Hayatta kalabilmenin asgari koşulu yeterli gıda alabilmektir. Türkiye şartlarında ölmeyecek kadar beslenebilmenin bedeli anne, baba ve iki çocuktan oluşan bir aile için 1.500TLdir. Yani 4 kişilik bir ailenin biyolojik bedenlerini yaşatmaları için olmazsa olmaz harcama miktarıdır ki buna “Açlık Sınırı” deniyor. Dikkat edilirse bu miktarın içine giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu harcamalar dahil değil. Bu kalemleri de dahil ettiğimizde dört kişilik bir aile için gerekli bedel 4.800TL dir ki buna da “Yoksulluk Sınırı” diyoruz.

Malum, eskiler insan için “Hayvan-ı Natık” tabirini kullanırlardı. Bu tabiri konumuza uygularsak “Açlık Sınırı” hayvan(canlı) tarafımızın hayatta kalabilmesi için gerekli asgari sınırı, “Yoksulluk Sınırı” da insan tarafımızın hayatta kalabilmesi için gerekli asgari sınırı temsil eder. Açıkçası bir ailenin geliri 1.500TL'nin altına düşerse canlı kalamayacağı gibi 4.800TL'nin altına düşerse de insan kalamaz.

Ülkemizde 5 milyonun üzerinde memur ve emeklisi var. En düşük devlet memurunun maaşı 2.405TL dir. Yoksulluk sınırının tam yarısı kadar. Söz konusu memurların kahir ekseriyeti bu sınırın altında maaş alıyorlar. Eğer ailede yalnızca bir kişi çalışıyorsa bu ailenin insani koşullarda yaşadığından söz etmek mümkün değil.

Kendisi de sendikalarda görevler almış çalışma dünyasını tanıyan bir kişi olan Bakan Sarıeroğlu, hükümetin memura zam teklifini 3+3 olarak açıkladı. Memuru yoksulluk sınırının üzerine çıkaracak artış % 50 iken Kamu İşveren Heyeti sadece % 6 teklif ediyor. Tarafların biri kamu çalışanı diğeri kamu yani devlet, burada işçi patron münasebeti yok, olmamalı da. Devlet bir şirket değildir, karını maximize, maliyetlerini minimize etmesi gereken bir sermayedar değildir. Devlet, halkının her bir ferdinin refahı için var olan bir aygıttır. Bu pazarlık sermayedar patron ile emekçi çalışan arasındaki bir pazarlık gibi olmamalı. Kamu İşveren Heyeti devletin temsilcisi olarak ülkemizde bir yıl içerisinde sağlanan gelir ve refahtan her bireyine düşen pay kadar miktarı çalışanına en azından verme niyetiyle masaya oturmalıdır. Hükümetin zam teklifi daha en baştan kamu çalışanının onurunu yaralamamalıdır.

Memur-Sen başkanı Ali Yalçın “Finans sektörü mevcut enflasyon rakamının neredeyse 7 katı kar etti. Bankaların karından bahsedilen bir noktada bize Maliyenin cimriliğinden pay düştü anlaşılan. Alın teri dökene yüzde 3, parayı işletene yüzde 40” derken herhalde çalışanın onuruna yapılan hakareti dile getirmek istiyor gibidir.

Hadiseye bir de şuradan bakalım teklif edilen %3 zammın anlamı nedir? Yani çalışanın yaşamında nereye karşılık gelir? Genel fiyat artışları ve sürekli çeşitlenerek artan ihtiyaçlar karşısında gerileyen çalışan öncelikle kendisi ve ailesi için gerekli olan gıda maddelerinde daha ucuz olanın arayışı içine girecek dolayısıyla beslenme kalitesi sürekli düşecek. Tıpkı semt pazarına, tam pazar toplanmak üzereyken gidip de altta kalmış, kimsenin almadığı buruşuk, çürük sebze ve meyveyi üç kuruşa alan fukara gibi ucuz ama kalitesiz beslenecek. Ekmek, kira ve ayakkabı ihtiyacı varken kitap, sinema, tiyatro, kültür gibi yaşamsal olmayan kalemleri hep yarına erteleyecek. Yıllar geçse de tatil yapma umudunu hiç kaybetmeyecek, belki bir gün ailece bir deniz kenarında bir hafta tatil yapabilirim diye yılbaşlarında piyango bileti alacak.

Sözün kısası %3 zam teklifi, meyve sebzenin döküntüsünü, sıvı yağlardan ay çiçek, katılardan margarin, etlerden tavuk eti ye demektir. Ayaş'ın domatesini, Amasya'nın elmasını, Malatya'nın şekerparesini, sızma zeytinyağını, tereyağını yeme demektir. Kendine, çoluğuna çocuğuna kitap alma, tiyatroya gitme, yabancı dil kursuna, müzik kursuna yazdırma demektir. Gideceğin yere otobüsle, dolmuşla git, balık istifi ol, saatlerce durakta bekle demektir. Bu ülkenin zenginliklerinden refahından pay almak isteyen her vatandaş gibi “Bu Teklife KAPALIYIZ”.

Şakir KURTER / MİLAT