Toplu sözleşme işi uzadı.Memurlar beklentide. Sendikacılar masadan kalktı. Masadan mutabakat çıkmadı. Şimdi ise Hakem Kurulu işbaşında. Sendikacıların işi şimdi daha zor. Sorumluluk kimdedir?

Bizim ülkemizde herkes sorumluluktan kaçar. Bir işi iyi bilenler bile o işi bildiğini söylemekten kaçar. Şayet bir işteki uzmanlığınız duyulursa herkes size müracaat eder. Kurumlarda işler hep bazı kişilerin üzerindedir. Diğerleri köşe bucak kaçar veya sessiz kalırlar. Birileri çok yorulur, dinlenmeye gelince herkes birlikte dinlenir. Külfette bulunmayanlar, o işin nimetini paylaşmaktan geri durmaz. Toplumsal talepler de böyledir.

Sosyal düzenini sağlamış toplumlarda birileri sizin adınıza işler yapar, talepleriniz topluca dillendirilir. STK'lar bunun için vardır. Toplumsal alanlarda haklarımızı savunan ve bizi temsil eden bu kuruluşların felsefesinde haksızlığa karşı bir duruş vardır. Kamu ile toplum arasında bir köprüdür bu kuruluşlar. Bu kuruluşların yani köprülerin sağlamlığı, o köprünün ayakları olan üyelerine bağlıdır. Türkiye'de binlerce dernek, vakıf vardır. Kamu nezdinde haklarımızı arayan ve bizi temsil eden sendikalar da birer sivil oluşumdur. Aslında 'sivillik' kavramından anladığımız da farklılaştı. Hem kamuda istihdam olup hem de sivil kalmak karışık bir durum. Kamuya taleplerimizi sendikalar aracılığı ile sunuyoruz. Şu günlerde de sendikaların açıklamaları dikkatimizi çekiyor. Toplu Sözleşme işini yürüten yetkili sendika MEMUR-SEN, sendika olarak hedefte. Hedefte diyoruz çünkü tüm sorumluluk onun üzerine yıkılmış gibi. MEMUR-SEN üyeleri başta olmak üzere diğer sendikacılar da bu süreci dikkatli bir şekilde takip ediyor.  Masadan uzlaşma çıkmaması yetkili sendikanın başarısızlığı gibi de sunuluyor. Bu doğru değildir.  Hükümetin her dediğine imza atmayan bir sendika var şu anda. Niçin böyle düşünmeyiz de 'sarı sendika' yaftasını yapıştırırız? Önce  kendi içimizde uzlaşsak!

Bu ülkede fedakâr olmanın, çok çalışmanın, yetenekli olmanın, sosyal olmanın, aktivist olmanın bedeli var, zorluğu var. Hedefte  hep bu insanlar var. İstenilen zam alınır alınmaz ama kimse de çıkıp şunu diyemez: Tüm sorumluluğu birilerine yükledik ama biz de arkalarında durduk! Evet, burasına odaklanmak lazım. Şimdi herkes sendika yöneticilerine yükleniyor. Ben de üyelere yüklenmek gerek, diyorum. Şimdi birileri kalkıp,  ne alaka diyebilir. Çok alakalı aslında.  Eylem yapılır, üyeler gelmez. Meydanlar boştur. Sesimiz cılız kalır. Tarlada izi olmayanın harmanda yüzü olmaz, derler. Bu sözü alıp kendimize vuralım. Yüzümüz var mı? Türkiye'de sendikacılık, gelişimini sürdürmektedir. Tüm sivil oluşumlarda olduğu gibi sendikacılık alanında da birkaç cesur isim vardır. Tüm illere bakılsa, o illerin tüm STK'ları aynı kişilerin omzundadır. Bu kadarı da olur mu demeyin! Evet, sahnede hep aynı kişiler vardır. Bazıları bu durumu eleştirir ama buyurun, biraz da sizi görelim deseniz, kimse çıkmaz ortaya. Sonra olup bitenleri acımazsızca eleştiririz. Eleştiri güzeldir ama hakkımız olmalı eleştirmeye.

Toplu sözleşmede istenilen zam oranını almak esas maksat olmamalıdır. Bu sözleşmelerde gösterilen performans bizim ileri bir toplum olup olamadığımızı gösterir. Sendikacılık aslında bir duruş meselesidir. Üyesiyle yöneticisiyle aynı duruşu sergileyen örgüt, gerçek sivil toplum örgütüdür. Riskleri birlikte omuzlamak lazım. Yarın ne olur, güç kimde olur, rüzgâr nereden eser, diye düşünenlerden bir hayır gelmez. Taşı kime ve nereye atacağımızı iyi seçmeliyiz. O taş, bizim başımıza düşebilir!

Ali BAL / MİLAT