Anadolu’da terbiyesiz eğitimliler için; “Vali olmuşsun ama adam olamamışsın” denilir.

Şöyle hikâye edilir. Valinin biri apar topar huzuruna çağırttığı yaşlı adama sorar. Beni tanıyabildin mi? Yaşlı adam oğlunu tanıyamamıştır. Vali, “ben senin adam olmaz dediğin evladınım. Bak, vali bile oldum” deyince yaşlı adam;

“Evladım” demiş. “Ben sana vali olamazsın demedim ki adam olamazsın dedim.”

Talim ve terbiye meselemizi kısaca özetleyen bu hikâyeden anlıyoruz ki, kitaplardan okumakla ahlâklı olunmuyor. Bazı toplumsal hastalıklarımızın sadece “bilmekle” düzelemeyeceği gibi...

İbni- Sina, “Herhangi bir kötülükten uzak durabilmek için aklın marifeti, bilmesi yetmez bunun yanında karşı çıkma, itiraz etme, hayır diyebilme yetimizin de gelişmiş olması lazımdır” diyor. Bunu için de nefsin terbiye edilmesi gerekiyor.

Terbiye edilmiş bir nefs, kemale erme noktasında belirli bir seviyeye gelmiş (eğitim almış) insan demektir.

Yani sadece talim kâfi değil terbiye de gereklidir. Çünkü ikisi olmadan maarif olmaz. İnsanın bilgi sahibi olması, gördüğü terbiye ve talim kadardır.

İsterseniz sözlüklerimizde geçen terbiye kelimesine bir bakalım.

Memiş Okuyucu’nun “Maarifimiz ve Geleceğimiz” adlı kitaba takdim yazan Mehmet Doğan, eski ve yeni sözlüklerde terbiye kelimesinin ne anlamda kullanıldığını anlatıyor ve bir hakikati gözler önüne seriyor.

Ondan evvel “ta‘lîm” teriminin “ilm” kökünden türediğini ve birine bilgi öğretmek, ders okutmak anlamına geldiğini hatırlatalım.

Terbiyenin yeni dilde karşılığı yok;

Terbiye, Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu’nda “Eğitim, yetişki” olarak geçiyor. İlk Türkçe Sözlük’te (1945) ise;

1. Eğitim. 2.Görgü. 3. Bazı yemeklere yapılan ekşili yumurtalı salça. 4. (Hayvan) Alıştırma. 5. Araba hayvanlarının dizginleri.

Türk Dil Kurumu sözlüğünün üçüncü baskısında (1959) terbiyeci eklenmiş ve eğitici karşılığı verilmiş.

7. baskıda (1983) üç anlam yeniden yazılmış. ”Kimi yemeklerin suyunu türlü yollarla koyulaştırma.” Bu baskıda terbiye almak, terbiye yapmak deyimleri ve açıklamaları da yer alıyor. Terbiyeli açıklamasına eski karşılık olarak “müeddep” eklenmiş.

Terbiyesizleşmek de ilave edilmiş edepsizleşme, edepsizleşmek olarak karşılanmış. Yani terbiye ile edep arasındaki irtibat ilk defa 40 yıl sonra ortaya konulmuş!

11. baskıda (2011) ikinci bir yemek manası da eklenmiş: “Eti pişirmeden önce çeşitli baharatlarla yağ, salça vb. şeyler içinde bir süre bekletme. Ayrıca bu baskıda terbiyevi tekrar eğitimsel yapılmış!

Evet, “terbiye” Arapça bir kelime. Rbv/rübüv kökünden gelir. 16. Yüzyılda Muslihiddin Karahisari’nin tertip ettiği Arapçadan Türkçeye Sözlük Ahteri-i Kebir’de terbiye/terbiyet beslemek ve ıslah etmek olarak açıklanır.

Kelime aynı zamanda Rab ile aynı kökten. Akteri’de Rabb’in açıklaması şöyle; “Bil-fethe’t-teşdid (açarak ve şiddetlendirerek) Esmaullah’tan bir isimdir. Bila izafe gayra ıtlak olunmaz (yakıştırılarak başkası adlandırılmaz) ve malik ve sahip ve seyid manasına gelir. Beslemek ve tamam etmek ve ziyade eylemek ve cemeylemek manasına mastardur.

Ahmet Vefik Paşa’nın Lehçe-i Osmani’sine baktığımızda Tahsil-i edep (edep öğrenme), perveriş (yetiştirme,) rübü ( artma, çoğalma), Islah etme anlamında geçiyor.

Kamus-ı Türki’de, Şemseddin Sami, “terbiye” maddesinde; Rübudan, besleyip yetiştirme, ilim ve edep öğretme, edeplendirme, tehzib-i ahlak (ahlak ıslahı) olarak bahsediyor.

Terbiyenin gerçek anlamları böyle.

Yeni dilde ise terbiyenin pek karşılığı yok. Bugün terbiye denilince, terbiyeli köfte, marine edilmiş et anlıyorsak ve eğer terbiyenin yerine İngiliz anahtarı gibi bir kelime olan “eğitim”i koymuşsak, bu ancak terbiyesiz kişilerin yetişmesine imkân tanır.

Oysa terbiye evvela edep öğrenmedir. Ne diyordu Yunus Emre; “Girdim ilim meclisine, eyledim kıldım talep. Dediler ilim geride, illa edep illa edep”

Terbiyenin ne anlam ifade ettiğini Yunus’un bu dizelerinde de anlayabiliriz. Kaldı ki terbiye/eğitim de budur. Bugün Milli Eğitim Temel Kanunu’na bakarsanız edep, ahlak, vicdan gibi kelimelerin yer etmediğini görürsünüz.

Çok örnek var da ben size sadece deprem gibi hepimizin hayatını yakından ilgilendiren bir hadisede bile insanların nasıl terbiyesizleşebildiklerini hatırlatayım kâfi.