İzmir’in Ödemiş ilçesinde görev yaptığı lisede, makamında iki öğrencisinin pompalı tüfekli saldırısına uğrayan Okul Müdürü Ayhan Kökmen’e Allah’tan rahmet, ailesine ve yakınlarına sabırlar diliyoruz.

Öğretmenlerin okullarda maruz kaldığı, sözlü ve fiziksel şiddetin normalleştiği ülkemizde olayın bu boyutlara varmış olması geleceğe yönelik ürkütücü bir kaygıyı da beraberinde getiriyor. İki liseli öğrencinin planlayarak büyük bir soğukkanlılıkla okul müdürünü yani öğretmenlerini yakın mesafeden göğüs bölgesine defalarca ateş etmek suretiyle vahşice öldürmeleri zorunlu eğitim sitemini ve modern okul kavramını acilen masaya yatırmamızı ve tartışmaya açmamızı gerektiriyor. Bunu yapabilir ve sonuç alabilirsek ancak o zaman bu acı hadiseden bir ders çıkarabiliriz.

Eğitim sistemimiz büyük bir açmazın içinde ve bunu sadece sınav sonuçlarına bakarak değil sistemden çıkan insan kalitesini gözlemleyerek de anlayabiliyoruz. Meslek Liselerinde ders işlenemez noktalara gelmiş durumda. Öğretmenler can güvenliği endişesiyle ve öğrencisinden korkarak derslerine girip çıkabiliyorlar. Tamamı ismen Anadolu Lisesine çevrilen diğer düz liselerimizin de Meslek Liselerinden geri kalır yanı yok.

Zorunlu eğitimin süresini sürekli uzatıyor, ders saatlerini artırıyoruz. Sabah güneş doğmadan dört duvar arasına soktuğumuz çocuğu hava kararıncaya kadar o mekânda tutuyoruz. 12 yıl boyunca her gün yedi saatten on saate kadar sıralarda kuru tahtanın üzerinde oturmak zorunda bırakıyoruz. Bir çeşit kapatılma mekânı olarak işlev gören okulda, resmi ve gizli müfredatla belirlenmiş kural ve ritüeller ile yapamayacağı şeyler merkeze alınarak hazırlanmış emir ve yasaklarla çocuğu belirli bir kalıba sokma sürecinden geçiriyoruz.

İdeal vatandaş üreten bir fabrika gibi düşünülen okulların havasız koridorlarında yaşama sevinci köreltilen, öğrenme şevki öldürülen çocukların not eksenli, sınav kazanma ve başarı odaklı sistemde hayal gücü törpüleniyor. Zorunlu eğitim ve okul bir yandan çocukluk sürecini yapay şekilde uzatarak yetişkinlik dönemini ötelerken diğer yandan da çocukların çocukluk dönemini kabusa çeviren bir misyon görüyor. Eğitim sisteminin; insanla, toplumla, doğayla barışık, özgüvenli, değer üreten, düşünen, eleştiren, sorgulayan şahsiyetler yetiştirmesi beklenir. Eğer kurduğunuz zorunlu sistem 14’ünde veya 16’sında soğukkanlılıkla cinayet işleyebilen katiller üretiyorsa, durup düşünmek ve sorgulamak zorundasınız o sistemi ve verdiği zararları.

Ezberciliğin kutsandığı bir eğitim anlayışıyla aynı gömleğin herkese giydirilmeye çalışıldığı; yığınlaşmış, evcilleştirilerek standart hale getirilmiş, tek tipleşmiş bireyler yetiştirmeye yönelik eğitim sistemimiz artık tıkanmış durumda. Yarı açık cezaevi koşullarındaki okullarda koyduğu kurallara gardiyanlık, hiçbir profesyonel inisiyatif hakkı tanımadığı öğretmene de bu kuralların katipliğini yaptırtan sistemin ‘’ürettiği’’ insan tiplemesi artık ‘’error‘’ veriyor.

Kapatıldığı binalarda sorun çıkarmamasını sağlamak üzere görevlendirilmiş öğretmenleriyle çocuklar arasında anlamlı bir ilişkinin ortaya çıkması bekleniyor.  Ancak isteyen istemeyen, oraya uygun olan olmayan tüm çocukların zorunlu olarak bir araya getirildiği ortamda ortaya çıkan sistem hatasının ilk hedefi her zaman öğretmen oluyor.

Sistemden kaynaklı yapısal sorunları görmezden gelerek nitelikli öğretmen yetiştirince tüm sorunların biteceğini düşünen anlayış umutla, mucize gerçekleştirecek ‘’mesihî’’ özelliklere sahip öğretmen arayışına bel bağlamış durumda. Bu bekleyiş esnasında da öğretmenin mesleğe başlama sürecinden maaşına varıncaya kadar bir itibarsızlaştırma ameliyesinden geçirilmesi, nitelikleri ve becerileri sorgulanan pozisyonuyla toplumdaki güvenilirliği sürekli irtifa kaybeden pozisyonda tutulması ihmal edilmiyor.

Sistemin tıkanmışlığı, öğretmenin tükenmişliği, öğrencinin mutsuzluğu, sıkılmışlığı ve geleceğe dair umutsuzluğu artık gizlenemez hale gelmiştir. Kitlesel eğitim mevzusunda kodlama, robotik, endüstri 4.0, inovasyon, STEM vs. gibi ne olduğu, neye değdiği belli olmayan kavramlarla eğitime post endüstriyel istikamet tayin etme girişimleri esas sorunun kıyısında dolanıp görünmesini engellemeye yarıyor ve entelektüel tatmin sağlamaktan öte geçmiyor. Sorun sadece ne öğretmende ne sınav sisteminde ne de öğretim tekniklerinde. Sorun modern ve zorunlu eğitim sisteminin özünde, ideolojik-politik bir aygıt olarak konumlanışında ve yasal-yapısal dayanaklarında.

Özgür Eğitim-Sen olarak meslektaşımız Ayhan Kökmen’e tekrar Allah’tan rahmet, acılı ailesine sabr-ı cemil dilerken; değerli öğretmenimizin öğrencileri tarafından katledilmesinin tüm bu acı gerçekleri tartışmaya vesile olmasını arzu ediyoruz. 2012 yılında 8.sınıf öğrencisi tarafından, sınıfında bıçaklanarak öldürülen Rabia Sevilay Durukan örneğinde olduğu gibi olayın üçüncü sayfa haberi olarak geçiştirilmemesini; yetkililer tarafından sorumluluğun televizyon dizilerindeki şiddetin üzerine atılarak savuşturulmamasını diliyoruz.

 

Bekir BİRBİÇER

Özgür Eğitim-Sen Yönetim Kurulu Üyesi

 

18.12.2017