'2023 Eğitim Vizyon Belgesi'yle ilk defa toplu bir sistem değişikliğine hazırlanıyoruz.

MEB Bakanı Ziya Selçuk, mevcut sınav baskısının okullar arasındaki kalite farkından kaynaklandığını, bu meseleyi çözmeden atılacak tüm adımların sun'i çözümler olacağını farklı şekillerde defalarca ifade etti.

Bu ifadeler, hazırlandığımız köklü sistem değişikliğini gerekçelendirmek adına zikredildi.

Liseler (LGS) esas alındığında çok önemli olan bu tespitler, bir adım sonrası olan üniversiteler (YKS) için hiçbir şey yapmadığımızda anlam kaybına uğramaktan kurtulamayacaktır.

Velilerimizin iyi bir lise istemesinin en temel gerekçesi iyi bir üniversitedir.

O halde şu basit soruyu sormak durumundayız:

'2023 Eğitim Vizyon Belgesi'yle ilk defa hazırlandığımız köklü sistem değişikliği, pek çoğu 'Yüksek Lise' statüsünde olan üniversitelerimizi de kapsayacak mıdır?

Geçen yazımızda YKS'de özellikle de ölçme değerlendirme bağlamında yaşanan problemleri ifade etmeye çalışmış, sınav sisteminin ismi  ve kazanımları değiştirilmemek şartıyla:

a- Yapılan sınavlarda (TYT ve AYT) tüm derslerde soru sayısı mümkün olduğunca azaltıldığı, dolayısıyla sağlıklı bir ölçme ve değerlendirme yapmanın mümkün olmadığı tespitinden hareketle; soru sayılarının arttırılarak her farklı ders için çok kolaydan çok zora doğru ve farklı yeterlilikleri sorgulayan bir yelpaze izlenmesi gerektiğini.

b- Artan soru sayısına bağlı olarak  oturum sayısının da mümkün ve uygun olduğunca arttırılması gerektiğini.

c- TYT için öncelikli problemin zaman yetersizliğinden kaynaklandığını, (öğrencilerimize hızlı okuma eğitimi vermediğimiz gerçeğinin de dikkate alınarak) yeni bir düzenlemeye geçmenin alınması gereken acil ve zorunlu bir karar olduğunu ifade etmiştik.

Ölçme değerlendirme sisteminde sergilediğimiz kalitesizlik, özellikle de akademik anlamda daha başarılı öğrencileri mağdur ediyor.

Memleketin en cins ve disiplinli kafalarını dolayısıyla kendimizi bir şekilde cezalandırıyoruz.

Şans faktörünün bu derece ön planda olduğu bir ölçme değerlendirme sisteminin gözden geçirilmesinde zaruret olduğu ortadadır.

Ancak, daha da önemlisi, bu tablonun ortaya çıkmasında sorumluluğu olan Yüksek Öğretim Kurumunun(YÖK), böylesine büyük bir hataya imza atmasının sebebinin ne olduğudur?

En basit ve yaygın genel kabulle hareket edecek olursak; mevcut durumu, mutfaktan gelmeyenlerin masabaşı iş yapma alışkanlığı ile izah edilebilir miyiz?

Keşke böyle izah edebilirdik...

Fakat, bizim kanaatimiz biraz farklı:

İlkokuldan, üniversiteye eğitim sistemimiz kronik problemlerle kilitlenmiş durumda.

Sağlıklı bir çözüm ortaya koyabilmenin ön şartı, kendimizle yüzleşmek; problemleri tüm boyutlarıyla masaya yatırabilmektir.

Bir çıkış yolu arıyoruz.

Lise düzeyinde kurumlar arasında yaşanan kalite farklılığının üniversite seviyesinde de yaşandığı kanaatindeyiz.

Sınavlar, bu gerçekler karşısında şu ana kadar bulduğumuz en uygun çözüm. Fakat, bu gerçekler ve gerekçeler değişmediği sürece ortaya konan alternatif çözümler de geçici olacaktır. Zaten MEB'in lise düzeyinde bizleri ikna etmek için kullandığı en temel argüman da budur.

YKS sınavında yaşanan ve ifade etmeye çalıştığımız olumsuzlukların giderilmesi durumunda bölümlerin yerleştirme puanları arasındaki makas (bu yıl 9. sınıf yerleştirmelerinde olduğu  gibi) biraz daha açılacak bir başka ifadeyle içinde bulunduğumuz halin manzarası biraz daha berraklaşacaktır.

Üniversitelerin bir nevi işletme mantığıyla yönetildiği bir zeminde ortaya çıkacak olan bu gerçeklerin can yakacağı da muhakkaktır.

Yerleştirme sonuçlarının tek başına bir lisenin ya da üniversitenin kalitesinin göstergesi olamayacağı tespitine itiraz edilemez.

Fakat o sonuçları belirleyen milletin tercihidir.

Milletin iradesine saygı duyduğunu iddia edenler, gerçeklerin üzerini farklı yöntemlerle örtmek gibi bir yola tevessül etmemelidirler.

YÖK üzerine düşeni yapmalı, sınav sistemini daha adil bir noktaya çekmeli, ortaya çıkan tablo neticesinde şekillenecek taban puanlarına saygı duymayı öğrenmelidir.

Üniversiteler, bilimsellik ve bağımsızlık adına kendini milletten bağımsız vehmedenlerin çiftliği olmadığı gibi, işletmeleri de değildir/olmamalıdır...

Sahi YÖK ne zaman ve hangi sebeple kurulmuştu?

Hatırlayan kaldı mı?

'2023 Eğitim Vizyon Belgesi'yle ortaya konan değişim vizyonunu üniversitelerden bağımsız düşünmek mümkün değildir.

Sağlıklı sonuçlarını ancak on yıl sonra alabileceğimiz yeni bir sisteme odaklanmak bir anlamda mevcut problemlerin üzerini örtmek ya da topu taca atmak anlamına gelecektir.

Öteledigimiz her problem yarın daha büyük bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır.

MEB bünyesinde yaşanacak yeni hayal kırıklıklarına memleketin tahammülü yoktur.

Gerekliliğini ortaya koymaya çalıştığımız bir basit düzenleme, kurumlar arasındaki uyum ve işbirliğinin de göstergelerindendir...

Alparslan AYDAR / Yeni Akit