihanettir, zulümdür, hak gaspıdır. Bu zulme giden yolları döşeyenler de bu yetkiyi üyelikleriyle malum sendikaya kazandıranlardır. Eğer vicdanları rahat ve huzurla uyuyabileceklerse sözümüz olamaz, aynen devam edebilirler. Fakat sergilenen tiyatronun komedi olmadığını; üzücü, ürkütücü ve hatta kıyıcı bir gerilim türünde oyun olduğunu fark edenlere ise bu oyunun yapımcılığını daha fazla sürdürmemeleri tavsiyesinde bulunabiliriz. Kimisi makam vaadiyle, kimisi baskı ve dayatmayla, büyük kısmı da korktuğu için orada bulunan insanlara, Allah’ın kullarını korktuklarıyla imtihan ettiğini ve korkularıyla yüzleştirdiğini de hatırlatmak istiyoruz.

 


Bekir Birbiçer

Özgür Eğitim-Sen MYK Üyesi