Pozitivizm, insan beynine, ruhuna ve fıtratına çarpan yüksek voltajlı bir elektrik akımıdır. Bugün Türkiye’nin balta girmemiş ormanlarında uygar dünyaya kapalı yaşayan bir avuç kabilenin 19. yüzyılda bu akıma kapılarak tüm beyin fonksiyonlarını yitirdikleri söylenir.

Agüst Comte'un aklı putlaştırdığı bir dönemde bilimsel verileri mutlak kabul eden ve bilimi din haline getiren bağnaz, yobaz militan bir kesim oluştu.

Bilindiği gibi “aydınlanma” akla ve bilime dayanmayan her şeyi reddederek ortaçağ karanlığını aratmayacak bir totalitarizmin de tohumlarını atmıştı. Bugün dahi etkisini hissettiğimiz bu baskıcı, tutucu ve totaliter anlayışların kökeninde aklın, bilimin ve rasyonalizmin putlaştırılması yatmaktadır.

Öyle bir yobazlık ki bu; aklın, bilimin ve rasyonalizmin dışında olanları değersiz, işe yaramaz ve cahil olarak görüyor. Ve cahil olarak gördüğü insanları da silah zoruyla terbiye etmeye kalkıyor.

Oysa orijinal bir düşünce biçimine ve sanat anlayışına sahip değiller. “Aklın ve bilimin öncülüğünde” diye başlayan tekerlemeleri dışında hiçbir şeyleri yok. Buna rağmen sahip oldukları resmi ideolojiyi insanlık tarihinin yanılmaz, kutsal, yegâne ideolojisi sanıyorlar. Kuantum çağında, bir asır önce Newton fiziği üzerine inşa edilmiş üç beş kavramın gölgesinden çıkamayan ilkel kabilelere benziyorlar.

***

Pozitivizmin üstenci ve otoriter anlayışını benimseyerek, toplumun zaaf içinde olduğunu, gerekirse bir aydın zümresi ya da ordu eli ile bir toplumun oluşturulmasını savunuyorlar.

Aydınları, sanatçıları, bilim adamları (yok da) eğer resmi ideolojiye biat ederler ve itaatlerini sunarlarsa ancak aydından ve sanatçıdan sayılıyorlar.

Bu bilimci, akılcı ve rasyonalist tayfa kendilerini doğuştan haklı ve yanılmaz, kendisi gibi olmayanları ise gerici, hastalıklı ve cahil görüyor. Bu yüzdendir ki bugün başörtülüleri ya da dua eden birilerini gördüklerinde yaralı köpek gibi bağırmalarının ve kendilerinin ne kadar da doğru bir istikamette yol

aldıklarını sanmalarının altında bu duygu yatmaktadır.

Kimlik olarak dindarlıktan daha ileri bir insanlık aşamasında bulunduklarını düşünüyorlar. Oysa sadece dindarları aşağılamaktan başka bir hünerleri yoktur. En büyük sermayeleri budur.

Mozart dinlerseniz, bir de ayaklarınızı uzatıp yanına bira açarsanız, üstüne başörtülülere de hakaret ettiniz mi sizden aydını, sizden akıllısı, sizden bilimseli yoktur!

***

Bu yobaz tayfasına göre doktor, hemşire, öğretmen, mühendis ya da bilim adamı olup olmamanızı, zekânız ya da performansınız değil başınızdaki örtü belirliyor!

Bir yazımda da ifade etmiş olmam lazım. Cemil Meriç bu tayfayı, düşünce jigololuğu yapan züppelere benzetiyordu. “Onlar, efendisinin ilaçlarını çalıp içen ahmak uşaklardır” diyordu. Bunlar, sözde ilimci, hakikatte yobazdırlar. Bilgisizliği ile övünen bir ukala, kendini rüzgârlara kaptırmış,

aydınlıkçı bir budala. Hem de ne budala. Ben düpedüz yobaz diyorum.

Bugün salgın üzerinden bilimin dinleri susturduğunu ifade etmek işte bu ahmaklığın, yobazlığın dik alasıdır.

Dindar bir Müslüman olan Prof. Abdüsselam ile ateist Prof. Weinberg “elektromanyetik etkenlerin bileşimi” konusunda birbirlerinden habersiz olarak aynı bilimsel teoriyi kurarak Nobel Fizik ödülünü kazanmamışlar mıydı?

Prof. Atilla Yayla, bu akılcı, bilimci, rasyonalist zümrenin aynı zamanda şiddete meyilli olduğunu yazmıştı. Öyle ki Mussolini’nin hepsi de İtalyan olmayan pek çok entelektüel hayranı ve takipçisi vardı,

Hitler iktidara tırmanma sürecinde en büyük başarıyı üniversite kampüslerinde sağladı.

Nazi Partisi’nin üst kademelerinde pek çok entelektüel vardı ve bunlar SS’in korkunç planlamalarında görev aldı. Hatta SS’ler arasında pek çok doktoralı kimse bulunmaktaydı.

Aydınlar, Hitler’e olduğu gibi Stalin’e de, Mao’ya da büyük sempati besledi.” Bugün de totalitarizme en yatkın olan işte bu aydın ve akademi zümresidir.

Rahmetli Aytunç Altındal ise bunlar için “Yobaz eğitimli olduğu halde bilgisiz ama keskin kanaatlere sahiptir. Yobaz radikaldir. Demogogtur. Hiçbir karşı görüşü, anlatımı ve veriyi dikkate almaz kendi ezberini tekrarlar durur” diyordu.

Aynı zamanda dogmatik ve saplantılıdılar. Çünkü onlar aklın ve bilimin yüceliğine sorgusuz sualsiz iman etmiş birer zavallıdır. Günümüz Türkiye’sindeki bu ilkel kabilenin durumu tam olarak budur.