Milat Yazarı Seyit Mehmet Deniz MEB'de atama ve göreve getirmelerde mihenk taşının ne olduğunu ortaya koyan bir yazı kaleme aldı. 

İşte  o yazı;

MEB başka kuruluş yönetimlerinin bekasına alet olmamalı

Ak Parti iktidarının en fazla kaynak ayırıp da karşılığını alamadığı tek bir bakanlık var.

Milli Eğitim Bakanlığı…

Tüm bakanlıkları iptal, imha, tasfiye veya birleştirme yoluna giderek işlevlerini bir şekilde yürütebilirsiniz ama bir bakanlığı hiçbir şekilde yok sayamazsınız.

Milli Eğitim Bakanlığı…

Bu bakanlığın önemi tüm bakanlıklara insan kaynağı sağlamasından kaynaklanıyor.

Hakkını yemeyelim. İktidar gerçekten ciddi kaynak aktardı bu bakanlığa…

Bilişimden altyapıya, sistem değişikliğinden müfredat değişikliğine hemen hemen her konuda değişime gitti.

Ama gelin görün ki hantal yapısıyla bakanlık bir arpa boyu dahi yol alamadı.

Milli Eğitim Bakanlığı'nın başarısızlığı TEOG, YGS, PiSA gibi ölçülebilir sınavlarda ortaya çıktığı gibi diğer bakanlıklara verdiği mezunların geleneğe olan sadakatiyle iş çözen değil takoz görevi ifa eden yapılarına bakıldığında Milli Eğitim'in üreten insan değil robotsu varlıklar yetiştirdiği gayet net anlaşılıyor.

Bakanlık sistem ve alt yapı çalışmalarına harcadığı kaynak ve ayırdığı zamanla gerçekten dışardan bakıldığında çok fiyakalı bir arabaya benziyor.

Ama gelin görün ki arabayı süren şoför ve şoförlerle araba arasında en ufak bir uyumluluk yok.

Bakanlık gerek merkez teşkilatında gerekse taşra teşkilatında iktidara yakın sendika ve sivil toplum kuruluşlarının önerisiyle adam atamaya devam ettiği sürece bu uyumsuzluğun devam edeceğine hiç şüphe yok.

Bakanlığın merkez ve taşra teşkilatında ciddi anlamda idareci değişikliğine gitmesi bir zorunluluk.

CHP zihniyetinden kalma “Sen beni kolla ben de seni kollayayım” pazarlığına dayalı sendika, vakıf, dernek ve sivil toplum örgütlerinin önerdiği insanları idareci atamaktan bir an önce vazgeçmeli.

Herkes biliyor ki sendika, vakıf, dernek ve sivil toplum kuruluşlarının önerdiği insanlar, devlete hizmet etmekten çok bağlı olduğu kuruluşun kendisini de değil yönetimini payidar etmeye yönelik bir zihniyete sahiptir.

Bakanlığa idareci öneren sendika ve bağlı benzer kuruluşların önerdiği elamanda, “devletin bekası, milletin hayrına çalışma başarısı, kendine güven, kuruma katkı sağlayacak üreticilik, risk alma yeteneği, özgür düşünce, esneklik, iletişim becerisi, eleştirel düşünce, karşıyı anlama ve dinleme, kendine ve çalışanlarına hedefler koyabilme, zaman yönetimi, iş takip edebilme ve hepsinden de önemlisi adalet duygusuna sahip olma…” gibi özelliklerin olmadığı biliniyor.

Hepsinden önemlisi bakanlığın atadığı idareciler için personelin, “Bu bize atanan idareci, şu şu becerileri olduğu için atanmış başarılı bir idareci…”

Veya, “Gerçekten bizim idarecilerimiz çalışanlarının duygu ve düşüncelerine hitap eden kendisini yönetim tarzıyla ispat etmiş, herkesi aktive edecek bilgi birikimine sahip bir idarecidir” sözünü duymanız imkansız ya da yok denecek kadar azdır.

Ama şunu çok rahat bir şekilde hemen hemen bakanlığın her personelinden duymanız mümkündür: “Bizim idareci falanın yakını imiş. Filan kuruluşla arası gayet iyi. Ardında şu şu adamlar varmış…”

Yani bakanlığın atadığı idareciler, kendinden hareket kabiliyetine sahip lokomotifler değil çoğunlukla başkasının itmesi veya çekmesiyle hareket eden vagon tipler.

Herkes bilir ki Milli Eğitim Bakanlığına tavsiye edilen idareciler, geçmişten günümüze iktidara yakın sendika ve bağlı kuruluşlar için ayırdetmeden belirmek gerekir ki, mevcut yönetimlerin bir sonraki seçimi garantilemelerine yardımcı olacak sadık kullardan oluşuyor.

Şahsa sadakat gösteren bir insanın idareci olamayacağını herkesten önce bakanlık bilmeli ve başkasının yönetim bekasına alet olmamalıdır.

Bakanlık siyasi kaygılarla bu işi rıza esasına dayalı yapmak zorundaysa da en azından ilgili kurumlara istediği idareci tipinin şablonunu net olarak çizip “Bana bu şablona uygun idareci önerin. Bir sonraki seçimi garantileyeceğiniz yönetiminizin sadık bekçilerini değil…” demelidir.

Seyit Mehmet DENİZ / Milat