Bize hep çocukların anne babaları üzerindeki haklarından bahsettiler. Onlara üf bile demenin günah olduğunu söylediler. Anne baba hakkının ödenemeyeceğini anlattılar. Yüce Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’indeki ayetlerini, Peygamberimizin mübarek ağızlarından dökülen hadis-i şerifleri sıraladılar evlatların anne babalarına saygılı ve itaatkar olmalarını sağlamak için.

Bunların hepsi el hak doğrudur. Çocuklar itaatkar ve vefakar olmak zorundadır. Peki madalyonun öbür yüzünü de çevirsek nasıl olur? Çocuklarımızın bizim üzerimizdeki hakları?

Önce sigara girdi çocuklarımızın dünyasına. Lise öğrencisi sigara içerken görüldüğünde mahallede olay oluyor, ailesi dile düşüyordu. Sonra normalleşti.

Sonra içki girdi çocuklarımızın dünyasına. Gizli gizli alınan biralar gazetelere sarılıyor, ortaya çıkmasından korkuluyordu. Sonra normalleşti.

Sonra uyuşturucular girdi çocuklarımızın dünyasına. Münferit aile faciaları haberlere konu oluyor, gençlere acınıyor, anne babalar kınanıyordu. Şimdi normalleşti.

Farkında değil misiniz? Artık çocuklar sigara içtikleri için kınanmıyor. İçki içtikleri için yargılanmıyor. Uyuşturucu ortaokullara girdi. Sokaklarda satılıyor, şeker gibi yapılıyor, elden ele dolaşıyor.

Ancak işin en acı tarafı ailelerin tutumu. Tehlike böylesine kapımızın önünde dolanırken, sokakta yürüyen çocuklarımızın boynuna dolanırken ebeveynler ne yapıyor? Tehlikenin farkında mı?

Bunun cevabı belli: Maalesef tehlikenin farkında değiliz. Gaflet içindeyiz. Müslüman sorumlulukları açısından bakarsak dalalet içindeyiz.

Öğretmenler bir öğrencisinin sigara içtiğini fark ediyor, ailesini çağırıyor, uyarıyor. Baba geliyor, öğretmenin tavsiyelerini dinliyor. Yaka cebinde sigara paketi.

Okul gezisine gidiliyor, ortaokul öğrencisi babasına hediye alıyor. Öğretmenin gözüne paketin içindeki ilişiyor: Bir şişe şarap. Öğretmen “bunu niye aldın” diye soracak oluyor. Çocuğun cevabı yoruma gerek bırakmıyor: “Babam istedi öğretmenim”.

Burada çok açık bir ihmal var. Sakın öğretmenler, okulları yargılamaya kalkmayın. İhmal anne babalardadır. Ailede davranış eğitimini, ahlaki temelleri alamayan bir çocuğa okulun verebileceği hiçbir şey yoktur. Hele ki günümüzde.

Evimizin en seçkin noktasına yerleştirdiğimiz televizyonlarda çocuklarımıza içki, uyuşturucu, gayrı meşru ilişkiler, cinayet, suç, küfür reklamı yapıyoruz saatlerce. Hep birlikte aile içi ahlasızlıkları seyrediyor, (kurgu da olsa) mahrem yatak odalarını gözetliyor, ahlaksızlara hayran kalıyor, çocuklarımıza gayrı ahlaki dünyayı meşrulaştıran kapıları kendi ellerimizle açıyoruz.

Yazının başına dönelim. Ailede haklar konusunda, cenneti elinde tutan Rabbimiz bir denge oluşturmuş. Büyüklerin de hakları var, çocukların da hakları var. Biz büyükler bugün kendi haklarımızı o kadar önemser olduk ki, çocukların haklarını unuttuk.

Unuttuğumuz bir şey daha var. Bizim haklarımızın gerçekleşmesi, çocuklarımızın haklarına riayet etmemize bağlıdır. Yani biz evlatlarımızın haklarına saygı göstermezsek sonuç bellidir. Onlar da bizim haklarımızı bilmez, bilemez, haklarımızı korumaz, koruyamaz.

Peki neydi çocuklarımızın unuttuğumu hakkı? Elbette güzel ahlak ve dini terbiye vermek. İşte biz ebeveynler bunu unuttuk. Çocuklarımıza verebileceğimiz en büyük mirasın güzel ahlak olduğunu unuttuk. Paraya, işe, hediyeye. Kendi sorumluluğumuzu okuldan bekledik. Üzerinde okul formasıyla yanlış yapana “ne biçim öğretmenleriniz var” diye kızdık. Bunu belki de bilinç altımızdaki suçluluk duygusunu bastırmak için yaptık. Çünkü “ne biçim anne babanız var” dersek ipin ucu bize de dokunacaktı.

Şurası çok açık ki anne babaların çocuklarına sahip çıkma sorumluluğu, özellikle günümüzde namaz kılma, oruç tutma sorumluluklarından daha küçük değildir. 

Müslüman'ın imtihanının ibadetten ibaret olmadığını, çocuklarımızın da üzerimizde hakları olduğunu anlamadığımız sürece içki, sigara, uyuşturucu batağına sağlanan evlatlarımız bizim yüreklerimize de saplanmaya devam edecektir.

Son günlerde televizyonlarda izlediğimiz “bonzai” haberleri velileri dehşete düşürüyor, korkutuyor. Bu kadar da olmaz dedirtiyor. Ama bu sadece yaklaşan tehlikenin bize doğru attığı bir adımdan ibarettir. Önceden üç adım uzaktaydı, dün iki adım ötemizdeydi, bugün bir adımlık mesafede. Başımızı kuma gömdüğümüz, çocuklarımıza sahip çıkmadığımız sürece zaten başka ne bekliyorduk ki?

Bugün artık sokakta oynayan çocuklarımızın kimlerle konuştuğunu daha çok önemsemeliyiz. Arkadaşlarını çok daha dikkatle takip etmeliyiz. Gece geç vakitlere kadar parklarda, sokaklarda dolaşan çocukların güven de olmadığını çok daha iyi anlamalıyız. Özgürlüğün sınırlarını çok daha iyi çizmeli, çocuklarımıza özgürlüğün anlamını çok daha iyi anlatmalıyız. Tüm bunları yapmıyorsak hesabının da bize sorulacağına iman ettiğimizi aklımızdan çıkarmamalıyız. Zira boynuzsuz koçun, boynuzlu koçtan hakkını alacağı günde, sahip çıkmadığımız evlatlarımız da bizim yakamıza yapışır. Din gününün sahibi olan Allah’a bizi şikayet eder. “O bana anlatmadı. O bana öğretmedi” der. Verecek cevabımız olması için bugün dertlenme vaktidir. Aksiyon vaktidir. Çocuklarımızın üzerine merhamet kanatlarımızı indirme vaktidir.

Lütfen cennet anahtarı yavrularımızı cennet kilidi haline getirmeyelim. Kendimizi de onları da cehenneme göndermeyelim. Unutmayalım ki onlarla bizim aramızda kopmaz bir bağ var. Onlar bizim ilgisizliğimiz yüzünden cehenneme düşerse peşinden biz de düşeriz.