Seçilmiş sınıflara, seçilmiş öğretmenlerin atanmasının önüne geçilmesi için başta kura çekimi olmak üzere bir dizi önlem açıklandı. Herkesin eşit olduğu vurgulandı, hiç kimseye ayrıcalık tanınmayacağı açıklandı. Peki gerçekten de öyle mi?..
MEB sıradışı bir durumla karşılaşıldığında ya yasaklama getiriyor ya da bütün bunlar “şehir efsanesi” deyip görmezden geliyor.
Okullara yüklü bağışta bulunan velilerin ya da nüfuzlu kişilerin çocuklarının korunup kollanması yeni bir şey değil ve sadece eğitimiyle de sınırlı değil. Olabildiğince azaltmak en doğru olanı. Kura gibi yöntemlere başvurulması ya da görmezden gelinmesi ise pek çok sorunu beraberinde getiriyor.
Örneğin kaynaştırma öğrencilerinin tüm sınıflara eşit olarak dağılmaları ya da özellikle bu konudaki deneyimli öğretmenlere yönlendirilmeleri gerekirken kura sonucu bazı sınıflara yığılmaları ya da bazı sınıflarda hiç bulunmaması ne kadar doğru deniliyor?
Bir şey nasıl yapılması gerekiyorsa öyle yapılmalı. Elbette herkese karşı eşit ve adil olunması gerekir ama özel durumlar asla göz ardı edilmemelidir.
Hele kökenlileri için özel statü yaratanların yaptıkları!
Böylesi durumlara alışık olanlarınız çoktur ama belli ki öğretmenimizin canını çok acıtmış:
“Okulumda bu hafta akıl almaz bir şey yaşandı. Müdür yardımcımız zümre toplantısına idareci kimliğiyle katılıp toplantı ortasında veli kimliğine geçip bir devlet okulundaki geri kalan 25 öğrencinin hakkını gasp edip oğlunun bulunduğu sınıfa öğretmen seçti.
Olayı üst merciye yani müdürüme taşıdığımda aldığım dönüt olayları kişisel algılamamam oldu.
Şimdi ne olacak?
Zümrede geri kalan 7 kişi bu haksızlığa ses çıkarmaması ve bunu desteklemesi bu haksızlığa tek başıma durmam bu olayın haksızlığını, adaletsizliğini ortadan mı kaldırıyor?
Devlet liselerinde ne zamandan beri müdür yardımcıları çocuklarına yakınlarına öğretmen seçip zümre toplantılarında mobbing uygulamaktalar bilmiyorum. Bu konuda çaresiz ve de mobbinge uğramış ama tek başıma bunlara sesimi çıkardığım için de ötekileştirilmiş hissediyorum.
Eğitim, eğitim yazılarına ve meselelerine yıllarını vermiş biri olarak size yazmak istedim. Herhangi bir çarem kalmadı…”
Abbas GÜÇLÜ