Ortaöğretim kurumları yönetmeliğindeki bir değişiklikle cep telefonunu sınıfta kullanmak disiplin suçu olarak belirlendi. Gerçi daha önce ilköğretim yönetmeliğinde “derste açık bulundurmak” uyarı cezası olarak belirlenmişti ancak artık liselerde de cep telefonuyla ilgili bir disiplin maddesi yer alıyor. Kınama cezasını gerektiren davranış maddesi aynen şöyle:

“Ders saatleri içinde öğretmenin bilgisi ve kontrolü dışında bilişim araçlarını açık tutarak dersin akışını bozmak.”

***

Bu maddeyi öğretmenlerin olumlu, öğrencilerin olumsuz, velilerin umursamaz karşıladıklarını düşünmek zor değil. Ancak meselenin taraf olmaktan daha derin analizlere ihtiyacı var.

Yönetmeliğe göre okula telefon getirmek yasak değil. Hatta bu maddeyle serbest hale gelmiş oldu. Çünkü yasak ders içini kapsıyor. Öğrenci cep telefonunu teneffüste açık tutulabilir ve hatta görüşmeler yapılabilir. Artık öğretmenler teneffüste cep telefonlarına hiçbir şekilde müdahale edemez. Eden de uyanık öğrenci ve veliler karşısında zor durumda kalır.

Yönetmelikte Bilişim aracı denerek telefonun yanına tabletler de dahil edilmiş. Liselerde tabletlerin MEB tarafından öğrencilere dağıtılmış olması nedeniyle bir kaosun yaşanması kaçınılmaz. Yani yönetmeliğe göre öğretmen “kapat” dediği anda tabletler kapanacak. Kapanmazsa kınama cezası gerekir. Öğretmenler tarafından tehdit unsuru olarak kullanılırsa çokça sürtüşmelere kapı aralayacak bir durum ortaya çıkabilir.

Kınama cezasını gerektiren durum “dersin akışını bozmak” olarak ifade edilmiş. Yani derste derin akışını bozmamak üzere cep telefonu bulundurulabilir, açık tutulabilir ve hatta dersin akışını bozmayacak şekilde kullanılabilir. Burada yönetmeliği uygulayacak olanların “dersin akışını bozmak” ifadesinden ne anlayacağı da önemli. Disipline verilen bir öğrenci “sadece mesaj attım. Dersin akışını bozmadım” derse ne yapılacak? “Öğrencinin dersi dinlemesine engel olacak şekilde kullanması” olarak tarif edilmeyen bir kullanım da farklı anlamalara açık. Şayet öğretmenler sınıfta cep telefonunu gördüğü anda müdahale edip bunu bir disiplin suçu olarak idareye taşırlarsa dersin akışını konuşarak, sınıfta gezinerek, kavga çıkartarak veya öğretmeni dinlemeyerek yıllardır bozan öğrenciler için de bu sert disiplin süreçleri işletilecek mi? Eğer işletilmeyecekse şu sorunun sorulması gerekir: “Bizim asıl derdimiz dersin akışını idame etmek mi, yoksa cep telefonuna düşmanlık etmek mi?” Böyle yaparak, cep telefonunu vücudunun bir uzvu gibi gören gençler karşısında çağ dışı bir öğretmen imajı çizmiş olmayacak mıyız?

Kaynağı okul dışında olan ve okul dediğimiz gariban kurumun asla karşı koyamayacağı bir dalga halinde gençlerin hayatını kuşatan cep telefonu kullanımına karşı okullarda bu şekilde önemler almaya çalışmak, kaçınılmaz olarak öğrenci ile okul arasında yeni bir çatışma kapısı açmak anlamına gelecektir. Elbette her eğitimci ders ortamının nezih ve öğrenmeye göre kurgulanmış bir ortam olmasını ister ancak geldiğimiz noktada ihtiyacımız olan son şey öğrenci ile yeni çatışmalara girmektir. Zaten öğrenci ve veli gözünde itibarı zedelenmiş olan öğretmenin imajına bu şekilde bir katkıda bulunamayız. Tüm sınavların merkezden hazırlanarak okullarda uygulanması ve notun da merkezden verilmesi fikrini savunurken de öğretmenin öğrenci için “notla cezalandırıcı” değil “iyi not alması için destekleyici” rolüne kavuşmasını vurguluyoruz. Bir de cep telefonu yüzünden öğrenciyi disipline veren öğretmenlere ihtiyacımız olduğunu zannetmiyorum.

Milli Eğitim, sınıflarda cep telefonu kullanımının önüne geçmek yerine (önleyici disiplin) sadece suçu tespit edince cezalandırarak (müdahaleci disiplin) ne elde edebilecek? Acaba bu madde ile mevcut duruma nasıl bir çözüm hedefleniyor? Dostlar yönetmelikte görsün düsturu ile hareket ediliyorsa sorun yok. Sayfalar dolusu yönetmelik maddesinin arasında bu da bulunsun. Ancak uygulanması isteniyorsa bir problemi çözmek için daha derin yaralar açabilecek bir uygulama gibi görünüyor.

Okullar hayata rehber olması gereken kurumlar iken git gide hayatın doğal akışına karşı çıkan bir kurum haline geliyor. Bu haliyle Osmanlı’nın son döneminde hayatın realitesine karşı kürek çekmeye çalışan medresenin pozisyonuna düşmüş olunmuyor mu?

***

Çözüm arayanlar için maalesef bir aspirin yok. İçinde bulunduğumuz çıkmazlar, medeniyet krizinin derinlerinden besleniyor. Bu da çözüm önerilerini hem ağırlaştırıyor, hem de öneri sunmak isteyenlerin gücünü kırıyor. Bazen hasta o kadar hastadır ki kangren olmuş uzuvların kesilmesiyle iyileşme umudu vardır. Ancak hasta basit bir antibiyotikle iyileşeceğine inanmaktadır. Bizim sorunumuz cep telefonunun sınıfta nasıl kullanılacağından çok daha derin. Meselemiz cep telefonuyla bize şah damarımızdan daha yakın hale gelen bir kültürün ahtapot kollarından nasıl kurtulabileceğimiz. Üstelik bu ahtapot kollarını sevgilinin kolları zannederken.