Özgürlükleri kazanmak ne kadar zor ve yıpratıcı olsa da, kazanmanın mutluluğunun ve huzurunun tarifi daha bir zor olsa gerek. Ülkemizde insan hakları deyince ne kolay olmuş ki! Zor ya da kolay, inanmak gerek önce. Kararlılık ve mücadele ruhu istiyor. Sonrası bir şekilde geliyor.

 

31 Ekim günü ülkemizin en yetkin kamusal alanı kabul edilen TBMM’de, özgürlükler sayfasına anlamlı bir imza atılmıştır.  Bayan vekillerimiz kılık kıyafet dayatmasına son vererek başörtüleri ile mecliste yerlerini almışlardır. Eşitlik ve adalet adına atılmış anlamlı bir adımdır. Ülke gündeminin sancılı yarası olan bu değişimin tüm partilerce sıkıntı yaşanmadan, yaşatılmadan karşılanması da takdire şayandır.

 

Dünden beri her yerde sosyal medyada yazılıp çiziliyor. Olumlu olumsuz yorumlar dillendirilip kanaatler sıralanıyor. Kim ne derse desin biz bayanlar adına mutluyuz. İnsan olmanın doğasına yakışmayan yasaklara da karşıyız.

 

Şahsımda ben ve çevremdeki birçok arkadaşım başörtüsü yasağının kaldırılması için gönülden destek verdik. Bu desteği verirken de başı açık başı örtülü ayrımına düşmeden yan yana durabildik.  Başını inancı gereği Allah için kapatıyorum diyenler, yeri geldiğinde Allah için susmasını da bilerek çelişkiler dünyasına kapı açmamalılar. Dindarlığın tek ölçüsü nasıl ki başörtüsü takmak değilse, takmamakta dindarlığı sorgulayan bir ölçü olmamalıdır. Dün yadırgananlar, yargılananlar bugün yadırgayan ve yargılayan olmamalı. Geçmişin yaralarını kaşıyarak varacağımız nokta bellidir.  Önemli olan, oluşan bu güzel havanın kirletilmemesidir.       Yeni yeni kaygılara sebep olup, kırılgan ve hassas bir zeminde yürürken kocaman kocaman soru işaretlerine yer bırakmayalım. Yürekten alkışladığımız bu cesur adımı atabilen bayan vekillerimiz özellikle hassasiyet göstermeliler. Bulundukları makamda sadece başörtülü vatandaşları temsil etmiyorlar. O oyları sadece başı örtülü bayanlardan da almadılar. Bunun farkındalığı içinde aldıkları ve alabilecekleri oylarda ayrıştırmacı bir karmaşa yaratılmamalıdır.

 

Yaşanan özgürlük adımını, kibirle değil asalet ve nezaketle taçlandırmalıyız. Geçmişin yanlışlarından arınarak, daha samimi daha beraberce duygularla yol almalıyız. Düşünce ve vicdanları temiz tutarak, içi dışı bir olarak BİZ demeyi başarmamız gereken gün, bugündür.

 

Hz. Mevlana’nın dediği gibi;

Her gün bir yerden göçmek ne iyi / Her gün bir yere konmak ne güzel. / Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş. / Dünle beraber gitti, cancağızım, / Ne kadar söz varsa düne ait. / Şimdi yeni şeyler söylemek lazım .

Neşe VURAL