28 Şubat’ın alevlendiği bir zamanda Sultanbeyli’de İHL mezunlarının toplandığı bir okula iki de bir dönemin milli eğitim müdürü gelir ve gözlerimizin içine baka baka “ Biz Cumhuriyet çocuğuz!” diyerek hakaret etmeye başlardı.

Bir gün dostum Musa, daha fazla dayanamadı; “Biz o. çocuğu muyuz? Haddini bil!” deyiverdi.

Aynı günlerde aşırı çağdaş, aydınlanmış pek de laik müfettişler sınıflara dalarak dindar öğretmenleri taciz ederlerdi.

Başka bir gün Nasrettin Hoca’nın yer aldığı bir mevsim şeridine kafayı takan müfettişlerden biri, sırf kıyafetini çağdaş bulmadığı Nasrettin Hoca’nın(!)yer aldığı mevsim şeridini indirmek ister.

Bir dönem böylesi kindar, aptal, ruh hastası insanlarla uğraşıyorduk.

Geçenlerde metroda sırf kıyafetinden ötürü taciz edilen arkadaşı görünce inanın çok üzüldüm. Tekçi, faşist, totaliter, marjinal kesimlerin hala varlığını devam ettirmesi ve ötekine karşı geliştirdikleri düşmanca tavır, inanın 2019 Türkiye’sine hiç yakışmıyor.

Aynı yerde başörtülü bir kadına, başka bir kadın "kara fatma" diyerek hakaret etmişti. Ve bunun yüzlerce örneği var.

96 yıldır çözemedik şu kıyafet meselesini!

Tek bir dünya, tek bir hakikat, tek bir düşünceye göre toplumu, hayatı, siyasal yaşamı dizayn etme çabası böyle bir zamanda faşistliğin, geri kafalılığın, yobazlığın ta kendisidir.

“Bu açıkça bir namussuzluktur” diyen spiker Ece Üner’in dediği gibi; “Asıl yobazlık tahammülsüzlüktür.”

İnsanı bir dekorasyon malzemesi olarak gören bu zihniyetin bakış açısını değiştirmek dünyanın en zor işi olsa gerek.

Yazının devamı için TIKLAYINIZ