2022-2023 Eğitim-Öğretim yılına dair MEB’in yayımladığı örgün eğitim istatistiklerine göre resmi ve özel okullarda örgün eğitim alan öğrenci sayısı 17,5 milyon olarak ilan edildi. Bu veriler, öğrencilerin yüzde 80’inin devlet okullarında yüzde 8’inin ise özel okullarda örgün eğitime katıldığını; açık öğretimde ise yüzde 12’sinin yer aldığını gösteriyor. 

Yine veriler gösteriyor ki; 2001-2002 eğitim-öğretim yılında tüm okullar içinde özel okulların oranı yüzde 3,72 iken bugün bu oran yüzde 19’u buluyor. Bu durum, kamusal eğitimin AKP iktidarı eliyle aşama aşama nasıl daraltıldığını gösterirken aynı zamanda özel okulların da tüm okullar içindeki payının dikkat çekici boyutta nasıl arttığını da gösteriyor. 

‘ÇOCUK İŞÇİ’ YAPMA PROJESİ 

Diğer taraftan iktidar, MESEM’lerine rağmen 1 milyon 613 bin çocuğu okullaşmaya kat(a)mıyor ve bu okul çağındaki çocukların 893 bininin çocuk işçi olarak çalışmasına göz yumuyor. MESEM’lerde ise lise kademesine gelen öğrenciyi dört gün işe bir gün okula gidecek bir programla örgün eğitime kattığını var sayıyor. AKP’nin MESEM programıyla amaçladığının eğitim mi, çocuk işçiliği mi, işsizlik oranını düşürmek mi yoksa eğitim dışında hepsi mi olduğu ise birer muğlaklık barındırıyor. Resmî Gazete’de 25 Aralık 2021'de yayımlanan ve tüm meslek liselerinde açılan MESEM’lerle birlikte para kazanmak için okulu bırakmak zorunda kalan çocuk sayısında ciddi bir artış da gözleniyor. Ortalama 14-15 yaşlarında çalışma hayatına itilen bu çocuklar aracılığıyla MEB, hem işletmelerin ara eleman ihtiyacını karşılıyor hem de işletmelerin ödeyeceği ücreti İşsizlik Sigortası Fonu’ndan ödüyor. Kamu kaynaklarıyla işverenleri destekleyen eğitimi sermayenin odağına yerleştiren AKP, piyasacılık anlayışına tam da merkezinden biat ediyor. Diğer taraftan MESEM uygulamaları çocukların çalışırken yaralanmalarına, sakatlanmalarına ve hatta ölümlerine neden oluyor. Kayıtlara yansıyan haliyle MESEM’lerde 336 öğrenci, iş kazası geçirdi. 

BİR NESLİ YOK ETME PROJESİ 

İktidara geldiğinden beri kendini muhafazakâr demokrat diye tanımlayan AKP, neoliberal kapitalist bir parti kimliğini daima benimsedi. Muhafazakârlığına biçtiği değer ise elbette ki İslami gericilikti. Bu amaçla da yeni bir nesil inşasına girişti: “Asım’ın Nesli”. 

Bakan Yusuf Tekin’in üzerinde “10 yıldan beri çalışıyoruz” diyerek ilan ettiği maarif modelinin temelleri 2011-2012 eğitim-öğretim yılında “Değerler Eğitimi” adı altında sessizce okullara girdi. O tarihten bu yana STK diye tanımladığı tarikat ve cemaatlerle sayısız protokole imza atarak en son ÇEDES adını verdiği “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” projesiyle de yeni nesil tasavvurunu görünür kıldı. MEB bu projeyle; manevi danışmanlar olarak atadığı imam, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve Kuran kursu hocalarıyla eğitimi bir maarife dönüştürme gayretini de epeyce açık etti. Proje, cami avlusu süpürme, mezar temizliği yapma üzerinden bir çevre duyarlılığı tarifliyordu ve kanaat, şükür, iffet, mahremiyet, fıtrat gibi değerler üzerinden de saygıyı hak eden değerleri ilan ediyordu. 

AYDINLANMA KARŞITI NESİL PROJESİ 

AKP, 10 yıldan beri çeşitli projelerle ördüğü yeni nesil inşa etme sürecini “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adı altında yeni müfredatıyla tamamlama aşamasında. Müfredatın iki unsuru olan “İçerikte ne var?” ile “İçerikte eksik olan ne?” diye sorgulandığında ortaya çıkan durumun neden toplumun geniş kesimlerini ilgilendirdiğinin cevaplarına ulaşmak mümkün. Bu iki sorgulama yapıldığında ise ortaya çıkan cevaplar tehlikenin boyutunu gözler önüne seriyor:  

“Din, maneviyat, yerellikle” sarmalanan müfredatta “yetkin ve erdemli insan olan kâmil insan” varken aydınlanmanın ürünü olan ve “laik, demokratik ve akılcı insan olan “yurttaş”ın olmadığını görmek mümkün. İlahiyatın kavramı olan “hikmet” varken felsefenin en temel kavramı olan “bilgelik sevgisinin” felsefe dersinde olmadığı ve ilahiyattan ayırt edilemez bir felsefenin amaçlandığını da görmek mümkün. Türk sosyal hayatına uygun bir aile prototipi yaratılarak ve “evcilleştirilmiş bir kadınlık (hanımlık)” vurgusu varken toplumsal cinsiyet eşitliğinin bahsinin bile edilmediğini söylemek mümkün. Bilim insanlarını ırkına ve dinine göre tanımlama ve neredeyse her derste yerlilik ve millilik kavramlarını sokuşturma hâli varken çok kültürlülüğün, farklı inançların, farklı eğilimlerin yok sayıldığını söylemek de mümkün. 

Yeni nesil “Asım’ın Nesli” yok hükmünde yurttaşlarını ayıkladıktan sonra geriye kalan ve köklerini dinî değerlerden alan “aklıselim, kalbiselim, zevkiselim” bir “Süper Müslüman Türk” inşası olarak Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile karşımızda duruyor. 

NE YAPMALI; NASIL YAPMALI? 

Ne yapmalı; nasıl yapmalı, sorusu tam da burada yok hükmündekilerin de karşısında duruyor.  Daha önce de defalarca dayattıkları birçok şeyde olduğu gibi dar bir alanda bir mücadele pratiği yürütmek pek de işe yarar görünmüyor. Buna karşın mücadele pratikleri açısından saldırılara karşı toplumsal bir karşı duruşun örülmesi ve toplumun her kesimine inşa edilmek istenen neslin ne olduğu ve de ortaya çıkacak tehditlerin neler olabileceğinin anlatılması gerekiyor. 

Biz de Ankara Eğitim Sen 1 No’lu şube olarak tam da kendi çeperimizin dışını zorlayarak Mamak’ta Laik ve Bilimsel Eğitim Platformu adı altında bir platform oluşturma çabasına giriştik. Bu bölgede yer alan kültür ve köy derneklerine DKÖ’ne, Veli-Der’e, emekli sendikalarına, siyasî partilere ve bazı muhtarlara çağrılarda bulunduk. Başlangıçta bir girişim olarak yürüttüğümüz ve sadece eğitimcilere bırakılmayacak kadar önemli bulduğumuz eğitim üzerinden yapılan bu saldırıları yerelinde tartıştık. Zamanla bu girişimi bir platforma taşıdık ve Mamak Laik ve Bilimsel Eğitim Platformu olarak herkes için çağdaş, laik, bilimsel, demokratik bir eğitim talebimizin olduğunu dillendirdik. 

'Öğretmenlerin derin sorunları devam ediyor' 'Öğretmenlerin derin sorunları devam ediyor'

Mamak Laik ve Bilimsel Eğitim Platformu olarak bize dayatılan ve bizleri tehdit eden Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ni reddettiğimizi okul önlerinde yaptığımız açıklamalarla, bildirilerle ve çeşitli tartışmalarla duyuruyoruz. Bu modeli sadece reddetmekle kalmıyor, bu modelle amaçlananı teşhir ediyoruz. Bize ve bizim çocuklarımıza vadedilen “Ortaçağ Karanlığı”nın farkında olduğumuzu ve karanlığa teslim olmayacağımızı; birleşe birleşe kazanacağımızı da ilan ediyoruz. 

Birgün

Editör: Serhat SALİMOĞLU