Yeni eğitim-öğretim yılı çalkantılı başladı. Belirli çevrelerin ‘evrim’ ve ‘cihad’ manipülasyonuyla yürüttükleri müfredat tartışmasına adalet duygumuzun yerle bir edildiği bir Toplu Sözleşme ihaneti eklendi. İhanetin mürekkebi kurumadan sözleşme enkazının mimarı yandaş sendikanın milletten teşekkür bekleyen beyanatlarına muhatap kılındık. Yetmedi her gün yenisi ortaya çıkan ders kitaplarındaki rezaletleri yaşıyoruz. O da yetmedi Cumhurbaşkanı’nın pimini çektiği TEOG bombası düştü gündemimize. Bir gün önce açık uçlu soruların eklenmesiyle daha da mükemmeleşeceği müjdesiyle piarı yapılan TEOG Cumhurbaşkanı’ın beyanatı ile kaldırıldı ve ne olacağına dair belirsizliğin sürdüğü bir atmosferde gelişmeleri şaşkınlıkla izliyoruz.

Bütün bunlar kamuoyunun sıcak gündemi olarak tartışılırken sözleşmeli öğretmenlere yönelik “ya eşini, ya işini tercih edecek” açıklaması ile MEB Bakanı İsmet Yılmaz cepheyi biraz daha genişletti. Müfredattan sınav sistemine, ders kitaplarından personel rejimine, sorun çözme yönteminden kamu diplomasisine uzanan süreç kendi başına eğitim ahvalimizi açık ediyor. Nitekim belirli bölgelerde öğretmen açığını azaltmaya dönük çözüm olarak lanse edilen sözleşmeli öğretmenlik yapısı, işleyişi ve sebep olduklarıyla kaş yapalım derken göz çıkaran bir halde. Bir şeyi yaparken eşzamanlı olarak pek çok şeyi yıkıyor. Bakanın sözleşmeli olarak atanan öğretmeni ya eşinden boşanması ya da işinden istifa etmesi ikilemi içinde bırakan ve ailenin birliği bütünlüğü konusundaki anayasal hakkı dışlayan çıkışı da haklı olarak kamuoyunda hem üslubu hem de içeriği ile tepkilere neden oldu.

Sözleşmeli öğretmenlik uygulaması, çağdaş kölelik anlamı taşıyan ücretli öğretmenlik kadar garabet özelliklere sahip. 420 bin öğretmen adayını fısrat gören devlet 2016 Ekim’de sözleşmeli öğretmenlik sistemini uygulamaya soktu. Yıllardır atama bekleyen adayların çaresizce kabullenmek zorunda kaldığı koşulların en başında 6 yıl çakılı görev yapma zorunluluğu geliyor. Her yıl yapılan performans değerlendirmelerini başarıyla geçerek dört yıl görev yapan ve adaylık sürecini başarıyla atlatabilen sözleşmeli öğretmenler kadroya geçiyorlar ancak aynı yerde iki yıl daha görev yapmaları gerekiyor. Dört yılın sonunda eş durumu ile il içi atama hakkı elde ediliyor 6 yılın sonunda da il dışı atama hakkı elde ediyor. Malum eşi özel sektörde çalışana tayin hakkı verilmiyor. Bakanlık, her ikisi de sözleşmeli öğretmen olan eşlerin bir araya gelmesi konusunda adım attı. Ancak eşi özel sektörde çalışanlar açısından sorun devam ediyor. Ya yıllarca ayrı kalacaklar, aile bütünlüğü bozulacakya da eşlerden biri istifa edecek. Memurlar için 1 yıllık görev süresini tamamlayarak adaylığı kalkanlar eş durumu ataması için başvuru yapabilmekteyken sözleşmeli öğretmenlerin durumu açık ki eşitlik ilkesine aykırılık taşıyor.

Sözleşmeli öğretmenin gündemdeki sorunu bu ancak sözleşmeli sistemi yapısı gereği adaletsizlik, haksızlık ve ideolojik istismarın önünü açıyor. Eğitim fakültesi mezunu olmak, pedagojik formasyona sahip olmak ve KPSS’den yüksek puan almak atanabilmek için yetmiyor. Alan sınavından ve neden ve nasıl yapıldığı herkesin malumu olan mülakattan da yüksek puan almanız gerekiyor. Tüm bu aşamaları başarıyla geçseniz dahi kadrolu öğretmen olamıyorsunuz. İlk dört yıl boyunca aday statüsündesiniz. Kadroya geçinceye kadar bu dört yıl boyunca derece, kademe ve puan alamıyorsunuz. Kadroluya göre maaşınız, ücretiniz ve SGK’nız düşük olduğu gibi her an işsiz kalma riski ile çalışmak zorundasınız. Çünkü bulunduğunuz ilde ihtiyaç olmaması durumunda sözleşmeniz feshedildiği gibi her yılın sonunda yapılan performans değerlendirmesinin hangi kriterlere göre yapılacağı ve adaletsizliğin, adam kayırmanın, yandaşlığın önüne nasıl geçileceği konusu da cevap bekleyen sorular barındırıyor.

Diğer taraftan hükümet ve sendika arasındaki farkın silikleştiği bir vasatta çalışma koşulları bu olan sözleşmeli öğretmenin yandaş sendikaya üye olmadan gönül rahatlığıyla çalışabilmesi mümkün değil. Farklı bir sendikaya üye olup da her yıl kurulacak değerlendirme komisyonundan geçer not alması çok zor. Daha ilk atama işlemlerinde eline sendikaya üyelik formunun tutuşturulduğu sözleşmeli öğretmen kendini ne kadar özgür hissedecektir veya ne kadar rahat çalışabilecektir?

Özgür Eğitim Sen olarak ilk günden beri karşı olduğumuz sözleşmeli öğretmenlik uygulamasının yarattığı adaletsizlik ve yol açacağı istismara defaatle dikkat çektik.  Şu son eş durumu krizi ve sayın bakanın beyanı göstermiştir ki bizim temel meselemiz bütüncül bir kavrayıştan yoksun olmamızdır. MEB’in ve devletin önündeki en büyük açmaz budur. Sözleşmeli öğretmenlikle eşit işe eşit ücret ilkesi çiğnenmekte, itibarı yerlerde sürünen meslek iyice tahkir edilmekte, yönetimin olmazsa olmazı eşitlik ve adalet ilkeleri zedelenmektedir. Aile mefhumunun kutsallığına inanan bir geleneği temsil iddiasındaki bir siyasal anlayışın aile bütünlüğüne zarar veren bir konuya bu kadar sert yaklaşmasının ve insanları ‘ya iş ya eş’  ikileminde bırakan üslubun vahim olduğunun da altını çizmek istiyoruz. Bu nedenle söz konusu sistemin behemehal yeniden ele alınmasında zaruret var.

24.09.2017

Bekir Birbiçer

Özgür Eğitim-Sen MYK Üyesi